“İstanbul benim sevdam”

  • GİRİŞ19.03.2019 10:03
  • GÜNCELLEME19.03.2019 10:03

Yeni Zelanda’daki katliamı gerçekleştiren güdümlü terörist, “İstanbul Boğazı’nın batısına, eğer ki Avrupa topraklarına geçmeye çalışırsanız sizi öldürürüz” cümlesini de sarf etmiş. Bunu duyar duymaz “Çanakkale geçilmez” cümlesinin ne kadar capcanlı bir gerçek olduğunu bir kere daha fark ettim.

Çanakkale’nin geçilemezliğini anlamayan ve “canım o kadar kan boşuna aktı, zaten bir süre sonra düşman askerleri İstanbul’u rahatlıkla işgal etti” diyenlere karşı şöyle diyoruz: Eğer Çanakkale Boğazı’nda o kanlı direniş vuku bulmasaydı, savaşırken birbirleriyle kaynaşan, aynı toprağa birlikte gömülen genç erlerin ruhu şad olmasaydı, İstanbul’un sonraki işgali de bertaraf edilemeyebilirdi.

Zira vatan uğruna kanını feda edenlerin canı biz sonradan gelenlerin canına can kattı Çanakkale’de, bizim canımıza eklendi. Vatana eğer işgal edilecek bir toprak parçası olarak bakarsanız, toprağın hakikatini anlamaktan geçtim, imanın insan kalbinde sönmeyen bir nur olduğunu anlamak için de yurtsuzluğu savunan dünya vatandaşları olmakla övünüp durursunuz devirler boyu.

Oysa vatan bizizdir, sevdiğimiz sevildiğimiz her şeyin tecelli ettiği sırdır. Bunu idrak edemeyenler şimdi emperyalist niyetlerle savaşanların toprak paylaşımından ibaret gördükleri bir savaş doktrini adına masum gençlerin cepheye sürülmesini hakir bularak adeta savaşmasaydınız demeye getiriyorlar.

Peki, ne yapacaktı koskoca bir millet? Pasif bir şekilde “gelin bizi kesip biçin işgal edin boşuna ölmeyelim” mi diyeceklerdi? İnsan hakları, hümanizm diye diye kalem oynatmakla yetinenler, kılıcın da adalet için kalkıp indiğini anlayamayanlar evet belki de kılını kıpırdatmayacaktı yakınları, çoluk çocukları katledilirken. İdeoloji üretmeye devam edeceklerdi kaleme sarılıp.

Ama işte her çarenin tükendiği o en sıcak anda başlar bombardıman. Ve birileri de kıyam eder, misal okuldan kaçarak gönüllü gider ölmeye. Çünkü savunulan sadece bir toprak parçası değildir. Gönüldür. Parçalanıp bölünemez bir bütün.

***

Bunu anlayamayanlar 15 Temmuz’da tankların karşısına demokrasisini istikbalini vicdanını korumak için dikilen kadınların veya gençlerin neye direndiğini de anlayamadılar, tiyatro diyerek küçümsediler. Tıpkı bugün oturdukları yerden emperyalist savaşa alet oldular diye şehitleri küçümsedikleri gibi.

Terörist katilin proje metnindeki tehdit cümlelerini yazanlar neyse ki bizdeki gaza ruhunu hiçbir şekilde anlayamıyorlar. İstanbul’un Avrupa yakasının gönül denilen bu bölünmez bütünden koparılabileceğini sanıyorlar.

İstanbul’un Avrupa’sı ve Asya’sıyla, doğusu ve batısıyla, gizlisi ve açığıyla, nefsi ve ruhuyla, celali ve cemaliyle bir bütün olduğunu anlatmak için evet can feda yaşamanın metafiziğini nefsinden geçirmek gerekiyor bu topraklarda. Şimdi “Çanakkale geçilmez” sözü nasıl da bir anlam daha kazanıyor işte görün!

İstanbul’un diri nefesinde Çanakkale’de can verenlerin son nefesi var. İstanbul’u yönetmeye aday olan liderlerin, ekiplerin, teşkilatların, hizmetlilerin bu nefesin içinde adalet duygumuzu zedeleyecek her kararının bize uluslararası projelendirilmiş terörist tiplemelerinin tehdidi olarak geri döndüğünü görelim artık.

Şimdi bunca küresel tehdide, gözdağına inat, beka sorunumuzun olduğunu anlamaya şunca can feda edilmişken, Yeni Zelanda başbakanının insanlığa örnek tavrının küresel aktörler tarafından cezalandırılma ihtimalini hatırlatıyorum.

İkinci bir husus, onun samimi üzüntüsünü ve yakınlarını kaybedenleri teselli edişini izlerken aklıma geldi: Yeni Zelanda nihayetinde İngiltere’nin himayesinde değil mi; herkes apaçık tehdidin bize olduğunu kolayca anlar, lakin kapalı tehdit tam da İngiltere’ye olmasın?

Brexit kazaları bir yandan, Amerika ve siyonizmle uyuşmayan kararları diğer taraftan, Müslümanlarla ilişkileri bir başka taraftan derken; dünyanın karmaşasında Müslümanlar üzerinden sandığımızdan çok daha katmanlı bir proje yürütülüyor olmalı.

***

Ayasofya’nın hemen yakınındaki Roma döneminden kalma milyon taşını bilir misiniz? Dünya üzerindeki diğer şehirlerin İstanbul’a uzaklıklarının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktası olarak sayılan taş dünyanın merkezini temsil eden bir işarettir, orada vakti beklemektedir devirler içre.

İşte “İstanbul bizim sevdamız” ise, bunca tehdidin, bunca dökülen küresel kanın toplandığı bir merkez oluşumuzu hakkıyla değerlendirmemiz gerek. Benim sevdam, benim yârim, benim yârenim İstanbul, fethedilmiş kalp.

Ona kan pompalamaya devam eden gönül erleri var. İster burada, ister şurada orada. Ayasofya’nın kilise makamından cami makamına nefsin bütün kademelerini temsil edişindeki sırrı daha önce büyüklerimizden işitip yazmışlığım vardır. 31 Mart seçimleri bir mana daha kazandırdı bütün bu hakikati cem edişine İstanbul’umuzun!

Yine anlamayanlar ve hakir görenler için beka sorunumuz kanla güncellendi. Buradaki hikmetin tıpkı Çanakkale’deki gibi akan kandan geldiğini, tıpkı Musa’nın bekası için 70 bin çocuğun Firavun tarafından öldürülmesi ve onların kanının Musa’nın canına eklenmesi gibi!

***

Yaşadığın yeri (havasıyla suyuyla, torunları evlatlarıyla, gelecek hayalleriyle vs) sevmenin bir kanıtı canını feda etmekse, bir kanıtı da adaletle hükmetmek değil midir? İstanbul’a hırs ve tamahla, “artık sıra bizde biraz da biz semirelim” yaklaşımıyla yönetici olmaya veya en alt kademede hizmetli olmaya kalkan her kim, Çanakkale’nin geçilmezliğindeki maneviyatı istismar ediyor demektir.

“İstanbul bizim sevdamız” ise biz bu sevdanın ta merkezinde, milyon taşında olmalıyız ki İstanbul’un batısını doğusunu ayıran küresel sömürge şebekelerinin hedefi haline geldiğimizde kudretimizi kuşanabilelim.

Her tür tahrikten, provokatif tuzaktan korunmamız, gücünü adaletinden devşiren yöneticilerle gönül fethine devam etmemiz için, evet sevdanın sloganlardan ibaret kalmaması, bir tür gönül seferberliğine dönüşmesi gerekiyor. İstanbul denilen gönlümüzü nurlandıralım artık. Her nereye baksak, merkezde olduğumuz şuuruyla, kaynağından çektiğimizi bilelim maşukun nefesini.

YENİ ŞAFAK GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat