Ömer Lütfi Mete’nin Türkiye’si

  • GİRİŞ21.11.2025 09:07
  • GÜNCELLEME21.11.2025 10:09

On altı yıl önce yine böyle bir kasım gününde toprağa verdiğimiz Ömer Lütfi Mete, Türk milletinin en çok ihtiyaç duyduğu alanlarda boşlukları dolduran yerli ve millî bir entelektüeldi.

Mete, Türkiye’nin geçirdiği büyük dönüşümlere sadece tanıklık eden bir yazar değil; bu toprakların ruhunu anlamaya çalışan, onu korumak ve yeniden diriltmek için kalemiyle mücadele eden bir irfan savaşçısıydı.

Onu yalnızca bir senarist, şair, romancı ya da gazeteci olarak ananlar eksik söylüyorlar. Çok yönlü bir şahsiyet olan Mete, aynı zamanda çağının çığlıkları arasında yol arayanlara rehberlik eden çağdaş bir Horasan ereniydi. Kendisiyle ilgili hazırlanan belgesel şu muhteşem cümleyle başlar:

“Bazen bir insanı anlatmak, bir ülkeyi anlatmak gibidir.”

Türkiye Tasavvuru

Her düşünce adamı memleketi adına bir söz söyler; ancak bazıları sözü aşarak yürüdükleri yolun bütünüyle bir ülke tahayyülü kurarlar.

Mete de izini sürdüğü Türk düşüncesinin büyük isimleri gibi, kökünde irfan, merkezinde adalet, ufkunda medeniyet bulunan bir Türkiye tasavvuruna sahipti.

Onun durduğu yer yalnızca kültürel hassasiyetin değil; bu coğrafyanın geçmişini, bugününü ve yarınını birlikte okuyan stratejik bir bakışın yeridir.

Bu tasavvurda hakikatli bir münevverin memleketine duyduğu derin sevdayı, adanmışlıkla harmanlanmış bir sorumluluk bilincini görmek mümkündür.

Önce Ahlâk

Mete Türkiye’nin geleceğini siyasetin değil, ahlâkın inşa edeceği iddiasındadır. Ona göre ülkeyi partiler, programlar, reçeteler düzeltmez.

Ahlâkımız düzelmedikçe; ahlâk siyasete egemen olmadıkça memleketin düzelmesi de mümkün değildir.

Mete’nin Türkiye okumaları sosyolojik olduğu kadar metafizik bir derinlik taşır. Bir toplumun yeniden ayağa kalkmasının ancak kökünü hatırlaması, hafızasını onarması ve ruhunu diriltmesiyle mümkün olduğunu vurgular.

Onun Türkiye’sinde, bu toprağın en büyük hakikatlerinden biri olan Müslümanlık görmezden gelinemez.

Farklı görüşlere mensup olanların bir arada yaşama kültürünü güçlendirmesi gerektiğini özellikle belirtir. Bu konuda meşhur sözü şöyledir:

“Birbirimizi sevelim, sayalım; ikna etmeye gerek yok.”

313 Hakiki Müslüman

Onun ideal Türkiye’si bugünün kısır tartışmalarına sıkışmış bir ülke değil; ayağa kalkmış, kendine yeniden inanmış bir Türkiye’dir. Mete, bir ülkeyi ayakta tutan üç sütunun ahlak, adalet ve mesuliyet olduğunu söyler.

 Menfaatin, çıkarın ve popülerliğin değil; bedel ödemiş ya da bedel ödemeye hazır ahlak sahiplerinin öncülüğünde buhranların aşılacağına inanır.

“Yurdumuzda 313 hakiki Müslüman olsa Türkiye’nin rengi değişir.” der.

Bu 313 sayısıyla Bedir Ashabı’na atıfta bulunur

Kendi Hikâyesinin İzini Süren Türkiye

Mete, Türkiye’yi Batı’ya mahkûm eden zihniyetlere meydan okuyan bir isimdir. Ülkenin küresel sistemin dayatmalarına göre değil; kendi değerleri doğrultusunda politika üretmesi gerektiğini savunur.

Ona göre bu milletin gerçek gücü, medeniyet hafızasında saklıdır. Millî kültürün korunması bir beka meselesidir. Aydınlar ve sanatçılar kendi ülkelerine başkalarının gözlüğüyle bakmamalıdır. Anadolu’ya Batılı bir mercekle yaklaşmak, aşağılık kompleksinin en ağır hâlidir.

Bu memleket, kültür emperyalizmine karşı kültürel bağımsızlığını; bölgesel kaoslara karşı stratejik dirayetini; iç çekişmelere karşı millî bütünlüğünü korumalıdır.

Mete için Anadolu, sıradan bir coğrafya değil; ebedî bir vatan ve irfan havzasıdır. Tasavvuf bu toprakların mayasıdır. Ona göre Türkiye, çürüyen modern dünyanın tüketim köleliğine değil; irfanın diriltici nefesine muhtaçtır.

Ruhunda dinginliği yakalayamayan gittikleri yere kan ve gözyaşı taşıyan medeniyetlerin bize şifa sunması mümkün değildir.  Buna rağmen hâlâ masallar anlatmayı sürdürmelerine müsaade etmememiz gerekir.

Kendi hikâyesini anlatamayan milletlerin başka anlatıların mahkûmu olduğunu sık sık hatırlatır.

Mete, bu kaygıyla ülkesini çocuklarına kendi topraklarının hikâyelerini anlatmış; senaryolarını yapımcıların memnuniyeti için değil, milletin ruhunu diriltmek için kaleme almıştır.

Onun Türkiye’si, kendi hikâyesini sinemada, edebiyatta, mimaride, bilimde, teknolojide ve daha birçok alanda gür bir sesle anlatabilecek bir Türkiye’dir.

Senaryosunu yazdığı “Deli Yürek”, “Kurtlar Vadisi”, “Ekmek Teknesi” gibi yapımlar, Türkiye’nin kendi sesini yeniden bulma çabasının en güzel örnekleridir.

“Bahçe biziz, gül bizdedir”

Mete’ye göre Türkiye, üzerinde oyun kurulan değil; oyunu kuran bir ülke olmak zorundadır.

Onun cemaatçiliğe, mezhepçiliğe, ötekileştirmeye ve ithal akımların yaydığı itikadî sapmalara asla müsamahası yoktur.

 Dışarıdan organize edilen Alevî–Sünnî, Türk–Kürt, laik–antilaik gibi yapay ayrışmalara karşı sürekli teyakkuz çağrısı yapar.

İmam Mâturîdî’nin, Ahmed Yesevî’nin, Yusuf Has Hâcip’in idrakiyle; Mevlânâ’nın, Hacı Bektaş’ın, Hacı Bayram’ın ve Yunus Emre’nin irfanıyla yoğrulmuş bu topraklarda ayrılıkların ancak ortak bir dille aşabileceğini vurgular.

“Bahçe biziz, gül bizdedir.”

“Yetmiş iki dil bizdedir.”

Anlayışıyla hizmet eden irfan ocaklarının çağımızda da misyonlarını sürdürmesi gerektiğine inanır. Yanlış örneklerin bu büyük okyanusun suyunu kirletemeyeceğini söyler.

Türkiye Rüyası

Ömer Lütfi Mete, sevdalısı olduğu milletimizin karakterini iki kavramla özetler:

Alplik (yiğitlik, adalet, cesaret) ve Erenlik (merhamet, vakar, tevazu). Çağın alperenlerinin hamasetten kurtularak yeniden aynı aşk ve kararlılıkla yollara düşmesi gerektiğini düşünür. Ondaki hissiyat tam olarak şu şiirdeki gibidir:

‘Yeniden cemre gibi düşmek toprağa,

Yeniden haram etmek gece gündüz uykuyu,

Yûnus Emre gibi atsız-pusatsız,

Yeniden fethetmek Anadolu'yu.’

Feragat, cömertlik, adalet, şefkat, vakar, yiğitlik ve fedakârlık gibi değerlerin yeni nesillere kazandırılması gerektiğini vurgular.

Onun Türkiye’sinde ideal bir vatandaş, mazlumun yanında durur; zalim karşısında susmaz, güçlü olanı değil haklı olanı savunur.

Mete’nin yazılarında ve konuşmalarında işaret ettiği istikamet, aslında bu milletin asırlardır aradığı istikamettir.

 Merhum, tam inanmış bir aydın olarak ahlâkın siyasete, irfanın hayata, adaletin devlete hâkim olduğu bir Türkiye rüyası görmüştür.

Ve o rüyayı görmekle kalmamış, bu uğurda bir ömür tüketmiştir.

Aziz ruhu şâd olsun.

 

Yorumlar19

  • Sema Tüfekçi 22 dakika önce Şikayet Et
    Yerli bir yürek
    Cevapla
  • Teşekkür 34 dakika önce Şikayet Et
    Onu ilk tanımam seksenli yıllarda tesadüfen elime geçen edebiyat dergisindeki Veda Sahneleri şiiri vesilesiyle oldu. O dergi üniversitenin ders çalışmak için boş bir sınıfının oturduğum sırasında iyiki de elime geçti. Zamanım olmadığı için rasgele bir sayfasına göz atmak istemiştim. O şiiri okuyunca dersi de unuttum... Allah cc, Ö. L. Mete'ye rahmet eylesin.
    Cevapla
  • doruk-01 42 dakika önce Şikayet Et
    Ruhun şad mekanın cennet olsun büyük usta
    Cevapla
  • Muharrem Tkn 47 dakika önce Şikayet Et
    Ruhu şâd olsun, Âmin. Mahmut Bey. Yazınız için tebrik ediyorum. Tertemiz dilinizle dosdoğru insanlara köşenizde yer veriyorsunuz. "Anadolu irfanı" kavramının seciyesinde tecessüm ettiği güzel bir insanı, ruh dünyasında taşıdığı tüm değerlerle resmetmişsiniz...
    Cevapla
  • atilla 56 dakika önce Şikayet Et
    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat