Esir anlamına gelen tutsak ifadesi, normal şartlarda savaş halindeki tarafların dilinde olabilecek bir kavramdır.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, “Savaşta ele geçirilen düşman” anlamına geliyor.

HDP’lilerin terörle ilişkili suçlar nedeniyle hüküm giymiş tüm kişiler için ‘tutsak’ tabirini kullandığını da biliyoruz.

Bir başka deyişle savaş halinde iken, karşı tarafın, ki bu da Türkiye Cumhuriyeti yargısı oluyor, eline esir düşmüş oluyor bu mahkumlar.

Bir başka deyişle PKK adına işlenen terör suçlarını, cinayetleri, bombalı eylemleri, kanlı saldırıları hukuken suç olarak görmeyen bir anlayış var karşımızda.

CHP/HDP ORTAKLIĞININ YARI AÇIK, YARI GİZLİ AJANDASI

14 Mayıs’a giden yolda, PKK adına, HDP adına yapılan açıklamalarda ‘tutsak’ ifadesinin çok aleni bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.

Son olarak Sırrı Süreyya Önder çok açık şekilde konuştu, “Bu seçim bizim açımızda onlarca yıllık emeğimizin karşılığını alacağımız bir seçim. Bütün tutsak arkadaşlarımızı özgürlüğüne kavuşturacağımı bir seçim” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamalar, HDP’nin bu seçime nasıl bir anlam yüklediğini açıkça ortaya koyuyor.

Dikkat çeken bir başka husus, değişen yeni yüzüyle HDP ile stratejik ortaklık sürecine giren CHP’nin, HDP’nin bu pervasızlığına çanak tutan yaklaşımı.

CHP ile HDP arasında gizli bir anlaşma mı var kuşkusunu, “Evet, var” dedirtecek kadar netleştirip bir kanaate dönüştüren gelişmeler bunlar.

CHP, sadece mecbur olduğu için değil, HDP’nin ajandasına fikirsel düzeyde ve gönülden destek verdiği için bütün bunlar oluyor, olabiliyor.

CHP’NİN HDP İLE İTTİFAKI DİĞERLERİNDEN FARKLI

‘Yeni CHP’nin, İYİ Parti ve diğer küçük partilerle ilişkilerini seçime odaklı, köprüyü geçene kadar geçerli ittifaklar olarak yorumlamak pekala mümkün.

Ancak HDP ile bu böyle değil.

HDP ile yeni CHP’nin ilişkisi, ortak bir geleceğe birlikte yürüme anlayışına dayalı stratejik bir ortaklıktır.

Sırrı Süreyya Önder’in açıklaması üzerine doğal olarak bir genel af anlaşması mı var sorusu tartışmaya açıldı.

Sadece bu değil, bu iki partinin derinleşen ilişkileri, yeni ve daha fazla soru işaretini de beraberinde getiriyor.

Sadece terör suçlularının serbest bırakılması değil, çok daha ileri, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü riske eden bir hazırlık durumu kendisini hemen belli ediyor.

HDP/PKK, 14 MAYIS VE SONRASINA DÖNÜK HEDEFLERİNİ HİÇ BU KADAR AÇIK ETMEMİŞTİ

Örneğin;

HDP yerine seçimlere girecek olan Yeşil ve Sol Parti’nin öncülüğünde, toplam 6 partiyi temsil eden Emek ve Özgürlük İttifakının seçim beyannamesinde geçen bir madde:

“Kürt halkına, Kürdistan’da kendi kendilerini yönetmelerine imkan verecek bir statünün tanınması”

Bu vaade, Pervin Buldan’ın “Kürtler statüsünü elde etti artık. Suriye’de elde edilen statü, çok yakın zamanda Türkiye’de de Kürt halkının mücadelesiyle elde edilecektir” şeklindeki sözlerini ekleyince karşımıza ne çıkıyor?

Bu taahhütlere, bu sözlere, CHP’nin sessizliğini ekleyince karşımıza ne çıkıyor?

Her şey çok açık değil mi?

CHP ve HDP, 14 Mayıs seçimlerini alarak, küresel vesayet odaklarının desteğini arkalarına alarak, Suriye’nin kuzeyinde son 11 yıl içinde yaptıklarını Türkiye topraklarına taşımak istiyorlar.

Genel afla başlayacak, statü adı altında, Doğu ve Güneydoğu’da devlet otoritesinin yerini, siyasi olarak HDP, fiili olarak PKK otoritesinin aldığı bir yönetim modeline doğru ilerlemek.

“Tutsaklara özgürlük” jargonunun arka planında böyle bir hazırlık olduğu kendini o kadar belli etti ki.