Almanya, Tayyip Erdoğan'ı neden sevmiyor?
- GİRİŞ26.05.2014 08:26
- GÜNCELLEME26.05.2014 11:48
Son günlerde Alman medyasında Erdoğan aleyhine yayınlanan haber ve yazılar, aslında 7 yıl önce aynı yayın gruplarının dozajı aynı sertlikte olan yayınlarının tekrarından ibaret.
Bu son gidişinin dönüşünde ne dedi bilmiyorum ama, 2007'de Köln'den dönerken uçakta "bir dövmedikleri kaldı" cümlesinin Erdoğan'ın ağzından döküldüğünü, o gezide bulunan milletvekillerinden biri bana anlatmıştı.
7 yıl önce Erdoğan Almanya'dan döndükten sonra, Şansölye Merkel Almanya'da yaşayan Türk gençleriyle bir araya geldi ve onlara "ben sizin başbakanınız değil miyim?" diye sordu.
Erdoğan'a Köln'de gösterilen ilgiden duyduğu şaşkınlığı ve kıskançlığı belli ederek.
Şaşkınlık ve kıskançlık duygusunun bir karşılığı vardı elbette.
Neden derseniz, bugüne kadar yaşayan hiçbir Alman siyasetçi (buna Merkel dahil) Erdoğan'ın Köln'de topladığı kalabalığı seçim kampanyasında bile toplayabilmiş değil.
ALMANYA TÜRKİYE'NİN GÜÇLENMESİNDEN RAHATSIZ
Dün, Erdoğan'ın son gezisi sonrası Almanya'daki havayı almak için Sosyal Demokrat Parti içinde siyaset yapan, Alman siyasetçilerle yakın ilişkisi bulunan entelektüel derinliğine de güvendiğim dostum Bülent Güven'i aradım.
"İşi özü, Almanlar Türkiye'nin güçlenmesinden ve özellikle Ortadoğu'da etkin hale gelmesinden rahatsızlar" dedi, Erdoğan'a yönelik kampanyanın gerekçesini anlatırken.
Sonra şöyle bir analiz yaptı.
"Bugünkü şartlar, Birinci Dünya Savaşı öncesi şartlara benziyor. Almanya milli devletini 1871 yılında kurdu. O döneme kadar rakipleri olan İngiltere ve Fransa yeryüzünde sömürülmesi gereken pek çok yeri sömürdüğü için Almanlara Osmanlı toprakları ve Ortadoğu kalmıştı. Bugün Türkiye'nin bölgesinde güçlenmesi, Almanların bu coğrafyadaki menfaatlerine ters düşüyor. Son 10 yılda bunu Tayyip Erdoğan yaptığı için, hedefte O var. Bunca yıldır Alman basınını takip ediyorum. Bir kişiyle ilgili böylesine kasıtlı haberler yapıldığını ilk defa görüyorum"
Almanya, 19 uncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren Türkiye üzerinde hesapları olagelmiş bir ülke.
Bu hesapların ortak hedefi, ‘kendi içine kapalı, iç sorunlarla uğraşan, bu nedenle de yüzünü etrafına çevirip bakamayan bir Türkiye' görmek.
90 lı yılların Türkiye'si onlar için ideal bir Türkiye idi mesela.
Bütün enerjisini Kürt ve Alevi sorununun ürettiği çatışmalara harcayan, Ortadoğu ve Balkanlar'da yüzünü bu ülkeye çevirenlere "ne haliniz varsa görün" diyen bir Türkiye vardı o zamanlar.
Bugün, 28 Şubat ve sonrasında 2001 krizinin yaşanmasında bir Alman rolünden bahsediliyorsa eğer, Almanya'nın Türkiye üzerinde hesabı olan bir ülke olduğu fikrini benimsemeniz zor olmaz.
Türkiye'nin en büyük medya grubunun Alman devletiyle olan yakınlığını ve bu yakınlığın Almanların hesaplarıyla örtüşecek şekilde Ak Parti kapatma davası sürecinde ve 2008 krizi sonrası karşımıza çıktığını da hatırlatmadan geçmiş olmayalım.
Madem Almanya Türkiye'nin meseleleriyle bu kadar ilgili, madem Almanya'da Doğan grubu ile ortaklığı devam eden Bild Gazetesi, Başbakan Erdoğan'a mütekebbir bir eda ile açık mektup yazıyor, bu noktada Almanya'nın kendi sorunlarına küçük bir göz atmak burada faydalı olabilir.
Bülent Güven'in verdiği bilgiye göre araştırmalarda ‘ırkçı bir partiye' oy verme potansiyelinin yüzde 20 lere vardığı bir ülkede, yakınlarda gündeme düşen ırkçılık davasıyla ilgili bazı verileri sıralamak, Almanya'nın kendi ‘iç sorunlarını' kavrama konusunda yeterli olabilir.
Konu başlığımız:Neo-Nazi davası.
Aralarında Türklerin de bulunduğu çok sayıda masum insanı ırkçılık güdüsüyle öldüren şebekenin çok meşhur bir kadın üyesi var.
Adı Beate Zschaepe…
Çıkan haberlere göre Mahkeme deki rahat ve soğukkanlı tutumuyla şöhret olmuş durumda.
Ama bu soğukkanlılığın eli soğuk bir katile ait olduğunu söylemek şu bilgilerle muhatap olunca yetersiz kalıyor.
Zschaepe, Neo-Nazi skandalı patlak verince, ilk iş bulunduğu eyaletin istihbarat birimini arıyor. Telefon kayıtlarında aynı kadının, defalarca bu birimi aramasına rağmen karşısında bir muhatap bulamadığı tespit ediliyor.
Hikayemiz bundan ibaret değil.
Devamında ırkçı kadının bulunduğu Eyaletteki istihbarat kuruluşunu defalarca aramasının gerekçesi açıklanamayınca Eyalet'in başbakanı istifa etmek zorunda kalıyor.
Hikaye burada da bitmiyor.
Zschaepe'nin irtibatlı olduğu ırkçı grubun elinde Almanya'da ‘öldürülmesi gereken kişiler' başlığı taşıyan bir liste bulunuyor.
Ne büyük bir tesadüf ki, yine Almanya'da bulunan Selefi bir grubun ‘öldürülecekler listesi' de aynı isimlerden oluşuyor.
Daha büyük tesadüf, bu selefi grubun kullandığı silahların seri numarasının, ırkçı grupların kullandığı silahların devamı olduğu bilgisiyle karşımıza çıkıyor.
Böylesine grift ilişkiler yumağının bir merkezden yönetildiği ve bu merkezi Alman istihbarat birimi olduğu fikrine ne dersiniz?
Irkçı bir grup tamam diyorsanız, aynı hedeflerle hareket eden selefi bir grubun Alman güvenliğini etkileyebilecek nasıl bir misyonu olabilir ki?
Selefiler deyince Ortadoğu'dan bir takım çağrışımlar üşüştü mü zihninize?
Yok hepsinin bir tesadüf olduğuna inanacak durumda iseniz, "Ay ben komplo teorilerine inanmam" sadeliğinde kendinizi avutmaya devam edebilirsiniz.
Bu durumda "Almanların Tayyip Erdoğan'la ne derdi olabilir ki? Adamlar Türkiye'deki bir diktatörü eleştiriyorsa ne var bunda?" Deyip geçebilirsiniz.
Yorumlar1