Nihat Genç’i nasıl bilirdik!
- GİRİŞ09.07.2025 09:55
- GÜNCELLEME10.07.2025 10:02
Karadeniz gibi fırtınalı bir hayat yaşayan yazar Nihat Genç, altmış dokuz yaşında rahmet-i Rahman’a kavuştu. Genç’in arkasından her görüşten insan çok güzel cümleler kurdu. Özenle atılan özgün bir şekilde yazılan her mesajda merhumun örnek vasıfları sıralandı.
Bu durumu sadece "kör ölür badem gözlü olur" gibi ucuz bir söylemle geçiştirmek insafsızlık olur. Çünkü Genç’in hayatına baktığımızda hakkında yazılan soylu cümlelerin hepsini fazlasıyla hak ettiğini görürüz. Bedeli fazlasıyla ödenmiş bir ömrün sahibine bunlar az bile kalır.
Katı bir şekilde kutuplara ayrılan ülkemizde milletin ortak sevgisine mazhar olmak hiç de kolay değil. Bu manada Genç zor olanı başardı. Dengeleri gözetip politik davranmak yerine kavgayı seçti. Bu kavgayı içinden çıktığı camialarla da içine girmediği yapılarla da yaptı.
Vuruşacak kimseyi bulamadığında kendisiyle kavga edebilen gözü karalardan biriydi. Vefatının ardından "eski dostu" sıfatıyla yazılar kaleme alanların yazdıklarını dikkatle okuduğumuzda, Nihat Genç’in duruşunu bozanlarla arasını bozduğunu görüyoruz.
Vatan söz konusu olduğunda dostlarına da acımamış. Batı’dan fon alarak ülkesine karşı yayın yapan gazetecilerden, FETÖ’nün yağlı ketesine kanıp onun kılıcını sallayan anlı şanlı akademisyenlere kadar hepsine kafa tutmuş Nihat Genç.
Ülkücülükten solculuğa kadar birçok kapıya uğrasa da vardığı yerlerin hiçbirine sığmamış, kalıbına uygun yerler aramaktan vazgeçmemiştir. Bulmuş mudur, bulmamış mıdır, orası tartışılır.
Nihat Genç gibi aykırıların hiçbir yerde tutunması mümkün değil. Aslında solcuyken de İslamcıyken de ülkücüyken de farklı bir karakter ve yapıda değildirler.
Aynı duruşu gittikleri yerlere götürürler, vardıkları yerlerde bir şeyleri değiştiremeyince dönüşmek yerine bu sefer başka yol arayışına düşerler. Nihat Genç’in serüveninde de bunu görüyoruz hep. İslamcı Hakan Albayrak’la yan yanayken de ülkücü Lütfi Şehsuvaroğlu ile omuz omuzayken de, solcu Eşber Yağmurdereli’ye kol kolayken de aslında aynı Nihat Genç vardır. Yatağını arayan ırmak gibi.
Necip Fazıl Kısakürek, bir müddet MSP’de bulunup MHP’ye geçince çok eleştirilmiş. "Şu partili bu partili nasıl olur?" diye olmadık laflar eden olmuş. Bunları duyan üstad öfkelenerek, "Necip Fazıl hiçbir zaman bir partili olmaz. Bazı partiler zaman zaman Necip Fazıl’ın yanında olur." demiş.
Nihat Genç’i de böyle görüyorum ben. Ülkücü olmuşsa ülkücülüğe inandığı için, solcu olmuşsa sola samimiyetle güvendiği için o taraflarda bulunmuştur diye düşünüyorum.
Keşke ülkemizdeki her görüşün sahibi, inandığı davaya Nihat Genç gibi tüm samimiyetiyle inansa. Her fikrin sahtesinden ve sahtekârından o kadar usandık ki; taban tabana zıt olduğumuz dünya görüşüne sahip bir insandaki samimiyet kıymetli hale geldi.
Nihat Genç’in ölüsünü döven bazı isimlerin, onu ideolojik açıdan yargılamalarını yadırgadığımı belirteyim. Keşke memleketin her solcusu Genç gibi yerli ve milli olsa; keşke ülkemizde her Atatürkçü Nihat Genç gibi bu toprakları vatan yapan manevi ruha yürekten bağlı olsa.
Kocatepe’den ebedî istirahatgâhına uğurlanan Nihat Genç’in cenaze programını canlı yayında izledim. Sayısız politikacının, iş adamının, diplomatın, bürokratın cenazesine ev sahipliği yapan Ankara’nın sembolü Kocatepe’nin avlusu bu kalabalığı çok görmedi.
Nihat Genç’in Türkiye’deki neredeyse bütün yapıları, grupları, oluşumları sert bir dille eleştirdiğini göz önünde bulundurduğumuzda; toplanan o mahşerî kalabalığın başka bir izahı olmalı diye düşünüyorum.
Hiç kimsenin adamı olmadan herkesin gönlüne girebilmenin şiirini yazdı Nihat Genç. Yalnız kalmayı göze alarak, kalabalıklara sırt dönerek isyan bayrağını dalgalandıran bu adamın tek sermayesi vardı: samimiyeti. Samimi ve dobra insanlarla gönülden bir bağ kuruyor halkımız.
Öte yandan, milletimiz delileri seviyor. Kendisi delilik yapmıyor ama kendisi için delilik yapanları seviyor. Bu da ilginç bir nokta.
Nihat Genç’i biraz Osman Yüksel Serdengeçti’ye benzetirim. İkisi de volkan gibi lav attılar ne yandılar ne söndüler. İnandıkları gibi yaşadılar, inandıkları gibi öldüler.
ÖLÜYÜ DÖVMEK
Nihat Genç’in vefatından sonra bir iki tane aykırı paylaşım gördüm. Bunlardan birisi kendisini "Ehl-i Sünnet müdafii" olarak gören bir hocamızdı.
Açıktan "iyi bilmezdik" yazarak, bunun gerekçelerini de anlamsız temellere dayandırarak biraz kendini zorlamış. Ehl-i Sünnet, Ehl-i Sünnetçilerden çektiğini başka hiçbir yoldan çekmemiştir. Zira Ehl-i Sünnet, iyi bildiğine "iyi bilirdik" diye şahitliği beyan etmeyi salık verirken; iyi bilmekte zorlandığına sükût etme yoluna gitmiştir.
Ehl-i Sünnet tarihinde, daha kişinin cenazesi kalkmadan, yakınlarının gözyaşları akmaya devam ederken uzun bir yazı kaleme alıp "iyi bilmezdik" diye ortaya düşme yoktur.
Bütün aykırılıklarına rağmen imanlı biri olduğuna dine, ezana, vatana ve milletimizin bütün değerlerine bağlılığına yakından tanıyanlar hep bir ağızdan şahitlik ediyor.
Tekbirlerle toprağa verilen Genç’i din sopasıyla dövmeye kalkmak müminlere yakışmaz. Musallada bekleyen Müslüman naaşına saldırmak ancak İŞİD’çi zihniyetin yapacağı bir aymazlık.
Bütün hatalarıyla, sevaplarıyla dünyadan ayrılmış bir âdeme saldırmak insafsızlıktır. Sizin iddialarınıza ve saldırılarınıza artık cevap verebilecek konumda olmayan birine laf sokmak acizlik göstergesidir. Hele ki bütün eleştirileri öldüğü güne saklamak nasıl bir ruh halidir, anlamak mümkün değil.
Yeni nesillerin dinle arasına kocaman bir duvar örmesinde bu fanatik yaklaşımların payının olduğu artık aşikâr. Din adına bir ölüyü yargılayabilecek yalnızca Yaratıcı’dır. Kulun, kulu din adına yargılaması hiçbir dinde mübah sayılmamıştır. "İlk taşı günahsız olanınız atsın." Denilse kim kime ne diyebilir.
Hatasız, günahsız kim varsa; günahkârı eleştirsin. Oysaki kuluz, eksiğiz, hatalıyız, affa muhtacız. Bilemeyiz. Uzun sakalımız, kaliteli cübbemiz, özel dikilmiş takkemizle yaptığımız ibadetlerin arasına karışan iğne ucu kadar riya, her şeyimizi sıfırlarken; hor baktığımız birisinin samimi bir damla gözyaşı onu Rabbimizin katında daha değerli kılar.
Anadolu irfan anlayışında cenazeyle hesaplaşma yoktur. Hayatta eline bir kitap bile değmemiş ümmî annem, köyde cenaze olduğunda üzülür, vefat edenin iyi yönlerinden bahsederdi. Eksik ya da hatalı yönlerinden bahsedene, "Orasına karışmayın, o Allah’la onun arasında." derdi.
Annemin bu olağanüstü iyimserliğine karşı çıkanlar, negatif yönleri öne çıkaran biri öldüğünde anneme inat, günahları sayar dökerlerdi. Annem yine ısrarla göçen kişinin olumlu bir yönünde ısrar eder, kimseye attırmazdı. Daha da üstüne gittiklerinde, "Onun da bir annesi var." "Annesinin gözüyle bakın." Derdi.
Bir insana annesinin gözüyle baktığınızda, hatasını, eksiğini görebilmeniz mümkün mü? Hele ki dünyadan göçmüşse, içiniz ateş gibi yanmışsa. Annemden öğrendiğim ilke buydu.
Buna benzer bir duruşu da Sezai Karakoç’ta görmüştüm. Hatıralarını yazmayı sürdürmesi konusunda ısrar eden bir arkadaşımıza, "Her şeyi yazamayız." demişti. Arkadaşım neden yazamayacağını sorduğunda, "Eksik, hatası olan insanlarla olan hatıraları yazdığımızda; onların çocukları ve torunları incinir. Ayıpları örtmek Allah’ın ahlakıdır." demişti. Şimdi bu ince Müslümanlığa bakıp hayran olmamak, pek radikal arkadaşlara bakıp kızmamak mümkün mü?
Bir gönül ustası da sohbetinde Deniz Gezmiş’i övünce sevenleri şaşkınlığını gizleyememiş. Bu durumu görünce övgüsünün gerekçesini açıklamak zorunda kalmış. Hangimiz davamıza canı pahasına çıkabiliyoruz diye sormuş. Ama batıl bir dava dediklerinde ‘vatan evlatlarının başka milletlerin ideolojilerine kapılması bizim hatamız değil mi’ diye çıkışmış. Biz iyi örnek olsaydık ve daha çok çalışsaydık onları başkalarına kurban vermezdik demiş.
Örnekleri uzatabilirim ama hiç gerek yok. Bu toprakların hasbi ve harbi delikanlısı Nihat Genç çoğuna katılmadığımız fikirlerine rağmen geride hayırla anılmayı hak edecek şerefli bir isim bıraktı. Eyvallahsız ve vatansever olmak gibi üstün vasıfları biri ömür üzerinde ödünsüz şekilde taşıması saygıyı hak eden bir durum. Herkese eyvallah çekenlerin kimseye eyvallahı olmayanları anlaması düşünülemez.
Özellikle 15 Temmuz bize sağlam bir ders verdi. Bizden görünen vatan hainlerine bizden olmadığını düşündüğümüz vatanseverlerle birlikte mücadele verdik. Toplumsal birliği tesis edeceğimiz değerlerin içi sistematik bir şekilde boşaltıldı. Biz bir kılacak elimizde bir vatan kaldı. Onun da kıymetini bilmeye mecburuz. İç ve dış düşmanın bu kadar çok olduğu bir zamanda samimi vatanseverlerin ölüsüyle ya da dirisiyle uğraşmak en çok emperyalistleri memnun eder.
Neticeyi kelam Soylu bir öfkenin, korkusuz bir yüreğin ve sarsılmaz bir vatan sevdasının adı olan Nihat Genç’i kim ne derse desin iyi bilirdik.
Fikirleriyle, öfkesiyle kaleminin sivri ucuyla her zaman özgün ve yalnız bir duruş sergiledi.
Tam bağımsız Türkiye idealini, hiçbir yapıya yaslanmadan, hiçbir otoriteye eğilmeden her platformda gür sesiyle haykırdı.
Yazdığı her cümlede, konuştuğu her kelimede milletin namusu, toprağın bereketi, bu ülkenin çocuklarının geleceği vardı. Ömrü Türkiye düşmanı merkezlere ve terör örgütlerine yumruk atmakla geçti. Terör sevici komiklerden olmadı.
O, cenk meydanı olarak gördüğü dünyadan çarpışarak göçtü.
Ciddi yaşadı, ciddi öldü.
Menzili mübarek, mekânı cennet olsun inşallah.
Mahmut Bıyıklı / Haber7
Yorumlar21