Bir hatırlatma ile başlayalım yazıya.

Türkiye’nin Drone hamlesinin öncü ismi Selçuk Bayraktar, üç sene kadar önce katıldığı bir televizyon programında “İktidar değişirse projelerde engellenme endişeniz var mı?” şeklinde kendisine yöneltilen bir soruya “Bunun taşlarının döşendiğini görüyorum” diye cevap vermişti.

Sonrasında sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Arka tarafta AKINCI var, içinde on binlerce parçadan oluşan birçok bilgisayar, on binlerce elektronik bileşen var. 20 senelik birikimimizi ortaya koyduk. Uçak milyonlarca satır yazılımla oluşan zincir. Bir takoz yerleştirirsiniz Akıncı işlevsiz hale gelir. Aynı Devrim otomobilinde olduğu gibi. Biz bunu geçmişte defaatle yaşadık. Bunun da taşlarının döşendiğini ben şimdiden görüyorum.”

Savunma Sanayii alanında Türkiye’nin efsanevi yükselişi, dünyanın her tarafında yakından ve biraz da taaccüp duyguları içerisinde takip ediliyor.

Gelin görün ki, Türkiye’deki muhalefet çevrelerinde bu konunun öneminin farkındalığı içinde olmayan, daha kötüsü bir ‘tökezleme’ anı için fırsat kollarcasına kötü niyetle yaklaşanlar var.

Şöyle ilerleyelim:

Savunma sanayii alanında Türkiye’nin kaydettiği ilerlemenin arkasındaki temel itici güç, yukarıdaki sözlerinde Selçuk Bayraktar’ın da aktardığı gibi güçlü siyasi irade.

Sadece Bayraktar değil, bu alanda bu işleri yürütenlerle yaptığımız konuşmalarda da bunu açıkça ifade ediyorlar zaten.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu güçlü siyasi irade, siyasi himaye söz konusu olmasaydı bu ilerlemeler mümkün değil olmazdı diyorlar.

Bu durumda bu siyasi iradenin gelecekte ne yönde ilerleyeceğini düşünmek, kafa yormak, endişe duymak, her vatan evladını alakadar eden bir konu olarak önümüzde duruyor

TÖKEZLEMEDEN İLERLEMEK, BU YÜRÜYÜŞÜ SÜRDÜRMEK İÇİN…

Biraz da şundan dolayı bu titizlenme ihtiyacı kendisini gösteriyor:

Etrafı yangın yerine dönmüş bir ülke olarak Türkiye’nin etrafındaki bu yangından korunması için bu yürüyüşün ‘tökezlemeden’ ilerlemesi gerekiyor.

Tam da bu nedenle bu alanda kendini gösteren ‘aymazlık’ hallerini iyi takip etmek gerekiyor.

CHP Genel Başkanı sıfatıyla Özgür Özel’in Sinop’ta yaptığı açıklama, Türkiye’nin bu anlamda nasıl bir potansiyel problem alanı ile karşı karşıya olduğuna işaret ediyor.

Ne demişti Özel?

Şöyle demişti:

“Kimse ASELSAN’ın, ROKETSAN’ın yerli ve milli savunma sanayi geliştirmesine karşı değil. Bunların elbette testleri olacak ama bula bula Sinop gibi turizme ve balıkçılığa ihtiyaç duyan bir kentte yapılmaz. Balıkçılık dışında yapabilecek bir şey yok ve siz yılın 182 günü yani 2 günden 1’inde ‘balığa çıkmayın, füze testi yapacağız’ diyorsunuz. Turistlerin başının üstünden roketler, füzeler geçiyor. Çıkmadıkları gün ayrı zarar, ayrıca da o seslerden balıklar ürküyor, yuvalarını terk ediyorlar, o bölgeye yuva yapmıyorlar. Balıkçılığın randımanı düşüyor" 

Bir anamuhalefet liderinin iktidarın en fazla başarılı bulunduğu bir alanla alakalı duyabileceği bir rahatsızlığın yansıması olarak mı bunu görmeliyiz bu sözleri?

Yoksa daha fazlası da var mı?

Sorduğum soruya kendim cevap veriyorum:

Bence var.

MANDACI/HİMAYECİ ANLAYIŞ…

Savunma alanında kendi kendine yeterli olmak, kendi caydırıcılığını üretmek, kendi bağımsızlığına, egemenlik haklarına önem vermek yerine, başkalarının himayesine razı olmak anlayışı var bu tutumun arka planında.

İngiltere’ye, İngiltere Başbakanına “Kendimizi terk edilmiş hissediyoruz” diye yapılan serzenişleri hatırlayalım.

Böyle bir yaklaşım üzerinden “Himayecilik” ifadesini ‘Manda ve Himaye’ olarak yan yana getirdiğiniz takdirde, Türkiye’deki siyasi iklimin, siyasi iktidarına değişmesi halinde daha başka sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimiz gerçeği kendisini gösteriyor.

Bu konularda Özgür Özel’in başka bir dünyada olduğuna dair başka veriler de var önümüzde.

Kendisinin zaman zaman dillendirdiği bir husus.

Almanya ve Hitleri örneği vererek dillendirdiği.

Diyor ki:

“80 yıl önce Hitler Almanlara şöyle yapıyordu:

Alman çocuklarının tereyağına değil, alman tanklarının gres yağına ihtiyacı var.”

Hitler örneği üzerinden böyle bir örnek verince savunma sanayii alanına yapılan yatırımları, harcanan paraları hızlıca bir ‘tabuya’ dönüştürme refleksi kendisini gösteriyor haliyle.

Oysa, savunma sanayii şirketlerinin Türkiye için sadece güvenlik üreten bir meşgale içinde olmadıkları, Türkiye’nin ekonomisine de çok net katkı verdikleri yapılan ihracat rakamlarından ve bu şirketlerin dünya sıralamasındaki durumundan kolayca anlaşılabilir.

Daha yeni açıklanan ilk 100 şirket sıralamasında Türk şirketlerinin elde ettiği başarı kat edilen mesafeleri teyit etti.

Son 20 yılda savunma sanayii ürünlerinin ihracatı takriben 30 kat artış sergiledi ve bu artış trendi devam ediyor.

Yani, başka yerden sakınılan paraların buraya aktarılması gibi bir durum söz konusu olmadığı gibi, yüksek teknolojili ürünlerin katma değerli ürünler olarak ekonomiye yaptıkları katkı çok daha belirgin hale gelmiş durumda.

“Füze testi yapmayın balıklar rahatsız oluyor” cümlesi, traji-komik olmanın daha ötesinde başka anlamlar taşıyor.

Manda ve himaye mantalitesinden izler taşıyor bu sözler.

Başka bir deyişle ilgisizlikle, bilgisizlikle açıklamanın yeterli olmadığı gülünüp geçilemeyecek kadar ciddiyeti olan bir durum var karşımızda.

Mehmet Acet / Haber7