Trump “ikinci kim”?

  • GİRİŞ13.11.2016 10:17
  • GÜNCELLEME13.11.2016 10:17

ABD başkanlık seçimi, kamuoyu yoklamaları tahminlerinin aksine, genel oy oranında geride kalmasına karşılık Donald Trump'ın zaferiyle neticelendi. Trump her ne kadar seçimleri Cumhuriyetçi Parti adayı olarak kazanmışsa da başarıdaki aslan payının kendisine ait olduğu vurgulanmalıdır.

Gönülsüz destek 
Cumhuriyetçi Parti egemen güçleri Trump'ın aday gösterilmemesi için her yola başvurmuş, diğer seçeneklerin başarısız olması üzerine onu "kerhen" kabullenmek zorunda kalmıştır. Seçim kampanyasında tüm kadrolarını Hillary Clinton'ın hizmetine sunarak cansiperâne çalışan Demokratik Parti'nin tersine Trump adayı olduğu teşkilâttan ciddî destek alamamıştır.
Cumhuriyetçi Parti yöneticileri, senatörleri, eski başkan adayları ve başkanları Trump'a açıktan cephe alarak ona "oy vermeyecekleri"ni ilân etmişler, Amerikan "sağ"ının entelektüel ağır topu National Review onun neden "muhafazakârlık"ın temsilcisi olamayacağını açıklayan özel sayılar yayınlamış, parti teşkilâtı seçim kampanyasında arka planda durmuştur.
Parti ile Trump arasındaki gergin ilişkide onun yaşamının önemli bir bölümünde Demokratik Parti'ye kayıtlı olması ve bu örgüte maddî destek vermesinin, diğer adaylar tarafından "gerçek Cumhuriyetçi" olmamakla itham edilmesinin de payı vardır.
Bir kurum olarak "yerleşik siyaset"in önemli bölümünü karşısına alan Trump bunun yanı sıra ana akım gazete ve dergiler ile televizyon kanalları tarafından da kıyasıya eleştirilmiş, büyük sermaye tarafından da desteklenmemiştir.
Konuşmalarında değişik gruplar için nefret söylemi sınırlarını zorlayan ifadeler kullanan, "soyunma odası şakası"na indirgemeye çalıştığı gizli kayıtlarda tekrarı güç sözler söylediği duyulan Trump'ın da kendi ayağına kurşun sıktığı şüphesizdir.
Trump'ın "kurulu düzen"in şiddetli muhalefeti ve kişisel söyleminden kaynaklanan sorunlarına karşın başkan seçilmesi onun yelkenlerini farklı rüzgârlarla şişirdiğini ortaya koymaktadır.

İkinci Goldwater ya da Willkie mi?
Trump'ın ikinci bir Barry Goldwater ya da Wendell Willkie olduğunu savunmak için çarpıcı benzerlikler bulmak zor değildir.
Cumhuriyetçi Parti'nin egemen "ılımlı Doğu kanadı"na bayrak açan radikal muhafazakâr Arizona senatörü Goldwater, 1964'te parti adaylığını kazanmış, ancak başkanlık seçimlerinde Demokratik parti namzeti Lyndon Johnson karşısında hezimete uğramıştı.
Günümüzde mutedil Cumhuriyetçiler Trump'ı eleştirirken, Goldwater'ın sertlik yanlısı tezlerini "korku, nefret ve terör" söylemi olarak tanımlayan Nelson Rockefeller'in suçlamalarını tekrarlamaktadırlar. Onlara göre Trump, Cumhuriyetçi ana akım siyaset ve "Amerikan muhafazakârlığı"nı temsil etmeyen, "nefret söylemi" kullanarak Lincoln'ın partisini ele geçirmeye kalkışan bir "radikal"dir.
Trump ile başkan adayı olabilmek için 1939'da Demokratik Parti'yi terkeden Wendell Willkie arasında da benzerlikler bulunabilir. 1940 seçimlerinde Roosevelt'in karşısına Cumhuriyetçi aday olarak çıkan Willkie seçimi kaybetmiş, ancak sonrasında başkan tarafından özel görevlere getirilmiştir.
Bu karşılaştırmalar ilginçtir. Ancak Trump'ın sıradan bir "aşırılık" sözcüsü ya da ikbâl hırsıyla parti değiştiren bir "firsatçı" olarak tanımlanması onun başarısının anlaşılmasını zorlaştırır. Sadece "aşırı" söylem kullanarak ya da parti değiştirerek başkanlık seçimi kazanılabileceğini düşünmek Amerikan toplumunun karmaşıklığını gözardı etmek anlamına gelir.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat