Yeniden girdiğimiz ‘reform tünelinde’ Türkiye’yi neler bekliyor?

  • GİRİŞ21.11.2020 09:28
  • GÜNCELLEME21.11.2020 09:28

Merkez Bankası, perşembe günü yeni başkanı Naci Ağbal ile yaptığı ilk toplantıda, piyasaların beklentisine uygun düşecek bir karar aldı.

Politika faizi 475 puan artırılarak, yüzde 11,25’ten yüzde 15’e çıkarıldı.

Bu aslında bir yönüyle, politika faizinin fiili olarak uygulanan faize eşitlenmesi anlamına geliyor.

Zaten ekonomi çevreleri bu yapılanı, bir faiz artışından öte, bir ‘sadeleştirme’ adımı olarak nitelendiriyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle ‘ekonomide yeni dönem’ için Merkez Bankası’nın bu adımı bir başlangıç anlamına geliyor.

Ekonomi üzerinde toplanan siyah bulutların dağılması için yeni, güçlü adımlara ihtiyaç var.

Erdoğan, dün MÜSİAD toplantısında ekonomi ve hukuk alanında atılacak adımlar konusunda kararlılık içeren mesajlarını sürdürdü.

“Ekonomide ve demokraside ülkemizi yeni bir yükseliş dönemine sokmakta kararlıyız. Yeni yargı paketleriyle ilgili hazırlıklar sürüyor. Bunları da en kısa sürede Meclis gündemine getireceğiz” dedi.

Peki, nasıl bir yol haritası, ne tür adımlar bizi bekliyor?

Geçen hafta yazmıştık, hatırlatalım.

Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, iş dünyasının temsilcileriyle bir araya gelerek, istişareler yapacak.

Onların bu temaslarından önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı çevrelerle buluşmaya başladı bile.

Bu istişarelerin sonunda atılacak adımlar konusunda bir çerçevenin çıkması hedefleniyor.

Herkesin ortak sorusu:

Bu adımlarla ne hedefleniyor?

Bu soruya tek cümlelik bir cevap vermek için yine Erdoğan şu cümlesine başvurabiliriz:

“Türkiye’ye güvenen herkesin kazanacağı bir yatırım iklimi oluşturuyoruz.”

Lütfi Elvan, göreve geldikten sonra yaptığı ilk açıklamada “Kurala dayalı piyasa ekonomisi geleneğinden” söz ederek, ekonomide yeni dönemin ipuçlarını vermişti.

Piyasa da işin bu kısmını satın aldı, hemen iyimser bir beklenti içine girdi.

Ekonomi/hukuk ilişkisi de yeni keşfedilmiş bir şey değil.

Adalet Bakanı Gül, göreve geldiği günden beri, bu konular üzerinde titizlenen konuşmalar yapıyor.

“Yeter ki adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” dediği için “Adalet Bakanı’nın başına taş mı düştü de böyle konuşuyor” diye düşünenler var.

Hayır, Adalet Bakanı bunları yeni söylemiyor.

“Sürekli böyle güzel güzel konuşuyor ama hiçbir şey yapmıyor” diyenler de kendisine haksızlık ediyor.

Yargının hem yapısal sorunlarıyla ilgili, (birikmiş dosyalar, kararların gecikmesi, hâkim ve savcıların donanımı vs.) hem de yargı reformu başlığının içine giren alanlarda attığı adımlar (ifade özgürlüğünün alanını genişleten düzenlemeler, mahkemelerin aynı konularda verdiği farklı kararların giderilmesi için Yargıtay’ın görev ve yetki alalarının genişletilmesi vs.) ‘uygulamaya’ dönük adımlar olarak sıralanabilir.

Bakan Gül, Adalet Bakanlığı görevine gelmesinden kısa süre sonra yaptığımız bir televizyon programında “Bütün hedefimiz, Sıhhıye’deki Adalet Sarayı’nın önünden geçerken insanların ‘İşte burada adalet dağıtılıyor’ diye düşünmesi” demişti.

Başka yerlerde neler söylediğine dair alıntılar da yapalım.

Örneğin, 26 Nisan 2018’de TGRT yayınında Abdulhamit Bey şöyle şeyler söylemiş:

“Hiçbir şekilde skor üzerinden şu kadar kişi tutuklandı, şu kadar kişi alındı değil, haksız yere bir kişinin dahi ceza almaması bizim temel arzumuzdur. Bu kararı verecek olan yargıdır. Bizim beklentimiz, adalet, hakkaniyet vicdan çerçevesinde yargılamaların yapılmasıdır.”

30 Aralık 2018 tarihinde CNNTÜRK’te katıldığı programda ekonomi/hukuk ilişkisine dair bakın neler söylemiş:

“Hukuk devleti ilkesi esasen hukukun öngörülebilir olmasını gerektirir. Eğer hukuk öngörebiliyorsanız, orada yatırım da yaparsınız, keyifle de yaşarsınız. Ama hukuk sizin mülkiyet hakkınıza, yaşam hakkınıza nasıl bir müdahalede bulunacak? Olumlu/olumsuz bu konuda endişeniz varsa eğer, hukuk öngörülebilir değildir. İşte tam da reform çerçevesinde bizim çalışmış olduğumuz yaklaşım, güven veren adalettir. Esasen hukuk ve ekonomi iç içe geçen kavramlardır. Hukuk varsa, hukuki güvence varsa, yatırımcı oraya güvenle geliyor”.

Adalet Bakanı Gül, en son ekim ayında bir araya geldiğimizde “Yargının pardon deme lüksü yoktur” demişti.

Diğer yandan, içine girilen bu sürecin sağlıklı şekilde ilerlemesi kadar, ‘gerekçelerinin’ doğru bir biçimde anlatılmasına da aynı ölçüde ihtiyaç var.

Hukuk bahsinde eleştirilere bahis konusu edilen sorunların, terör gibi, darbe girişimi gibi bu ülkeye kötülük edenlere karşı verilen cevaplar sırasında ortaya çıkmış sorunlar/sapmalar olduğu gerçeğini göz ardı ederek yapılan değerlendirmeler her zaman eksik ve yanlış kalmaya mahkûmdur.

Yargının CHP’nin arka bahçesinde “ele geçirilmiş bir mevzi” olarak tutulduğu yıllar, FETÖ’nün hükmettiği yıllar az mı tahribat verdi hukuk sistemimize?

YENİŞAFAK

Yorumlar4

  • Vatandaş 3 yıl önce Şikayet Et
    Hukukculari denetleyecek ozel bir teskilat kurulmali.Baska cozum yolu yok.Bir avukat tuttugumuz zaman o avukati da denetleyecek muvekkilden musterek haberdar olduklari bir birim olmali.Sadece avukat isini iyi yapiyormu yapmiyormu denetlemeli.
    Cevapla
  • Nazım KARAMEHMET 3 yıl önce Şikayet Et
    Son paragraf çok önemli. CHP yıllarca arka bahçesi olarak yargıyı kullandı,Fetö binlerce hakim ve savcı ile hükmetti, peki bunların tahribat ne kadar büyüktü,hukuk sistemini temize çıkarma mücadelesine hep birlikte sahip çıkmalı.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Demokrasi 3 yıl önce Şikayet Et
    mehmet bey yazınızı baştan sona okudum hiçbir şey anlamadım.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • vatandaş 3 yıl önce Şikayet Et
    O SENİN VE BEĞENMEYEN 3 ARKADAŞIN SORUNU ARTIK...Biz anladık..
    Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat