Almanya'daki Türklerin morali çok bozuk
- GİRİŞ05.11.2011 07:10
- GÜNCELLEME05.11.2011 07:10
Aslında Başbakan Erdoğan’ın Dış Politika Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın anlattığı bir hikaye, herkesin uzun uzun üzerinde kafa yorduğu meselenin tam bam teline vuruyordu.
Şöyle bir hikaye idi İbrahim Kalın’ın anlattığı: “Berlin havaalanından buraya (birazdan sözünü edeceğim sempozyuma) bizi getiren otobüste, İbrahim Tatlıses’in ‘mutlu ol yeter’ türküsü çalıyordu. Düşününce şöyle bir sonuca vardım. Eğer bizim otobüste çalan müzik bir Hint müziği ya da Uzakdoğu müziği olsaydı, bunun adı burada (yani almanlar nezdinde) küreselleşme olacaktı. Ama çalınan bizim müzik olunca olay ‘gettolaşma’ oluyor.’”
***
Almanya’daki Türklerin yaşadıkları sorunları ‘kitabın ortasından’ anlattığı için olsa gerek Kalın’ın bu sözleri, Almanya’ya göçün 50 inci yılını konu alan sempozyuma katılanlar tarafından büyük alkış aldı.
Geride bıraktığımız haftanın üç gününü sözünü ettiğimiz sempozyumu düzenleyen Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın davetlisi olarak Berlin’de geçirdik.
Üç gün boyunca önümüze gelen herkesle konuştuk, dinledik ve burada sizlere aktarmak üzere notlar aldık.
ALMANYA’DAKİ TÜRKLERİN MORALİ ÇOK BOZUK
Evet, bayram öncesi canınızı sıkmak istemezdim ama maalesef öyle.
Üç gün boyunca Almanların Türklere karşı uyguladığı ayrımcı politikaların zirve yaptığına dair örnekler dinledik konuşan herkesten.
Almanlar zaten bazen doğrudan, bazen de lisan-ı hal ile hep aynı şeyi söylüyorlar.
“Biz sizi işçi olarak davet ettik ama, birkaç sene sonra ülkenize geri döneceğinizi düşünmüştük. Oysa siz burada kaldınız, çocuklarınız, torunlarınız da burada kaldı ve biz şimdi ne yapacağımızı bilemez olduk.”
Berlin’de üç gün boyunca konuştuğumuz herkesten en çok duyduğumuz kelime “entegrasyon” oldu.
Orada bulunan herkes ‘kibarlıktan taviz vermemek adına’ bunun adını dürüstçe koyamadı ama biz koyalım.
“Madem ülkenize geri dönmüyorsunuz o halde köklerinize ait her şeyi unutup Almanlaşacaksınız. Yani bizim gibi olacaksınız.”
Entegrasyon denilen sihirli kelimenin gerçek hedefi böyle bir şey anlayacağınız
Gerçi sempozyumda açılış konuşmasını yapan isimlerden biri olan Almanya’nın göç bakanı Böhmer, lütufta bulundu ve “entegrasyon demek köklerinizle gurur duymayacağınız anlamına gelmez” diye bir cümle kurdu.
Ama bu cümleyle demek istediği şey aslında “bütün benliğinizle Almanlaştıktan sonra atalarınıza nostaljik bir sempati besleyebilirsiniz” türü bir şeydi.
Almanlar, asimilasyon, pardon entegrasyon dedikleri şeyi uygulamak için ‘rehber kültür’ diye tercüme edilen bir kavram bile uydurmuşlar.
Yani lafı orasından burasından dolandırmaya da gerek yok demeye getiriyorlar aslında.
Düpedüz, “sizin için ideal yol, Alman kültürünü benimsemektir” demek istiyorlar.
İşte bu yüzden 1 milyonu Alman Vatandaşlığına geçmiş toplam 3 milyon Türk’ün büyük çoğunluğunun morallerinin hayli bozuk olduğunu söyleyebilirim.
Giderek daha fazla ‘acı vatan’ olmaya başlamış Almanya.
Ama yine dinlediğimiz kadarıyla, bu politikalardan dolayı en fazla kaybedenler de yine Almanlar oluyor.
Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı Başkanı Prof. Faruk Şen’in verdiği bilgiye göre 2008’den buyana Almanya’dan Türkiye’ye geri dönenlerin sayısı 195 bine ulaşmış durumda.
“Almanların istediği de bu değil mi zaten” diye sorunca “ama dönen türklerin hepsi eğitimli kesimden” diye cevap verdi Prof. Şen.
***
Daha bir sürü ırkçılık kokan politikaları var Almanların Türklere karşı uyguladığı.
Mesela, türk gençlerin birbirleriyle evlenmeleri için Almanca öğrenmeleri zorunlu hale getirilmiş.
Cezaevlerinde kalan türk mahkumlar, kendi aralarında Türkçe konuşamıyorlarmış. Daha kötüsü mahkumların, kendilerini ziyarete gelen aileleri ve anneleriyle de Türkçe konuşmalarına izin verilmiyormuş.
İçinizden ‘yuh artık!..’ diye geçirdiğinizi duyar gibiyim ama durum böyle.
YURT DIŞI TÜRKLER BAŞKANLIĞINA DAİR BİRKAÇ NOT
Yazının kalan kısmında size, Almanya’daki sempozyuma kalabalık bir bürokrat-akademisyen-gazeteci grubuyla çıkarma yapan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve onların çalışanlarını anlatmak istiyorum.
Adı üstünde Yurt dışında yaşayan Türkler ve akraba toplulukların (Boşnaklar, Arnavutlar, Türk Cumhuriyetleri v.b) yaşadıkları ülkelerde karşılaştıkları sorunlara çözümler üretmek üzere kurulmuş bir birim bu.
Başında ne yapacağını bilen, enerjisi ve özgüveniyle hemen kendini belli eden, heyecanıyla büyük projeleri hayata geçirmeye koyulmuş Kemal Yurtnaç isimli çalışkan bir bürokrat var.
O’nun yanında da genç ve dünyayı tanıyan bir ekip kurulmuş.
Türkiye’nin ‘yumuşak gücünü’ kullanma ve küresel aktör olma hedeflerini uygulamaya geçirme konusunda kendisine bir rota çizmiş sözünü ettiğim bu kurum.
Gerçi Kemal beyden dinlediğimiz kadarıyla Almanlar, Türkiye’deki her şeye müdahil oldukları gibi, bu kurumun çalışmalarına da kuşkuyla yaklaşıyorlarmış.
“Niye kuruldunuz, ne iş yapacaksınız” türü sorularla karşılaşmışlar bol bol, Almanlarla yaptıkları görüşmelerde.
“Bu ilk büyük programımızdı” dedi Kemal Yurtnaç.
İkinci büyük organizasyonu da Mayıs ayında İstanbul’da yapacaklarmış.
Bu genç kurumun başarılı çalışmalarını yakından izlemenizi öneririm.
Mehmet Acet / Haber 7
acetmehmet@hotmail.com
Yorumlar12