12 Mart

  • GİRİŞ13.12.2014 08:09
  • GÜNCELLEME13.12.2014 08:09

Bir gün akrabası bir subay, Emekli General Cemal Madanoğlu’nun benimle görüşmek istediğini söyledi. O dönemde ben de birçok siyasi içerikli toplantıya katılıyordum ve konuşmalarım da genellikle ilgi çekiyordu. Bu nedenle beni tanıtmış olabileceklerini düşündüm. Paşa görüşmemiz esnasında ülkenin kötü yönetildiğini ve mevcut yönetimin değişmesi gerektiğini söyleyip, bu amaçla darbe de yapılması gerekebilir ve biz böyle bir hareketin mimarı oluruz dedi. Bu konuşmayı istihbarat ajanı olarak MİT’e bildirip bir darbe girişiminin olabileceğini haber verdim. Bu girişimin takibi için bir ekiple birlikte görevlendirildik.

***

O dönemde yönetimi almak isteyen askerler, var olan ideolojimize karşı değillerdi ve fakat yönetenler tarafından buna itaat edilmediğini düşünüyorlardı. Öte yandan darbe yanlısı sivil kişiler ise sol bir hareketten söz ediyor ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Yani söylendiği gibi komünist değillerdi. Hatta sivil kişilerden lider konumunda olan biri bir konuşma sırasında Rusya Türkiye’yi işgal ederse Demirel’i değil önce beni idam ederler diye latife ediyordu. O dönemde yönetimde bulunan Demirel’in gayreti ise herhangi bir ideolojiye aldırmadan ülkenin kalkınması için her türlü yabancı yatırıma da ülkeyi açmış komünist ideolojiyi benimsemiş Rusya ile de ekonomik anlaşmalar imzalamıştı. Bizdeki solcu olduğunu iddia edenlerin işin bu tarafı ile pek alakaları bile yoktu. Zira bizdeki sol hareket aslında Avrupa güdümünde ve kültürel yaklaşımı içinde gelişmişti. Yani bir açıdan bakıldığında bu hareketin ideolojisinden çok dış politika hedefi önemliydi. Avrupa solu olarak adlandıracağımız bu harekete aslında SSCB de uzaktı. Demirel’in politikalarının Avrupa’dan uzak Rusya’ya yakın dış politika yaklaşımları solcuları tedirgin etmişti. Türkiye’deki o günkü solcuların ikinci hedefi de ABD idi çünkü onlar da kapitalizmin dünya üzerindeki simgesi olarak kabul ediliyordu ve bu sebeple ABD’ye de karşı çıkıyorlardı. Solun kapitalizme olan karşıtlığı adeta ABD ile simgeleşmişti. Türkiye’deki bu solculuk dış politikamızı da belirlemişti. Yani sol kanatta dış politikadaki hedef, Avrupa tarafından yönlendirilen ideolojiye dönüştürülmüştü. Zaten Türkiye kuruluşundan beri Avrupa’ya yakın bir dış politika izlemek zorunda bırakılmıştı ve bunun da devamı isteniyordu.

Devamı için tıklayın >>>

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat