Erdoğan/Trump zirvesinden hangi sonuçlar bekleniyor?
- GİRİŞ23.09.2025 08:50
- GÜNCELLEME23.09.2025 09:07
Türk/Amerikan ilişkilerinin doğası, şimdiye kadar biraz da ‘Al/Ver’ ilişkisine dayalı olarak gelişmiştir.
Bunu, kendime ait bir yorum olmaktan ziyade, geçmişte bir şekilde bu işlerin içinde yer almış isimlerin bazılarından bu şekilde işittiğim için burada zikrediyorum.
İkili ilişkilere dayalı en eski kurumsal pozisyonu NATO birlikteliği olarak kabul edersek, Türkiye’nin 1952’de ittifaka girişi de aynı mantalite üzerine oturtulmuş, o anlaşma “Bir takım taahhütler karşılığı bir takım güvenlik garantilerinin verilmesi/elde edilmesi” biçiminde formüle edilmişti.
Tabi ne kadar ne aldığınız ile ne kadar ne verdiğiniz sorusunun cevabı, tarihsel gelişim sürecinde farklılıklar arz etmiş, bu durum esasen Ankara’daki hükümetlerin ve ülkeyi yönetenlerin sahip oldukları güç, dirayet ve ellerindeki kozları yetenekleri ile doğru orantılı olarak ne ölçüde kullanabildikleri/değerlendirebildikleri ile alakalı olarak gelişim göstermiştir.
ERDOĞAN ABD’DE HER ZAMAN, ‘ÇETİN/PAZARLIKÇI’ BİR LİDER OLARAK BİLİNDİ
Bir kulis paylaşmak istiyorum yazının burasında…
2024 yılı sonlarında Ankara’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’a bir ziyaret yaparak Beyaz Saray’da Başkan Trump’la bir araya geleceğine dair senaryolar gündemdeydi.
Hatta Mayıs ayında bu ziyaretin gerçekleşebileceğine dair ihtimaller daha açıktan zikrediliyordu.
Ama gerçekleşmedi o ziyaret.
Niçin gerçekleşmedi?
Yine o dönemde Ankara kulislerine yansıyan ve bu satırların sahibinin kulağına da gelen bir iddia, bunun bir gerekçesi olabilirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu gezi üzerinde çalışan ekibe, sürekli bir şekilde “Tamam da biz ne alacağız bu ziyarette” sorusunu yöneltiyor, kendisini tatmin edici bir cevap alamadığı için de, “Tamam” demiyordu.
Erdoğan’ın zor/çetin, hadi İngilizcesiyle de yazalım, ‘Tough’ bir lider olduğunu, 25 Eylül’de Beyaz Saray’da kendisini ağırlayacak olan Trump kendisi söyledi defalarca.
(Özgür Özel’in sözlerine geleceğim.
Azz sonraa…)
BOİNG, F-16 ANLAŞMASI… F-35 PAZARLIĞI…
PEKİ YA SURİYE?
25 Eylül duyurusunu ABD Başkanı Trump bizzat kendisi duyurdu sosyal medya hesabından.
Tam olarak şöyle bir paylaşımdı o:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı 25 Eylül’de Beyaz Saray’da ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Cumhurbaşkanıyla, aralarında büyük ölçekli Boing uçak alımı, önemli bir F-16 anlaşması ve olumlu sonuçlanmasını beklediğimiz F-35 görüşmelerinin devamı da dahil olmak üzere birçok Ticari ve Askeri anlaşma üzerinde çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile her zaman çok iyi bir ilişkimiz oldu. Onu 25 Eylül’de dört gözle bekliyorum.”
Şimdi Trump’ın paylaşımında sözünü ettiği başlıklara tek tek bakalım.
Kendisinin ‘Büyük ölçekli’ olarak nitelendirdiği Boing alımı ile ilgili açıklamaların iki sene önce THY yönetimi tarafından yapıldığını belirtelim öncelikle.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Boing meselesini yeni ortaya çıkmış ve Erdoğan’ın Trump’la görüşmek için böylesi büyük bir taviz verdiği yönündeki söylemi hem inandırıcılıktan, hem de işin gerçekliğinden uzak.
Erdoğan’ın Trump’la görüşebilmesi ne zaman zor olmuş ki, bu şimdi böyle olsun.
Özel’in rakibini en güçlü olduğu yerden vurmaya çalışması, kendisinin en zayıf yönünü yansıtmaktan başka bir sonuç vermez.
6 ay önce “İngiltere bizi terk etti, kendimizi terk edilmiş hissediyoruz” diyen bir ismin rakibini teslimiyetçilikle suçlaması kimseyi inandırıcı gelmez.
2023 senesinde yani, daha ABD’de Trump’ın ikinci dönem için seçildiği seçim yapılmadan önce THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat, Boing ile 225 uçak alımı için görüşmeler yaptıklarını açıklamıştı.
O halde…
Boing bağlamında buraya kadar anlattıklarımızdan yapacağımız çıkarım ne olabilir?
Şu olabilir:
Erdoğan Türk/Amerikan ilişkilerinde Türkiye lehine bir takım sonuçlar elde etme adına Boing meselesini bir ‘koz’ olarak beklemede tutmuş şimdiye kadar.
F-16 mesesi Biden döneminde üzerinde mutabakat sağlanan bir konu başlığı.
Anlaşma sağlanmış ancak fiyat ve bazı bileşenlerin Türkiye’de üretilip üretilmemesi gibi bazı teknik konularda tıkanma yaşanmış süreç sürüncemede kalmıştı.
Dolayısıyla Trump’ın ‘anlaşma’ diye sözünü ettiği bu iki konuda Ankara açısından yeni bir konu değil.
(Trump F-35’ler için görüşmelerin devamından söz ediyor. Demek ki bu konuda henüz bir uzlaşma zemini yakalanamamış. Belki de liderler buluşması sırasında bu konuda bir anlaşma zemini yakalanabilir)
Peki, hepsi bu kadar mı?
Hayır, değil.
Ankara açısından hayati niteliği olan bir başka bir konu daha var, doğrudan Türk/Amerikan ilişkilerini de alakadar eden.
Nedir o?
Suriye’nin geleceği…
Son günlerde karşımıza çıkan bazı gelişmeler, Ankara ile Washington arasında bir takım mutabakatların oluştuğuna işaret ediyor.
Birkaç gün önce Şam’daki yeni yönetimin Dışişleri Bakanı Hasan Şeybani, Suriye bayrağını Washington’da 2014’te kapatılan elçilik binasında göndere çekti.
Bayrak çekmenin ardından sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Şeybani, “Gurur ve onurla, dirençli bir halkı ve bölünmemiş bir vatanı temsil ediyorum. Suriye geri döndü” ifadelerini kullandı.
Bu, Amerikan yönetiminin Suriye’nin geleceğinin Şam’daki yeni yönetim üzerinden oluşmasını arzu/kabul ettiği anlamını taşıyan yeni ve somut bir başka adım.
(Daha önce de yaptırımların kaldırılması kararın almıştı ABD)
Ahmet Şara’nın 58 sene sonra BM Genel Kurulu’na hitabeden ilk Suriye Cumhurbaşkanı olacağını da bu bağlama eklemek faydalı olur.
Bütün bu gelişmeler, Ankara’nın, Suriye’nin geleceğe mevcut yönetimle ve toprak bütünlüğü korunmuş şekilde ilerlemesi yönündeki talebiyle de yüzde 100 örtüşüyor.
Bu durumu, Ankara ile Washington arasında kapalı kapılar arkasında yürütülmüş olan müzakerelerin olumlu sonuçlarından biri olarak okumak pekala mümkün.
ABD İLE SDG KONUSUNDA DA BİR UZLAŞMA SAĞLANMIŞ OLABİLİR Mİ?
Yapılan açıklamalar ve kamuoyuna yansıyan bir takım temaslar üzerinden iz sürdüğümüzde, Türkiye’yi birinci derecede alakadar eden SDG’nin geleceği meselesi üzerinde de bir takım yeni gelişmelerin işaretlerini görebiliyoruz.
Şöyle ki:
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doha’da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ile bir araya geldi.
Erdoğan Doha’dan döndükten kısa süre MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam’da Şara ile yan yana çekilmiş fotoğrafıyla resim verdi.
Aynı günlerde Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in şöyle bir açıklaması yansıdı kamuoyuna:
“Suriye Yeni Hükümetinin; SDG terör örgütünün belirlenen takvime uymaması durumunda, Suriye’nin üniter yapısını toprak bütünlüğünü koruma kararlılığı çerçevesinde ve uluslararası hukuk ve meşru müdafaa hakkı kapsamında harekete geçmesi ve tarafımızdan yardım talep etmesi halinde Türkiye gerekli desteği sağlayacaktır”.
Yine şu birkaç gün içerisinde Ahmet Şara’nın Suriye’nin yönetim şekli zaten yüzde 90 adem-i merkeziyetçi özellikler taşıyor dedikten sonra, SDG’nin 10 Mart anlaşmasına uymaması halinde Türkiye’nin askeri operasyon yapabileceğine değinen açıklaması gündeme geldi.
Yazıyı değeri 1 milyon dolarlık bir soruyla bitirelim:
Acaba Türkiye, ABD ile SDG/YPG’nin geleceği konusunda da bir anlaşma sağladı da, bunun ön sinyallerini mi izlemekteyiz?
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar4