Şimdi Türkçemize kim sahip çıkacak?

  • GİRİŞ12.08.2025 13:05
  • GÜNCELLEME13.08.2025 11:39

Bazı insanların dünyamızda kapladığı yerin genişliği, ancak vefatlarından sonra bütün berraklığıyla fark edilir. Ne acıdır ki, onların ardından oluşan boşluk kolay kolay dolmaz. Yokluklarında daha çok hatırlanır, daha çok anılırlar.

Hayatını yalnızca kendi kariyerine adayanlar, hedeflerine ulaşsalar bile ebediyet makamına erişemez; kısa bir süre sonra unutulup giderler. Oysa bir fikir, bir ideal, bir ülkü ve ülke uğruna yaşayanlar, göçtükten sonra da gönüllerde yaşamaya devam eder. Dostları onları anmaya, gözler onları aramaya devam eder; yıllar geçse de izleri silinmez, özlemleri tükenmez.

“Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir.” Kültür ve medeniyet tarihimiz, tek başına bir millet olmayı başarmış büyük öncülerle doludur. Bu öncülerden biri de geçtiğimiz yıl rahmet-i Rahman’a kavuşan merhum D. Mehmet Doğan’dır.

Hayatı boyunca memleket namına gördüğü boşlukları doldurmaya adayan Doğan, vefatıyla ardında büyük bir boşluk bıraktı. Taziyesi için TYB’yi arayan yaşlı bir hanımefendinin telefondaki hüzünlü sesi hâlâ kulaklarımızdadır:

“Ah evladım… Şimdi Türkçemize kim sahip çıkacak?”

Evet, onun Türkçe davasına ne büyük omuz verdiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. Nerede dilimize yönelik bir saldırı görsek aklımıza hemen o geliyor. Geçen gün Yıldız Teknik Üniversitesi’ne akademisyen bir dostumu ziyarete gittim.

Sabık rektör, Türkçeye adeta savaş açarcasına tek bir Türkçe tabela bile bırakmamış. Vücuduma binlerce bıçak darbesi almış gibi acı duydum. Ülkeyi İngiliz valisi yönetse ancak bu kadar acımasız olurdu. Hatta o bile göze batmaması için birkaç Türkçe tabela bırakırdı. Rektör efendi onu bile çok görmüş.

Türk devletinde, Türk çocuklarının okuduğu bir üniversitede Türkçenin maruz kaldığı bu zulmü görünce, bağrım yanarcasına birden “Ah Mehmet Abi ah!” dedim. Ah ki, ne ah… Milyonlarca ah… Milyarlarca eyvah…

FERYÂD Ü FİGÂN

Mehmet Ağabeyin bütün ömrü bu yanlışlıklarla mücadeleyle geçti. Medeniyetin kültür ve dil ile inşa edildiğini haykırdı. Korkusuz tabiatıyla sözünü dudaktan gözünü budaktan esirgemedi. “Kamus, namustur.” diyen Cemil Meriç’in anlayışını benimseyerek meseleyi derinden ele aldı.

Türkçe’ye ömrünü vakfeden, dilimizi milletin hafızası ve varoluş cevheri olarak gören Mehmet Doğan, köklerimizden koparılışımıza, kelimelerimizin hoyratça katledilişine feryâd ü figân etti. Çok sevdiği Yunus’un mısralarındaki “kastım budur şehre varam / feryâd ü figân koparam” kararlılığıyla, kelimelerden bir direniş sancağı dikti bu topraklara. Onun mücadelesi yalnızca bir dil kavgası değil; hafızayı, kültürü ve medeniyetin öz suyunu müdafaa eden kutlu bir istiklal savaşıydı.

Yıllarca yazıları ve konuşmalarıyla Türkçeyi tahrip eden her türlü müdahaleye karşı uyanık olmamız gerektiğini hatırlattı. Özellikle son senelerde akademinin sentetik dilinden bizar idi. Akademik dilin hem halkın dilinden hem de köklü Türkçeden kopması, akademik metinlerin yüksek tahsilliler tarafından bile anlaşılamaması, onun ifadesiyle tam bir garabetti.

Makalelerde kendi başlarına kelime uyduran akademisyenlere, “Fransız akademisyenlere sorun bakalım, dillerine böyle bir kötülük yaparlar mı?” diye sormuştur.

Doğan, ayrıca Teoman Duralı gibi, yükseköğretim dilinin, tedrisat dilinin İngilizce olmasını bir felaket olarak değerlendirmiştir. Türk akademisyenlerin bu dil fukaralığıyla ilim üretmelerinin mümkün olmadığını belirtmiştir.

DİL DEVRİMİ

Dünyada dil reformu yapan ülkeler olmuştur; ancak “dil devrimi” yapan tek ülkenin Türkiye olması, onun altını çizdiği büyük bir talihsizliktir. Rıza Pehlevi, “Niçin harf inkılabı yapmadınız?” diye soran Mustafa Kemal’e şu tarihi cevabı verir:

“Milletimi Hâfız-ı Şirâzî ve Sâdî-i Şîrâzî’nin metinlerinden mahrum edemezdim.”

Şimdi biz bırakın yüz yıllarca önce yazılmış şaheserlerimizi, elli yıl önce yazılmış eserleri bile sadeleştirerek gençlere okutmaya çalışıyoruz. Büyük eserleri okuyamayan nesiller büyük düşünemiyor, büyük rüyalar göremiyor.

Mehmet Doğan’a göre günümüz edebiyatçılarının büyük eserler vücuda getirememesinin başlıca sebebi dildeki yozlaşmaydı. Zira çürük temel üzerine sağlam bina inşa etmek mümkün değildi. Klasik Türkçeye sadık kalmadan edebiyat yapılabileceğini iddia edenlere gülüp geçti.

Türkçenin tarihî müktesebatı yok sayılarak köksüz bir dil yapılmak istenmesine isyan etti. Yabancı kelimeleri atarak saf dil meydana getirmeye çalışanların yanlış yaptıklarını her fırsatta haykırdı.

Dilimize yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimelerin atılmasını savunanların, Batı dillerinden geçen kelimeleri hovardaca kullanmalarını ise büyük bir tenakuz, hatta dilimize karşı işlenen en büyük tutarsızlık olarak gördü.

Dil, onun nazarında geçmişten geleceğe uzanan canlı bir varlıktı. Onu yaşatan da geliştiren de milletin konuşan ve yazan evlatlarıydı. Tarih boyunca medeniyet değişimleri, kelime hazinemizi derinden etkilemişti.

İslâmiyet’in kabulünden sonra Türkçe, Arapça ve Farsça ile büyük bir zenginlik kazanmıştı. Doğan, bu durumu Batı dillerindeki Latince ve Yunanca kökenli kelimelerle mukayese eder, “Bundan gocunmamak; aksine kültürel zenginliğin tabii bir parçası olarak görmek gerekir” derdi.

DİL KAVGASI

Aydın sorumluluğu içinde gördüğü problemlere daima çözüm önerileri sundu. Ona göre, dilimizin ruhuna aykırı biçimde yerleştirilmiş sentetik unsurlar ayıklandığında, klasik Türkçe yeniden hayat bulacak; böylece büyük edebiyatçılarımız sahih biçimde anlaşılacaktı. Bu durumda Yahya Kemal’den Mehmet Âkif’e, Tanpınar’dan Peyami Safa’ya uzanan nice kalem, adeta yeniden doğacaktı.

Neredeyse her konuşmasında, gençlerimizin bu büyük yazarları anlayamamasından duyduğu derin acıyı dile getirirdi. Uydurma kelimelerden ve uydurukçulardan nefret ederdi.

Ona göre, 1930’lar ve 1940’larda yürütülen dil politikaları, yerleşmiş bir yapının temellerinden tuğlalar çekmek gibiydi. Dilde yapılan devrimlere isyan ederek, ıslah edici çalışmaların ancak dilin yapısı, tekniği ve ruhu dikkate alınarak; ilim, fikir ve edebiyat adamlarının eliyle yürütülmesi gerektiğini savundu.

D. Mehmet Doğan, Türkçe meselesini bir dava hâline getirmişti. Ona göre Batılılaşma adı altında yürütülen ihanet, nesilleri mankurtlaştırmıştı. Geçmişin inkâr edildiği Cumhuriyet döneminde yapılan yeniliklerle toplumun değerlerine yabancılaştırıldığını savunuyordu.

ESERLER VERDİ

Doğan, dil kavgasını yalnızca sözle değil, kalıcı eserlerle de yürüttü. Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş gibi derinlikli eserlerinin yanı sıra; Bir Lügat Bulamadım, Yüzyılın Soykırımı, Devlet Sözlük Yazar mı?, Kelimelerin Seyir Defteri, Ortadoğu’nun Türkçesi ve Neden Klâsiklerimiz Yok? adlı kitaplarında, Türkçenin maruz kaldığı darbeleri sarih ve çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.

Türk diline büyük hizmetlerde bulundu. Özellikle 1981’de yayımladığı Büyük Türkçe Sözlük, milyonlara ulaşmış; hacim ve muhteva bakımından sürekli zenginleşmiştir. Türk Dil Kurumu’nun kelime kadrosu anlayışını değiştiren bu eser, “sözlük” kavramını dar çerçeveden kurtaran önemli bir beser olmuştur.

Doğan’a göre, dil giderse devlet de dağılır, millet de yok olur; çünkü milleti var eden, onu ayakta tutan en temel unsur kültürdür. “Dil, kültürün taşıyıcısıdır, hatta yapıcısıdır” sözü, onun meseleyi kavrama derinliğini en özlü biçimde yansıtır. Ona göre mimariden hat sanatına, minyatürden musikiye kadar bütün kültürel üretimler ancak dille ifade edilebilir ve kayıt altına alınabilir. Kültürün bütün katmanları, varlığını ve devamını dilin yaşamasına borçludur.

DİL PROBLEMİ

Doğan, siyasetteki kör dövüşlerin, kısır çekişmelerin ve kuru gürültülerin temelinde de dildeki bozulmanın yattığını söylerdi. Ona göre, ülkede topyekûn bir dil problemi vardı. Basın-yayın kuruluşlarının, Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan kişileri ekranlara ve mikrofon başına çıkarmasını anlaşılmaz bulurdu.

Günlük hayatta az kelimeyle konuşmamızı; ders kitaplarında kullanılan sınırlı kelime kadrosuna ve toplumda kitap okuma alışkanlığının yerleşmemesine bağlardı. Sözlük kullanmayan nesiller yetiştiğini vurgular, okur-yazar kesimdeki dil savrukluğunu ve basmakalıp sözlerin tekrarını eleştirirdi. “Dil şuuruna sahip olmadan bu gidişat değişmez” uyarısını sıkça yinelerdi.

Yazar adaylarına tavsiyesi açıktı: Önce Yunus Emre’den başlanmalı; ardından Dede Korkut Kitabı, Tazarruname, Âşıkpaşazade Tarihi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi eserlerle dilin ruhu tanınmalıydı.

Divan şairlerini okumadan Türkçenin gerçek lezzetine varılamayacağını hatırlatırdı. Ayrıca Tanzimat’tan günümüze Mehmet Âkif’ten Yahya Kemal’e, Tanpınar’dan Sezai Karakoç’a uzanan bir yazar silsilesini takip ederek dil zevki kazanılmasını öğütlerdi.

KÜLTÜREL SOYKIRIM

Mehmet Doğan, dil üzerinden yürütülen yanlış projelerin bir kültürel soykırıma yol açtığını vurguladı. Soykırımın yalnızca biyolojik yollarla gerçekleşmeyeceğini; kültürel soykırımın da bir milleti yok edebileceğini tespit etti. Ne yazık ki, bu tespitinde ne kadar haklı olduğunu zaman içinde acı bir şekilde tecrübe ettik.

Türkiye’de dil üzerinde uygulanan değişimlerin acı faturasını sadece içeride ödemediğimiz sınırlarımız ötesindeki kardeşlerimizle gönül ve kelime bağımızı kopardığını; Türk dünyasının yüzyıllık dil birliğini parçalamaya dönük bu planların asla masum olmadığını, aksine kökümüze yönelmiş bir suikast olduğunu her fırsatta gür bir sesle haykırdı.

Ona göre Türkçe, milletimizin varoluş davasıdır. Kendi kelimelerimizi, kavramlarımızı ve hafızamızı korumak; istiklalimizi ve istikbalimizi korumakla eşdeğerdir.

Ömrünü bu davaya vakfeden D. Mehmet Doğan, ardında yalnızca eserler değil, aynı zamanda bir dil şuuru ve bir medeniyet bilinci bırakmıştır. Onun mücadelesi, gönüllerde ve satırlarda yaşamaya devam edecektir.

 “Şimdi Türkçemize kim sahip çıkacak?” diye soran teyzemize gür bir sesle hepimiz, “Biz!” diyebilmeliyiz. Doğan, vazifesini hakkıyla yerine getirdi; emanet şimdi geride kalanların omuzlarında.

Mahmut Bıyıklı / Haber7

Yorumlar19

  • Filistin 20 saat önce Şikayet Et
    Bir sözde milliyetçi dedi ya geçenlerde: 'yeni kimlik lazım.' Ortadoğulu kimliği'. Kimliğimize, torağımıza sahip çıkmaz istek, Filistinliler gibi olma ihtimali de var maalesef.
    Cevapla
  • 1071 1 gün önce Şikayet Et
    Dil bir Milletin can damarıdır, dil giderse ALLAHÜ TEALA korusun ne Devlet kalır ne de Millet !..
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Doğruya Doğru 1 gün önce Şikayet Et
    Şeyh Edebali Hz. KSA'nin buyurduğu gibi " İnsanı yaşat ki devlet yaşasın " ve Yunus Emre Hz. KSA'nin buyurduğu gibi " HAKK'ın evi gönüllerdir, Gönüller yapmağa geldim " Merkez insandır insana yatırım yapmak insan yetiştirmek lazımdır, insan yalnız mide'den ibaret de değildir, sadece maddi ihtiyaçları karşılamak yetmez manevi ihtiyaçlar da karşılanmalıdır.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • cengız 1 gün önce Şikayet Et
    bunlar bılmıyorlarmı bır yerı ısgal etmek ıcın once DIL VE KULTURUNU yok edılmesı gerektıgını.PAMUK TESTERE ıle keseceksın.
    Cevapla
  • davut 1 gün önce Şikayet Et
    İsmet Özel'e sırtını dönenler mi Türkçe'ye sahip çıkacak.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat