Barışa bak; hedef şaşırtanlara inat!

  • GİRİŞ18.11.2014 09:56
  • GÜNCELLEME19.11.2014 10:03

 İsrail Lübnan’ı bombalıyor ve halka evlerinizi terk edin anonsları yapılıyordu. İki otobüs dolusu aktivist Lübnan sınırına dek gelmiş ve evlerinden kaçarak Suriye tarafına sığınan Lübnanlıların yerleştirildiği okul ve kamplara ulaşmıştık.

Böyle sıcak anlarda, her seferinde tanık olduğum ifade yine savaş mağduru bu insanların da yüzüne asılmıştı: Tevekkül. Kimse fazla şikayet etmiyor, bağırıp çağırmıyordu. Suriye ya da başka bir ülkenin kendilerini pek fazla barındırmayacağını biliyorlardı. Pek çoğu öylece duruyordu battaniye altında.

Anneler çocuk emzirmeye devam ediyor, çocuklar tüp gazların önünde uyuklamaya çalışıyor, gençler ellerindeki radyolardan olan biteni öğrenmeye çalışıyorlardı. Hayatta kalma çabası insanı mütevekkil kılıyordu.

Geri dönüp dönemeyecekleri, dönerlerse ne bulacakları belli olmayan insanların arasından onlarla konuşarak, dertleşerek ve aslında turistmişiz gibi durmamaya çalışarak geçiyorduk. Tuhaf bir andı sahiden. Aynı yerdeydik ama biz birazdan otobüse atlayıp Şam’a gidecek ve İsrail’i protesto eden bir uluslararası bildiri yayınlayıp ülkemize dönecektik. Onları kendi hallerine bırakarak...

İşte o anda yaralıların sıkça bulunduğu bir bölgede, bir marka dev panolarıyla dikkatimi çekti. Çikolatasından kahvesine, süt tozundan bisküvisine pek çok ürünü olan küresel bir marka. Savaş mağdurlarının ortasına tezgahını kurmuş ve ihtiyaç sahiplerine ürün dağıtıyordu.

Elbette pek yardımsever bir davranıştı bu. Fakat daha yeni bu markanın ürettiği çocuk sütü için nasıl hileler yaptığı, çocukların sağlığıyla nasıl oynadığı ortaya çıkmış, üstü çabucak kapatılmıştı. Ah dedim, vah ettim içimden. Şimdi merhamet sponsorluğu yapıyor olsa gerekti. Zedelenen imajını tamir etmek için...

Sonra kızdım kendime. İnsanların bir tek lokmaya ihtiyaç duyduğu bir ortamda, isterse kendi imajını düzeltmek için yardım etsin, yine de hayati bir önem taşıyordu bu yardımlar. O vakit  çok iyi bildiğim bir şeyi oracıkta yakinen yaşadım. Bu acımasız küresel dünyada devleşen aktörlerin tahakküm ve sömürüsünden merhamet imajı oluşturmanın tek yolu savaşın devam etmesiydi.

Barış gösterileriyle, mağdurlara hastane ve kumanya hizmetleriyle, kardeşlik türküleriyle, bol duygu yüklü aktivitelerle, içinde sevgi, dayanışma, dostluk geçen büyük ve süslü cümlelerle sürdürülen savaştı. Daima.

Barış, savaşın bir diğer adıydı. İtibarı yüksek, meşruiyeti pek olmayan. Barış pahalıya patlıyordu ilaç, endüstriel tarım, silah gibi dev küresel şirketlerin ortak sahipleri için. Savaştırdıkça kazandıran bir sistem kurmuşlardı çünkü. Nereye kadar... Hep böyle miydi peki şimdiye kadar...

Barış gösterilerine yıllarca birlikte katıldığımız bazı barışseverlerin savaş istemediğine artık eskisi kadar çabuk ikna olamıyorum. Daha beş yıl öncesine kadar bile, omuz omuza barışı savunduğumuz insanlardan bazılarını artık tanıyamaz oldum. Onların da bir tür merhamet sponsorluğu yaptıklarına şahit oluyorum ve bunu kabullenmekte gerçekten zorlanıyorum.

Bizim gibi nesiller geçti. Sadece şu son on yılı düşünüyorum da. Ortak bildiriler, barış kampanyaları, imzalar, çalıştaylar, anayasa taslak tartışmaları, barışçıl sokak gösterileri, oturumlar, paneller, festivaller, faaliyetler... Birbirini izledi. Elimizden geldiğince çabaladık. Kendi barışımızı kendimiz yapmaya.

Fakat Silvan ve Reşadiye gibi kanlı saldırılarla incecik ipliklerle bağlanmış açılım kanla bozulmaya çalışıldığında, ideolojik yakınlık sebebiyle bu provokasyonları pek kınamak istemeyen barışseverler kendini açığa çıkardı. Arından gelen hemen her çözüm paketini, açılım inisiyatifini, müzakere yöntemini sabote etme eğilimleri benim gibi kayıtsız şartsız barış isteyenlerle yol ayrımına getirdi siyaseten barışseverleri.

Bu hükümetle, bu devletle, bu muhafazakarlarla vesaire bu iş olmaz diyen kanaat önderi ve akademisyenlerin sesi yurtdışında da gür çıkıyordu. Bir yandan da Oslo sürecini sabote eden bir başka yapı daha kendini göstermişti. Paris suikastları, Gezi kalkışması, ve 6-7 Ekim kalkışması... Bu siyaseten barışseverlerin AKP nefreti üzerinden gelişen savaş eğilimlerini iyice açığa çıkardı.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat