AK Parti'nin en zor 4 yılı
.
- GİRİŞ23.08.2023 09:06
- GÜNCELLEME24.08.2023 09:07
14 Ağustos’ta yapılması beklenen AK Parti’nin 22’inci kuruluş yıldönümü törenleri, bu yıl on gün sonra 24 Ağustos’ta, yani yarın gerçekleşecek.
AK Parti, 22 yıllık ömrünün yaklaşık olarak 21 yılını tek başına iktidarda geçirerek Türkiye’nin siyasi hayatına örneği olmayan bir hikaye bıraktı.
2010’lu yılların başlarında AK Parti iktidarda birinci on yılını geride bırakırken, ikinci on yıl için nefesinin yetmeyeceğini düşünenler, ANAP örneğinden söz ederek, bu partinin sonunun da benzer şekilde olacağını dağılıp gideceğini söylerdi.
Ama onların dediği gibi olmadı.
Tayyip Erdoğan liderliğinde ikinci on yılını de tek başına iktidar olarak geçirmekle kalmadı, 14/28 Mayıs 2023 seçimleriyle çeyrek asırlık bir geleceğe yelken açtı.
Böyle yazıp geçiyoruz diye bu yılların öyle kolay, konforlu bir ortamda geçtiğini kimse düşünmüyordur herhalde.
AK Parti’nin ANAP kadar ömrü olmasına bile tahammül edemeyenler, 3 Kasım 2002 Kasım seçimlerinden itibaren bel altı, bel üstü her türlü girişimden geri durmadılar.
İktidarda daha 2 ayını bile doldurmamışken, TÜSİAD’ın ültimatomları ile askeri bildiriler peşin sıra gelmeye başlamıştı bile.
Aralık 2003’te, sertlik bakımından 27 Nisan e-muhtırasının sadece bir tık gerisinde olan bir askeri bildiri yayınlanmış, henüz bir buçuk ay önce seçimle işbaşına gelmiş hükümete ağır laflar edilmişti.
(Diyarbakır’daki uçak kazası nedeniyle o bildiri gündemin arka planına düşmüştü)
BİRİNCİ EN ZOR YIL: 2007
Askeri vesayet rejiminin baskılarını en fazla artırdığı yıl ise cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı 2007 yılı oldu.
AK Parti’ye kendi içinden bir cumhurbaşkanı seçtirmemek için her türlü anayasal kuralın alenen çiğnendiği, o güne kadar kendini yarı açık, yarı gizli şekilde ‘hissettiren’ askeri vesayet rejiminin, bu işin artık gizlisi saklısı kalmadığı diyerek AK Parti iktidarına karşı cepheden savaş açtığı bir yıl oldu 2007.
27 Nisan gecesi dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yayınlayıp ortalıktan kaybolduğu e-muhtıraya bir gün sonra o muhtırayı buruşturup çöp kutusuna atacak netlikte ve sertlikte bir cevap verilmemiş olmasaydı, bugün iktidarda çeyrek asra yelken açan bir AK Parti’den değil, ömrü ANAP kadar bile olamadı denilen bir AK Parti’den söz ediliyor olacaktı muhtemelen.
İKİNCİ EN ZOR YIL: 2008
27 Nisan muhtırasına ikinci esaslı cevap 22 Temmuz 2007 seçimleriyle verildi.
Muhtıraya ve sonrasında yaşanan garabetlere karşı duyulan öfke, AK Parti’ye kendi yetkililerinin bile o kadarını beklemediği bir zafer getirdi.
Ama sandık sonuçları, vesayetçilerin umurunda bile değildi.
Dönemin Malatya İnönü Üniversitesi rektörünün de dediği gibi sandıkta yüzde 90 oy alsalar bile, bunun bir önemi yoktu.
Bir asıl iktidar vardı ki, onu kendileri temsil ediyordu.
Bir de Sabih Kanadoğlu’nun içtihadıyla tali, yani ikincil iktidarlar vardı onlar da milletin seçimle işbaşına getirdiği iktidarlar oluyordu.
Bu kaygısızlık hali, sıradaki seçeneğin devreye sokulmasını zorlaştırmadı.
Erdoğan’ın siyasi yasağının kalktığı 14 Mart 2003 tarihinin yıl dönümü olan 14 Mart 2008’de, o gün özel olarak denk getirilerek AK Parti’ye kapatma davası açıldı.
Normal şartlarda o günkü Anayasa Mahkemesi’nde önceki benzer kararlarda olduğu gibi 2’ye karşı 9 oyla kapatma yönünde bir karar çıkması bekleniyordu.
Ancak o süreç yine önceki on yıllar boyunca yaşananlardan farklı şekilde gelişti.
Kimsenin şapkayı alıp gitmeye niyeti yoktu.
Vesayet odaklarına bu defa sadece dik durarak değil, karşı hücuma geçerek karşılık verileceği gösterildi.
Eski Adalet Bakanlarından birinin ifadesiyle günün sonunda kapatma davasını açtıran irade, kapatmama yönünde bir kararın çıkmasını sağlamak zorunda kaldı.
ÜÇÜNCÜ EN ZOR YIL: 2013
AK Parti’nin uzun ömürlü hikayesi içinde en zor yıllardan bir tanesi de 2013 yılı oldu.
Öncekilerde ‘iç tehditler’ daha gözle görülür haldeydi.
2013’te ise, hem içeriden hem dışarıdan bel altı vuruşlar devreye girdi.
Halk devrimi süsü verilmiş bir darbe girişimiyle, Selahattin Demirtaş’ın bile “Orada darbeyi gördük” dediği Gezi olayları, sadece Erdoğan iktidarını sandık dışı yöntemlerle alaşağı etme girişimi değil, aynı zamanda toplumsal fay hatlarında ağır tahribatlar oluşturan, kutuplaşmayı tetikleyen şiddet eylemleri olarak tarihe geçti.
Hemen öncesinde 17 Mayıs’ta (2013) Beyaz Saray’da yapılan Erdoğan/Obama görüşmesi gergin bir atmosferde geçmiş, ABD yönetimi Suriye konusunda Türkiye ile birlikte hareket etmeyeceğini bildirmiş, devamında da okyanus ötesinden gelen kötü niyetli dalgalar Erdoğan iktidarını vurmaya başlamıştı.
FETÖ’cülerin “Uluslararası sistem Erdoğan döneminin bittiğini düşünüyor” cümlesini açıktan kurmaya başladığı yıl da 2013’e tekabül ediyordu.
DÖRDÜNCÜ EN ZOR YIL:2016
2013 Mayıs ayında AK Parti’yi vurmaya başlayan o sert dalgalar, gitti gitti en sonunda başka çaresi kalmadı düşüncesinin tetiklemesiyle, fiili darbe girişimine kadar vardı.
Türkiye’nin AK Partili yıllarında 2016’yı en zor yıllar arasında saymamızın tek nedeni 15 Temmuz darbe girişimidir.
Darbeyi planlayanlar/hayata geçirenler açısından arada 17/25 Aralık operasyonlarında olduğu gibi fiili darbe dışında kalan diğer seçenekler de tüketilmişti.
15 Temmuz 2016’da darbe girişiminin yaşandığı saatler, AK Parti iktidarı için hiç kuşkusuz en uzun gece, en zorlu mukavemet ve en büyük kader anlarını temsil ediyor.
Darbeye karşı sergilenen destansı mücadele, 15 Temmuz gecesini, son 1000 yıl içinde yaşanan en büyük kahramanlık hikayeleri arasına dahil etti.
15 Temmuz halkın verdiği reaksiyon anlamında büyüklük ve önem bakımından pekala bir Malazgirt zaferiyle kıyaslanabilir.
İstanbul’un fethini, Çanakkale direnişini düşündüğünüzde, 15 Temmuz’da sergilenen direnişi, darbecilere karşı elde edilen zaferi, bunlarla yan yana koyduğunuzda, benzerlik kurduğunuzda abartılı bir kıyaslama yapmış olmazsınız.
Yorumlar32