ABD Başkanı Joe Biden’ın 2019 sonunda New York Times editörlerine Türkiye’nin iç siyasetiyle ilgili söylediklerini yeniden gündeme almanın tam zamanı.

Tam zamanı geldi çünkü.

Ne demişti Biden?

Şunları söylemişti:

“Bence yapmamız gereken ona (Tayyip Erdoğan’a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz.”

“Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, darbe ile değil, seçimle.”

Biden, bu sözleri söylediğinde Demokrat Parti’nin aday adayı konumundaydı.

Sonra aday oldu.

Kendisinin zaferiyle sonuçlanan Kasım 2020 seçimlerine kısa bir süre kala, Doğu Akdeniz ve Ayasofya üzerinden Yunan tezlerine açık destek veren beyanları da oldu Biden’ın.

Seçildikten sonra ise, Erdoğan’a dönük sözlü sataşmalarına geri dönmedi.

Trump kadar olmasa da, diyalog kapılarını da açık tuttu.

Ancak çok açık ki bu durum, savunma, güvenlik ve dış politikasını ABD’nin taleplerine göre değil de, Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarlarına göre pozisyonlandıran bir Erdoğan’a destek anlamı taşımadı hiçbir zaman.

ABD’NİN SİYASET KÖKENLİ BÜYÜKELÇİSİ MUHALEFETE DESTEK İÇİN Mİ ANKARA’YA ATANDI?

Biden, geçen sene Ankara’ya, biraz da Türkiye’deki seçimlere nezaret etme misyonu ile gönderildiği izlenimi veren, senatörlük döneminden arkadaşlığı da olan siyaset kökenli bir büyükelçi gönderdi:

Jeff Flake.

Flake’in güven mektubunu aldıktan hemen sonra yaptığı ilk iş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Saraçhane’deki makamında ziyaret etmek oldu.

Hani şu İmamoğlu’nun; Flake ile birlikte basın açıklaması yaparak, akıcı olmamasına rağmen ısrarla kullanmaya devam ettiği İngilizcesiyle “I am ok” dediği ziyaret vardı ya, onu kastediyorum.

İstanbul’a kar yağdığında, binlerce araç saatlerce yollarda mahsur kaldığında, İngiliz Büyükelçi ile balık yemekte olduğu ortaya çıkan İmamoğlu’na bu tartışmaların tam ortasında öyle bir ziyaret yapılmasının anlamı açık değil miydi?

BATI BASININDA ORTAK BİR DİLLE ÇIKAN YAZILAR VE ABD BÜYÜKELÇİSİ’NİN KONSOLOSLUKLARIN KAPATILMASINDAKİ ROLÜ

14 Mayıs’ta yapılması beklenen seçimlere kalan süre ‘iki haneli’ rakamlara indi.

Bugünden itibaren 97 gün kaldı.

Birkaç haftadır, batı basınında yoğun bir şekilde Türkiye’deki seçimlere dair yayınlar çıkıyor.

Washington Post gazetesi, 2023’te dünya genelinde yapılacak olan seçimlerin en önemlisinin Türkiye’de yapılacak olan seçimler olacağını ilan etti.

Arkasından The Economist, Stern, Bloomberg, Foreign Policy ve dün de sol eğilimli İngiliz The Guardian gazetesinde, Erdoğan aleyhine yayınlar çıktı.

Erdoğan’a karşı muhalif bloka karşı açıkça destek vermeyi öneren yazılardı bunlar.

Bu yazıların daha kapsamlı bir kampanyanın birer parçası olabileceği izlenimi veren haberlerse İstanbul’dan geldi.

ABD Büyükelçiliği’nin Ocak ayı sonunda yayınladığı güvenlik uyarısının ardından birçok Avrupa ülkesi, İstanbul’daki Başkonsolosluklarını geçici olarak kapatma kararı aldı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu kararları önce, Türkiye’ye karşı “Psikolojik Harp” olarak nitelendiren bir beyanat verdi.
Devamında ise, Türkiye’deki seçimlerle yakında alâkadar olma niyetiyle hareket ettiği izlenimi veren ABD’nin siyaset kökenli Büyükelçisi Jeff Flake’i doğrudan suçladı.

Şu sözlerle:

“Amerikan Büyükelçisi’ne buradan söylüyorum, hangi gazetecilere yazı yazdırdığını biliyorum, pis ellerini Türkiye’nin üzerinden çek, çok net söylüyorum, pis ellerini Türkiye’nin üzerinden çek. Neleri yaptırdığınızı, hangi adımları attırdığınızı, Türkiye’yi nasıl karıştırmak istediğinizi net bir şekilde biliyorum. O pis ellerinizi, o maskeli, sırıtan yüzlerinizi Türkiye’nin üzerinden çekiniz. Bu kadar açık.”

CEVAP BÜYÜKELÇİLİK’TEN DEĞİL, ABD DIŞİŞLERİNDEN…

Soylu’nun bu sert açıklamalarına, Büyükelçinin kendisi yerine, Washington’dan bir cevap geldi.

ABD Dışişleri Bakanlığından.

“ABD’nin Türkiye’yi karıştırmaya yönelik çabalara katıldığı, ya da destek verdiği şeklinde her türlü ima yanlıştır” şeklinde özetlenebilecek bir açıklamaydı.

Halbuki Soylu, ima etmiyor, doğrudan ABD büyükelçisini suçluyordu bu konuyla ilgili olarak.

Belli ki, İçişleri Bakanı’nın sözleri, Washington’da bir rahatsızlık uyandırmış, ancak biraz da Türkiye’deki seçimlere gösterdikleri alâka daha fazla sırıtmasın diye durumu çok büyütmeden, geçiştirmeye dönük bir cevapla yetinilmesi tercih edilmişti.

Ama şapka düştü, kel göründü bir kere.

Önümüzdeki dönemde, seçimlere doğru, Batı’dan, doğrudan muhalefete destek olarak görülebilecek, başka başka haberler karşımıza çıkabilir.

Zira, bu seçimleri, Erdoğan’ın Türkiye ve Türk halkı lehine güçlü bir pozisyon üreten ve küresel ölçekte ses getiren politikalarından kurtulmak ve diz çöküp, batının dayatmalarına teslim olmuş yeni bir yönetimin iş başına gelmesi için son bir şans olarak gördüklerini, yine batı basınında çıkan yazılardan anlayabiliyoruz.

Açıkça kendileri söylüyor bunu zaten.