1145 Hüseyin Goncagül
- GİRİŞ30.06.2025 09:39
- GÜNCELLEME30.06.2025 09:39
Soykırımcı İsrail’in Gazze’yi yakıp yıktığı bir zamanda bir güzel adam sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Ümmetin derdiyle dertlenen Usta Sanatçı Hüseyin Goncagül’ün kalbi coğrafyamızda yaşanan acılara daha fazla dayanamadı. Terör devletinin İran’a saldırdığı günlerde Hakk’a yürüdü. Geride hoş bir sada bıraktı.
Hüseyin Goncagül’ü Türk kamuoyu daha çok Kanal 7’deki efsane programlarından tanıdı. Değerlerimize sımsıkı bağlı olan bu güzel adamı milletimiz çok sevdi. Yediden yetmiş yediye herkesin gönlüne girmesini bildi. Çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı oldu. Bir derdi, bir davası, bir duruşu vardı.
Yüzü her daim gülen ve yüzleri her daim güldüren özgün bir adamdı. Camiamızın en güzel adamlarından biriydi. Hayat dolu bir insandı. Her zaman ruhu gençti. “Latife latif gerek.” sözüne uygun olarak her zaman latife yapardı. O, çağımızın modern Nasreddin Hocası idi. Nasreddin Hoca gibi adı anıldığında yüzlerde tebessüm oluşurdu.
Bereketli bir ömür yaşadı. Sanat yoluyla insanların gönlüne girip değerlerimizin sahiplenilmesini sağladı. Özellikle çocuklara yaptığı hizmetler saymakla bitirilemez.
Herkesin kendisine verilen kabiliyetten sorumlu tutulacağının bilinciyle birikimini milletine vakfetti.
Son nefesine kadar cihadını sürdürdü. İslam’ın güzelliklerini tiyatro aracılığıyla anlatmak gibi bir idealin peşinden yürüdü. Sahnelerde ve ekranlarda her zaman hayrı söyledi.
Hüseyin Abi’yle programlarda karşılaştığımızda:
“Abi maşallahın var, yaşıtların emekliliğin keyfini sürüp torun severken sen mücadeleye devam ediyorsun.” dediğimde o her zamanki tebessümüyle:
“Bu işlerden emekli olunmaz, rahmetli olunur.” deyip gülümserdi.
ŞEHİRLİ MÜSLÜMAN
Sanata olan ilgisinin, Üsküdar İskelesi’nde çalışan babasının Dümbüllü İsmail’e dair anekdotları paylaşmasıyla başladığını söylerdi. Şehirli bir Müslümandı. Üsküdarlı, dolayısıyla İstanbulluydu.
İstanbul efendilerinin şehre kattıkları güzelliklerin, inceliklerin yakın şahidiydi. Hiçbir zaman asık suratlı olmadı. Selamı hiç kimseden eksik etmedi. Muhammedi bir neşeye sahipti.
SEVİLEN BİR ÖĞRETMEN
Bulunduğu her yere muhabbet taşıdı. Hep bir gayretin içinde oldu. Bir dönem Üsküdar’da öğretmenlik yapar. Ama ondaki tiyatro aşkı hiç eksilmez. Bu dışarıdan da kolayca anlaşılır. Öyle ki okul müdürü: “Hüseyin Bey İngilizce öğretmenliğini rol icabı yapıyor.” der. Öğretmenlik zamanlarında hem meslektaşlarının hem de öğrencilerinin sevgisini, saygısını kazanır. Sevilen hocalardan olur. Dersleri keyifle geçer.
Öğretmenlik yıllarından anlattığı bir hatırası şöyleydi:
Okulun merdivenlerinden inerken, beden eğitimi dersinden çıkan bir grup öğrenci yavaş adımlarla ve yorgun bir şekilde merdivenleri çıkmaktadır. Hüseyin Goncagül gençlere takılmadan edemez:
“Ne o gençler, ruh gibisiniz?” der.
Öğrencilerin cevabı soruya uygun düşer:
“Yeni bedenden çıktık hocam, ondandır.” diye cevap verirler.
TRT’DE TANIDIĞINIZ VAR MI?
Her sohbetinde güldüren ve düşündüren anekdotlar anlatan Goncagül’ün kendisiyle ilgili de çokça anekdot vardır.
Bir dönem TRT’de program yapmak ister ama kanalın yöneticileri hep engel çıkarırlar. İstanbul İmam Hatip’ten sınıf arkadaşı olduğu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile bir düğünde karşılaşıp muhabbetle birbirlerine sarılırlar.
Cumhurbaşkanımız “Nasılsın Hüseyin?” deyip hâl hatır sorduktan sonra:
“Bir isteğin var mı?” der
Cevap tam Goncagülce olur:
“Efendim, program yapmak istiyorum. Acaba TRT’de bir tanıdığınız var mı?” der.
ŞİİRLİ VE ŞUURLU BİR NESİL
Okullara gittiğimde gençlere mutlaka şiir ezberlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü şiir şuur kazandırır. Şiirsizliğin tehlikelerinden bahsediyorum. Hüseyin Goncagül de özellikle bütün İmam Hatiplilere şiir ezberlemelerini şart koştuğunu söylemişti. Öğrencilik yıllarında ezberledikleri şiirleri hayat boyunca kullandıklarını dile getirmişti. Hatta Cumhurbaşkanımızın da konuşmalarında seslendirdiği şiirleri İmam Hatip yıllarında ezberlediğini belirtmişti. O dönemin hocaları şiir konusunda çok hassastır. Osman Öztürk Hoca her derste tahtaya bir beyit yazdırarak ezberlemelerini ister.
Hüseyin Goncagül’ün İmam Hatip yılları dolu dolu geçer. Cumhurbaşkanı çıkaran bir sınıfın mensubudur. Dönem arkadaşları her alanda başarılı olur. Aralarından sadece bir kişi imam olur.
Cana yakınlığı, cömertliği, yardımseverliğiyle okulda herkesle dost olur. İstanbul İmam Hatip’in gözde öğrencilerindendir. Sürekli kültürel faaliyetlerde bulunur. Hafta sonları tiyatro oynar. Yıllar geçmesine rağmen okul numarası ve aziz hatıraları bütün arkadaşlarının hafızasında kalır.
“1145 Hüseyin Goncagül”ü hiç kimse unutamaz.
Sınıf arkadaşlarından çoğuyla konuştum. Onlarla konuşurken Goncagül’ün gönüllerde nasıl bir iz bıraktığını daha iyi görmüş oldum. Ölümü yakıştıramadıkları dostlarını kaybetmenin hüznü vardı yüzlerinde.
İSMAİL HAKKI OKULU
İmam Hatiplilik kimliğine her zaman sahip çıkan ve bundan gurur duyan Goncagül, öğrencilik yıllarında açılan Devlet Tiyatroları tarafından AKM’de açılan çocuk oyunculuğu sınavına girer. Altı yüz kişi arasından ilk yirmiye girerek başarılı olur. Devlet Tiyatrolarında “Mavikuş” isimli bir oyunda sahne alır. O dönem, beyaz Türklerin arasına bir İmam Hatipli olarak girmesi çok zordur. Aradan aylar geçince Devlet Tiyatrolarının idari müdürü çağırır:
“Evladım, formu eksik doldurmuşsun. Adın, soyadın her şey tamam, lakin okulu kapalı geçmişsin. İHO okulu yazmışsın.”
İmam Hatip Okulu olduğunu öğrenince, kendisine kapıların kapanacağını bilen Goncagül, parlak zekâsıyla:
“Efendim, İHO Okulu’nun açılımı İsmail Hakkı Okulu’dur.” der.
GENÇLERE DOKUNDU
Hüseyin Goncagül, Burak Sezen, Sezgin Maden gibi genç sanatçıların elinden tutarak onları yetiştirdi. Sahne üzerinde de öğretmenlik vasfını sürdürdü.
“Ustada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen çırak utansın.” diyerek meydanı boş bırakmamalarını öğütledi. Sahneden kalplere dokunmanın önemine yürekten inanmalarını istedi.
Bir müftü efendi Goncagül’e:
“Bizim aylarca vermeye uğraştığımız bir değeri sen bir programla başarıyorsun.” der.
Goncagül, müftü efendiye sanatın gücünü anlatmak durumunda kalır. Aslında bütün ömrü camiamıza bunu anlatmakla geçti. Kültür nöbetini yeri geldiğinde tek başına sürdürdü. İnsanlara mesaj vermek durumunda olanların, özellikle öğretmen ve imamların tiyatro dersi alması gerektiğine inanırdı.
Tiyatroyu caiz görmeyen bir camiaya tiyatro yapmalısınız demekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Yeteri kadar takdir edildi mi sorusuna cevap vermek zor. Daha fazla imkân bulsaydı daha güzel işler yapabilirdi elbette. Hiçbir zaman İsyan etmedi. Tenkit yerine tebliğ ile vakit geçirdi. Müslüman Türk milleti ondan razıydı. Rızasını umduğu Rabbimizin de Goncagül kulundan razı olması en büyük duamız.
EMANET HATIRALAR
Tiyatroda olduğu kadar dost biriktirme hususunda da usta olan Hüseyin Goncagül, dostlarına sayısız hatırayı emanet bıraktı. Bu yaşanmışlıkların bir kitapta toparlanması çok yerinde olur. İnşallah bir kardeşimiz bu görevi yerine getirir. Kendiyle yapılan bir söyleşide:
“Adınız bir yere verildi mi?” sorusuna:
“Bizde yaşarken olmaz öyle şeyler, ölünce verilir artık.” demiş.
Aziz ruhu şad olsun.
Mahmut BIYIKLI / Haber7
Yorumlar7