Hızlı normalleşme, fazla sıkılaşma!

  • GİRİŞ19.12.2020 10:55
  • GÜNCELLEME19.12.2020 11:03

Bu köşede defalarca neo-liberal iktisadi yaklaşımı eleştirdim. Ortodoks iktisadın önermelerinin; Türkiye’yi her seferinde yüksek faiz ve ekonomik küçülmeye ittiğini ya da ithalat cennetine çevirmeye neden olduğunu gördüğümüzü ifade ettim. Elbette gelişmekte olan ekonomilerin çözmesi gereken sorunlar olduğu aşikâr. Ancak her seferinde aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar bekleyen ekonomi politikası önerilerinin hiçbir işe yaramadığına da hep beraber şahitlik ediyoruz.

 

 

FİYAT İSTİKRARI ÖNEMLİ AMA…

Elbette her ekonomist fiyat istikrarının önemini bilir. Kimsenin enflasyonun aşırı derecede yükselmesinden mutlu olacağını sanmam. Öte yandan salt fiyat istikrarı saikiyle işleyen bir merkez bankacılığı anlayışının enflasyonu düşürmek pahasına tüm bir ekonomiyi nasıl durdurabildiğini de çok yakın bir tarihte müşahede ettik.

 

 

Pandeminin ekonomide bir anomali oluşturduğu dönemde alınması gereken kararlar alındı, atılması gereken adımlar atıldı. Yani anormal olan şey alınan kararlar değil sürecin kendisiydi. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine baktığımızda pandeminin halen devam ettiğini görüyoruz. Sokağa çıkıp dolaştığımızda pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerinin devam ettiğini gözlemliyoruz. O halde bazı kurum ve ekonomistlerin normalleşme(!) dediği şeyde çok hızlı hareket ettiğimizi gözden kaçırmayalım. Hükümetin neredeyse her gün yeni bir destek paketi açıklamak zorunda kaldığı bir dönemde para politikasında atılan adımların ekonomik ve sosyal maliyetini iyi hesap etmek gerekiyor.

KANTARIN TOPUZU KAÇARSA…

Merkez Bankası’nın yeni başkanı Naci Ağbal’ın “2021 Yılı Para ve Kur Politikası Tanıtım Toplantısı” konuşmasını izledim. Açıkçası oldukça şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Tüm dünya merkez bankalarının pandeminin ekonomik ve sosyal etkilerini göz önüne alarak para politikası belirlediği bir dönemde salt fiyat istikrarı üzerinden bir okuma yapıldığını gördüm. Hatta parasal sıkılaşmanın dozunun aşırı kaçacağına ilişkin endişeye kapıldım. Zira metnin içerisinde pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerini hafifletmek amacıyla başvurulan kredi genişlenmesinin adeta günah keçisi haline getirildiğini gördüm. Lafı dolaştırmadan söyleyeyim, reel sektörün gerçekleri ile değil de finans sektörünün oluşturduğu mahalle baskısı ile oluşan faiz artırma algısına kapılıp parasal sıkılaşmada kantarın topuzu kaçırılırsa, önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin uzun sürecek bir küçülme patikasına girmesi kaçınılmaz olur. Merkez Bankası bir mektupla enflasyonun neden tutturulamadığını hükümete izah eder ama fabrikası veya işyeri batan esnaf ile iş insanlarına ve işsiz kalan bireylere durumu izah etmek zannedilenden daha zor olabilir.

TCMB KANUNU MESELESİ

Merkez Bankası Kanunu’nun içeriğine ve günümüz koşullarındaki fonksiyonuna ilişkin pek çok eleştirel yazı yazdım. Bugünlerde de salt fiyat istikrarı üzerine kurulu bir para politikasının bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerin gerçekleri ile örtüşmeyeceğini tecrübe ediyoruz. Nitekim toplantı sırasında Naci Ağbal da “Merkez Bankası Başkanı olarak vazifem kanunda yer alan fiyat istikrarı amacıyla gece gündüz çalışmak.” diyerek kanuna atıf yaptı. Böyle zamanlarda hep şunu düşünüyorum, acaba TCMB Kanunu’nu dünya ekonomisinin yeni normaline ve Türkiye ekonomisinin gerçeklerine göre yeniden ele almamız ya da en azından bunu tartışmaya başlamamız gerekmiyor mu?

Levent Yılmaz / Yeni Şafak Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat