Güç merkezleri ticaret ağları

  • GİRİŞ26.02.2024 13:59
  • GÜNCELLEME28.02.2024 09:08

Güç Merkezleri, Ticaret Ağları, Deĝişime Direnemeyenler

Gücün dna’sı nedir? Aritmetiĝi ve geometrisi nasıldır? Güçler nasıl oluşur, nasıl ilişkiler kurarlar? Hangi coğrafya hangi güce avantaj sağlar? Zamanın içinde akan güçlerin farklı özellikleri nelerdir? Bunlar ve benzeri sorulara cevap arayacağız bugün. Bugünkü yaşadığımız dünyaya az da olsa ışık tutsun diye mukayeseler de yapacağız.
Günümüzden yaklaşık 4000- 6000 yıl öncesinde Güney Mezopotamya'nın yazıyı bulan zeki kavmi Sümerler sadece üretmekte yetinmiyorlar, bugünkü Hindistan'daki Bakhteriya bölgesiyle de ticaret yapıyorlardı. Bakhteriya'dan çıkan kervanlar İran coğrafyasındaki ince uzun vadilerden Güney Mezopotamya'ya iniyorlardı. İran’ın uzun vadilerinde yerel yöneticiler, şahlar hüküm sürüyordu, vergilerini alıyor, hayatlarını devam ettiriyorlardı. Bazen de bütün bu yerel yöneticiler bir merkezi güç tarafından birleştiriliyordu. Çok genel ve öz olarak anlattığımız bu ticaret yolu, zaman içerisinde Doğu ve Batıya doğru derinlik ve uzak kazanırken yeni devletler ve aktörler tarih sahnesine çıktılar. Asya çöllerine dayanıklı Camelus Bactrianus (Baktriya Devesi) çift hörgücü ve iri toynaklarıyla İpekyolunun sembollerinden biri oluyordu. Peter Francopan’ın (İpek Yolu; 2018) epik bir dille anlattığı bu ticaret yolu tarihin, kralların, sermayenin, modaların, kültürlerin, dinlerin, vb aktığı canlı bir nehir yatağı gibiydi. Bazen yeni bir güç ticaret yollarını hakimiyeti altına alıyor, kendi kültürünü ve inancını ve hukukunu empoze ediyordu. Bazen de kurnaz tüccarlar geçiş ve güzergahlarına göre yeni ilişkiler geliştiriyorlardı. Yaklaşık keşifler çağına kadar doğunun büyük ve müstakar imparatorlukları vardı: Çin başta olmak üzere Hint ve Moğol ve Türk imparatorlukları gibi.


Ayşe Zarakolu’nun ifadesiyle Doğu merkezli bir dünya düzeninden bile bahsedilebilirdi. Ancak ilginç bir şekilde tarihe medeniyet birikimi açısından asıl damga vuranlar bu güçlü devletlerin önünden adeta dalgalar halinde kaçarak Anadolu’ya Ortadoğu ve Balkanlar’a yerleşen topluluklar oldu. Eğer tarihin sır noktalarından geçebilselerdi, modern zamanlara da daha fazla etki yapacaklardı. Sır noktalarına açıklık getirmek gerekirse ilki Abbasi Bağdat medeniyetinin müktesebatına her anlamda sahip olmak ikincisi ise Batı ile olan ilişkilerini askeri ve ticari ilişkilerin ötesine taşıyabilmek. Ne yazık ki, farklı nedenlerle bu ikisi de mümkün olmadı. Doğudan gelen kervanların nihai varış bölgelerinin bulunduğu Avrupa ise fiziki coğrafyası gibi beşeri ve siyasi coğrafyası da parça parça ve çatışmalı idi. Doğunun imparatorluklarına göre küçük şehir devletleri ve küçük devletçikler şeklinde yaşamlarını sürdüren Avrupalı güçler küçüklük ve zayıflıklarına inat başka bir dünyanın bilimsel, teknik ve hukuki sorunlarını tartışıyorlardı. Dönemin Avrupa toplumlarında bağnazlık, engizisyon, iç çatışmalar, hastalıklar, yoksulluklar elbette hüküm sürmekteydi. Ancak, diğer yandan modern zamanların temellerini atan düşünsel ve teknik çalışmalar da diğer yandan devam etmekteydi. Bu hikayenin devamını hepimiz biliyoruz.
Bugünkü yaşadığımız dünya ile o dünyanın arasında ne gibi benzerlikler ve farklar var diye düşündüğümüzde ilginç noktalar karşımıza çıkıyor.


Dünyanın ilk küresel gücü diyebileceğimiz dönemin Portekizli denizcileri Ümit Burnunu dolaştıktan sonra Hint Okyanusunda özellikle de Doğu Afrika kıyılarına yakın sularda gaddar deniz korsanları ve haydutlar olarak Müslüman hacıların gemilerini yağmalıyorlardı. Mısır fethedildikten sonra Mısır Beylerbeyi’leri Hint Okyanusundaki mücadele için Mısırda bir tersane ve baruttan işletiyorlardı (Her iki kurumu da Pargalı İbrahim Paşa kurdurmuştu). Ancak, bugünkü Somali korsanlarından farkları şuydu ki, Portekizli gaddar haydutların arkasındaki Batı yeni bir dünyayı tasarlamaya başlamıştı. Ciddi silah ve teknolojik üretimi gerçekleştiriliyordu. Keşifler çağı başlamıştı, dünya doğusuna ve batısına doğru eş zamanlı olarak keşfediliyor, kadim zenginlikler yağmalanıyordu. Haçlı Seferleri dönemindeki yoksul Avrupa’da büyük zenginlikler birikmeye başlamıştı. Ticaret, askeri fetihler, bilimsel gelişmeler hepsi tarihin en büyük ve başarılı sentezini sağlamıştı.

Baktriya Devesinin İpek Yolunun gözde sembollerinden biri olduğu geleneksel ticaret dünyasından bugüne güçler de güç ilişkileri de değişmiş durumdadır. Cengiz’in hışmını çeken Harzemşahların Otrar Valisi Moğol tüccarlarını idam ettirirken sınırların ötesindeki Cengiz gücüne dair rasyonel bir düşüncesi de yoktu etkili bir savunma hazırlığı da. İmparatorluğu kurtarabilecek askeri dahi Celalettin Mengüberti ise siyasi ve ticari bir zekaya sahip değildi. Bugün artık bizler sınırların ötesinde hatta dünyanın herhangi bir yerinde doğan güçlerin özelliklerini, üretim kapasitelerini, askeri yeteneklerini sayısal ve somut olarak biliyoruz, geriye sadece bilgimizi idrak düzeyine çıkarmak kalıyor.


Geleneksel dönemlerde ticaret güzergahlarındaki zeki devlet yöneticileri şehirlerine gelen kervanların kılavuzlarını, tüccarlarını dinlerler geldikleri gittikleri yerlerde nasıl gelişmelerin olduğunu öğrenmeye çalışırlardı. Yine de onların merakları daha çok insani merak ya da askeri amaçlı bir zeminde olurdu. Elbette ki, bazı ekonomik çıkarlar, madenler, tarım ürünleri, el ürünleri, vb mülkiyet hedefiydi. Ancak, elde edilen bilginin “Know- how” olarak görülmesi, bu bilgiyle yeni ürünlerin üretilmesi pek düşünülmüyordu. Bu bilgiler kullanılsa bile bugünkü gibi oyun değiştirici bir işlev görmesi nadir olurdu. Yeni çağda ise artık ekonomik ve bilimsel anlamda bilginin elde edilmesi, işlenmesi önem taşımaktadır. Bilginin özellikle know how niteliği kazanmış bilginin dönüştürücü ve mutlak değiştirici etkisi fevkalade artmıştır. Mesela yeni bir teknolojik boyut küresel büyüklükte devasa bir alt dönem teknoloji şirketlerini sonlandırabilmektedir. 1990’lı yollara kadar yaşayabilmiş, yüzbinin üzerinde çalışanı olan Japon Kodak şirketinin dijital fotoğraf teknolojisine yenik düşmesi yerinde bir örnektir. Keza Finlandiya’nın Nokia markasının akıllı telefon sektörüne oldukça geç girişinin bedelini ağır ödemiştir. Günümüzde yeni bir teknoloji eski bir teknoloji ve üretim devini derhal mezarlığa gönderebilmektedir. Tabi ki devletler askeri güçleri ve ekonomik kapasiteleri itibarıyla büyük oranda yeni teknolojilerin başarı kriterleriyle ölçülmektedirler.

Modern zamanlara kadar dünyada üretim, transfer ve tüketim bölgeleri nispeten ayrı ayrıydı. Mesela Çin ve Hindistan’dan yola çıkan kervanlar İpek Yolu üzerinden Batıya, Güneye giderlerdi. Üretim tekniklerinin öğrenilmesi, benimsenmesi süreci uzun zaman alırdı. Günümüzde ise bu bölgeler karıştığı, iç içe geçtiği gibi bilginin edinilmesi ve yeni bilgilerin üretilmesi hızı artmıştır. Geleneksel dönemlerin teknoloji ve üretim devleri bilgilerini kıskançlıkla saklıyor, koruyorlardı. Mesela Venedik şehir devleti böyleydi. İşçi ve ustalar/ mühendisler şehrin bir bölgesinde kontrol altında yaşarlardı. Bölge dışına çıkmaları yasaktı. Venedik Doç’u bile şehri terk edemezdi. Bugün artık insan hareketliliğini bu denli kısıtlamak mümkün değildir. Diğer yandan modern sömürgecilik karşıtı güçler ve toplulukların büyük çoğunluğu sömürülen nitelikli insan kaynaklarına çok az dikkat çekmişlerdir. Yağmalanan madenlere, doğal kaynaklara vurgu yapılmış, ancak kapitalist merkezlere nitelikli insan göçü üzerine az ve eksik düşünülmüştür. İlk sömürgecilerin insanları sadece kas gücü olarak algılamaları da bu kapsamda düşünülebilir. Diğer yandan geçmişte bu göçler hakim güçlerin zoru ve sistemiyle olurken günümüzde zayıf güçlerin bizatihi kendileri nitelikli insan kaynaklarını dışarıya kusmakta, itmektedirler. Bu da zaten içsel bir arzu ve amaçla ortaya çıkan gelişmiş küresel merkezlere göçü kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır.


Bu kısımda son olarak bilgi hiyerarşisi tesis edildikten sonra üretim bölgelerinin (Özellikle çevresel olumsuz etkileri olan sektörlerde) daha az gelişmiş bölgeler taşınması ve ürünlerin yerinde satılarak transfer ücretlerinin azaltılması, yerel tüketim pazarlarındaki çalışma kaynağına daha kolay ve düşük maliyetle erişimi gibi amaçların karşılandığını görmekteyiz. Mesela günümüzde Apple akıllı telefonu İPhone üretiminin büyük kısmı Tayvanlı firma Foxconn’un Çin’deki mağazalarında üretilmekteydi. Covid 19 pandemisinde 300 işçi kapalı devre çalışarak üretim devam etmişti. Ancak, Çin ile yaşanan bazı sorunlar nedeniyle Apple ve Tayvanlı Firma üretimi Hindistan’a kaydırma kararı almış bulunmaktadırlar. Üç yıl sonra dünyadaki İphone üretiminin % 25’i Hindistan’daki tesislerde yapılacaktır. Bunun Apple şirketi için olduğu kadar Hindistan için de ciddi olumlu etkileri olacaktır. Tıpkı küresel şirketlerin Çin’in Doğu kıyıları ve Güneyindeki serbest bölgeler ve üretim bölgelerinde üretim ve lojistik üsler kurmasının sonuçları gibi etkileri olacaktır. Ancak sözünü ettiğimiz bilgi hiyerarşisi konsepti çerçevesinde tam kontrol edilen yerel üretim merkezlerinin kurulması ürünlerin navlun ve transfer maliyetlerini büyük şirketler açısından azaltmaktadır. Zaten bu yerel merkezler söz konusu ürünlerin küresel planda büyük kullanıcı sayılarına ulaşmış durumdadırlar.

Diğer yandan Big tech ve high tech mühendisleri ve yöneticileri için Venedikli gemi ve tekstil ustalarının işçilerinin hareketliliklerinin kısıtlanması gibi tedbirlere gerek kalmamıştır. Zira bu şirketler bilgi hiyerarşisini tarihte en sert ve etkili uygulayabilen bir kapasiteye sahiptirler. Diğer yandan bu şirketler bireysel gelişim ve maddi tatmin açısından nitelikli insan gücüne en büyük faydayı sağlayan şirketlerdir.
Camelus Baktrianus’un yerini ise çoktan devasa deniz kargo gemileri, devasa LNG tankerleri almış bulunmaktadır. Bu alanda da kontrol edilmiş ve paylaştırılmış bir kapasiteyi görmekteyiz. Mesela dünyadaki büyük LNG tankerlerinin inşasında (CGT, Compnsated Gross Tonnage açısından) Güney Kore açık ara birinci sıradadır. Çin ise inşa edilen gemi sayısı bakımından birinci sırada bulunmaktadır. Küresel sistemin önemli bir özelliği üretimi, doğal kaynakları, transferi, finansal zenginlikleri, transfer platformlarının inşasını farklı aktörler arasında dağıtmasıdır. Bu da üzerinde durulması gereken bir sistemik özelliktir.

Günümüzde bilgiye erişim kolaylaşmış, ancak bilgiyi analiz ve yorumlama, hele bilgi ile entegre tersine mühendislikle ürün üretimi zorlaşmıştır. Günümüzün güç aktörleri kervanlar dönemindeki şehir yöneticileri ve ve tüccarları ölçüsünde dış dünyaya karşı meraklı değiller maalesef. Dünyada dolaşan masif bilgi yığınlarını okumak, analiz etmek ve yorumlamak yeteneklerinin ötesinde istekleri ise daha da azalmış durumdadır. İskoç tarihçi N. Ferguson 2008 finansal krizini yaşayan ABD finans çevreleri ve özellikle uzmanları için şöyle der: “Bu uzmanlar finans yönetiminde kullanılan en gelişmiş algoritmaları biliyorlardı. Ancak, tarih bilmiyorlardı. 1929 krizini, 1945 sonrası krizi yaşamamışlardı ve bilmiyorlardı “. Ferguson aslında burada, işlerin teknik veçhesi dışında kalan yaşamsal çerçeveyi, moda tabirle ekosistemi idrak meselesi üzerinde durmaktadır.

Evet çağımızın başat bir aktörü olabilmek için önce kurumsallaşmış bir merak zenginliğine ihtiyacımız var. Bugünü anlamak için zamanı okumak, içinde yaşadığımız dominant ekosistemi idrak etmek gerekiyor. Bunun yanında benzer tarihi ve güncel olaylar arasında mukayeseler yapabilme yeteneğimiz olmalıdır. Le Monde ekonomi yazarının “Yeni zamanların peygamberi” dediği Nvidia kurucu ortağı , başkanı ve CEO’su Jensen Huang “Hızlandırılmış bilgi işleme üretken yapay zeka kritik eşiğe ulaştı. Talep dünya çapında şirketler, endüstriler ve ülkeler genelinde artıyor” diyor (aa.com.tr, 22.02.2023). Son çeyrekte 22 milyar dolarlık satışa ve net 12,29 milyar dolar net kar sağlayan Nvidia’nın içinde bulunduğumuz çeyrekte ise 24 milyar dolar olacağını öngörüyor Huang. Çağımızın antik tarihçisi Thucydides olarak adlandırılanYannis Varoufakis’in üzerinde durduğu Big tech (Büyük teknoloji şirketleri Google, Amazon, Microsoft, Facebook, Apple) ve bu ekosistemin tamamlayıcı parçası olan High tech (Yüksek teknoloji firmaları, ABD merkezli yüksek teknoloji şirketleri) içerisinde yer alan şirketlerden biri olan Nvidia yüksek performansı ile göz kamaştırıyor. Varoufakis’in “Tekno-feodalizm” dediği bu sistem yine O’nun ifadesiyle “Ölen kapitalizmin ikizinin (piyasalar ve kar) yerini Big tech platformları ve kira gelirleri almış durumdadır. Her tıklama ve kayıtta onun (Big tech ve high tech ekosistemi) gücünü artıran serfleri (köleleri) gibiyiz”.

Şunu ifade edeyim ki bu ekosistem (Big tech ve high techs) dışa kapalı ve hükümranlık yetenekleri ve nüfuz kabiliyeti bakımından tamamen dışa açıktır. Kuşkusuz bilgi hiyerarşisi bakımından son derece sofistike ve sert prosedürlere sahiptir. Bugünün ve geleceğin tüm yaşamsal fonksiyonları harp silahları ve sistemleri dahil bu yüksek teknoloji ekosistemi ve platformlarında işlerlik, etkinlik kazanabilecektir. Vakıa öyle de olmaktadır. Küresel hakimiyet mücadelesinde başarı için, yeni sistemler ve platformlarda entegre üretim, fonksiyonellik, üstünlük olmazsa olmaz şarttır. Bunu karşılamayan güçlerin coğrafya ve beşeri varlık olarak devamları mümkün ise de bizatihi kendi coğrafyalarının içini kullanmak, dünya sisteminde etki sahibi olmak, başat kültür ve medeniyet oluşturmak, vb yönlerden etkisiz unsurlar olacağı açıkça görülmektedir.
Son olarak, bu ekosistemin küresel etkilerini başka bir yazıya bırakarak, güncel ve somut bazı sayısal verileri paylaşmak istiyorum. 2022 küresel güçlerin GSYH bakımından sıralaması açıklandı. Bu açıklamaya göre, ABD 26.9 trilyon dolar ile birinci sırada yer aldı. Çin 17.7 trilyon dolar ile ikinci sırada yer aldı. İngiltere ve Japonya’nın resesyona girdiği haberleriyle bu ülkeler ile ABD arasındaki uçurumu artırdı. Almanya 4.4 trilyon dolar ile Avrupa’nın en büyüğü ve dünyanın üçüncü büyük ekonomisi oldu. Rusya ise yaptırımlar nedeniyle ilk ondaki yerini kaybetti, yerine İtalya yerleşti (Paraanaliz.com, 23 Şubat 2024).

Yazının ilk paragrafındaki sorular etrafında ciddi düşünmek, bir güzergah tespiti yapmak durumundayız. 
 

Yorumlar2

  • Adem Yiğit 2 ay önce Şikayet Et
    Ekonomik güç olmanın tarihsel teknolojik ve bilgi gelişmesi ile nasıl değiştiğini tarihsel fihritisi çok güzel resimlenmis
    Cevapla
  • Kamil 2 ay önce Şikayet Et
    Artık , Çinli Patronlar , Hindistan'ı çalıştırmalı ve onun kaynaklarından istifade etmelidir . Mumbai limanı , Basra Körfezine daha az mesafelidir . Küresel yatırımın yeni merkezi Hindistan olursa , uzun mesafelerden daha az şikayetçi oluruz . Basra Faw - Ovaköy Koridoru bizim için daha kritik önem kazanır .
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat