Gehlen mi Mende mi? (İki tarz-ı siyaset iki tarz-ı istihbarat)
- GİRİŞ30.06.2025 10:05
- GÜNCELLEME30.06.2025 18:24
Bu yazımızda, genel hatlarıyla iki insan ve iki tarzı yazmaya çalışacağım. Bu yazı, teori ağırlıklı yazılardan farklı olarak statik malumattan yararlanarak daha çok tasviri bir mahiyette olacak. Statik malumatın çoğu açık kaynaklarda herkesin gözü önündedir.
Özel ve gizli olan ise bu bilgilerin analizidir ve yorumudur. Daha ötesi bu bilgilerin devlet faaliyetlerine entegre edilmesidir. Özellikle alanın uzmanları, meraklıları için faydalı olmasını umuyorum. Yazımızın iki kahramanı da Alman ve her ikisi de İkinci Dünya Savaşının ve sonrasının önemli isimleri: Reinhard Gehlen ve Gerhard Von Mende. Sanılmasın ki, Alman istihbaratı dışındaki istihbarat teşkilatlarını göz ardı ediyoruz. Hayır, her bir büyük devlet istihbaratının özgün özellikleri vardır. Zamanı geldikçe bu tür teşkilatlar hakkında da yazmaya çalışacağız.
Reinhard Gehlen R. Gehlen 03 Nisan 1902 tarihinde Almanya’nın coğrafi merkezine en yakın şehirlerden olan Erfurt’ta doğmuş ve 1979 tarihinde de Nazi ruhunun şokuna ereceği Stranberg’te ölmüştür. Nazi Almanyasında espiyonaj faaliyetlerini teknik anlamda başlatan kişi olarak tanınır.
Şüphesiz 2. Dünya Savaşında icat edilen birçok teknolojik yenilik gibi Gehlen tarafından icra edilen espiyonaj faaliyetleri de bir yenilik sayılabilir. 1920’den 1933’e kadar WeimarCumhuriyetine 1933’ten 1945’e kadar formel olarak Nazi Almanya’sına ve 1945 sonrası önce Amerikan ordusu istihbarat servisi ile 1955- 1968 yılları arasında da Batı Almanya istihbaratının başkanı olarak B. Almanya’ya bağlı kalmıştır. Özsel olarak ise yaşamının büyük çoğunluğunda Nazi ruhunu taşımıştır. Nazi espiyonaj makinesinin bir askeri ferdi olarak kariyeri 1942 yılında atandığı Dış Doğu Orduları Komutanlığında parladı. Bu görevi sırasında Sovyet savaş esirleri ve suçluları ile sivillerine karşı takındığı acımasız tutumla tanındı. Espiyonaj faaliyetlerini teknik biçimde organize ve icra etmede büyük başarı gösterdi. 17 Temmuz 1944 tarihinde Hitler’e suikast duyumunu kıymetlendirdi. Nazi ordusu içindeki başarılarını ise özellikle Sovyetler üzerine yapılan espiyonaj faaliyetlerinde elde edilen belgeleri ve bilgileri kendi özel ağında ve korunaklı merkezlerinde korudu. Hitler’in intihar etmesini takiben de Amerikan ordusu ile irtibat sağlayarak elinde tuttuğu belgeleri, bilgileri ve ajan ağını Amerikalıların hizmetine sundu. Takdir edersiniz ki, o tarihlerde Amerikan Ordusunun SSCB ile ilgili çok fazla bilgisi yoktu. Gehlen kendisi ve ajan ağı Amerikalıların o dönemdeki espiyonaj örgütü olan Stratejik Hizmetler Ofisi (OSS) ve sonradan da kurulduktan sonra CIA faaliyetleri çerçevesinde Doğu Avrupa ve SSCB içlerinde operasyonlar yürüttü. Gehlen’in bu özel ağı 1956 yılında BND’nin (Almanya Anayasayı Koruma Örgütü) kuruluşunun nüvesini oluşturdu. İstihbarat kariyerindeki kara leke ise son yıllarında oluştu.
Kendisinin yardımcısı Heinz Felfe’in Sovyetlere çalıştığı tespit edildi. (1968). Bu tespit ve deşifre operasyonunun ardından istifa etti. Kendisi modern espiyonajın “Üstadı Azamı” kabul edilmektedir. Türkiye operasyonlarının Almanya üzerinden yürütülmesi çerçevesinde de Türkiye’deki bazı önemli istihbaratçı isimlerin yetişmesinde önemli payı bulunduğu bilinmektedir. Gehlen Nazi gücünün aradığı profilde insanlardan biridir. Fizyolojik özelliklerine dikkat edilirse SS Lideri Himmler gibi bir yapıya sahip olduğu görülür. Bu yapı sağlıklı Alman ırkı nazariyelerine tezat biçimde biraz da marazi bir karakter taşımaktadır. İçe dönük ve aşırı zulme meyilli bir yapıdır. Nazi Hurafeleri ve efsanelerine bağlı bir yapıdır. Himmler’in her sene bir halvet ayini tarzında yaptığı gibi mağaraya kapanıp kadim ve Alman Tanrıları ve pagan ataları ile irtibat kurup kurmadığını bilmiyoruz. Ama Nazi gücüne bağlılığı adeta mistik bir bağlılıktır. Bu bağlılık O’nun Nazi ideolojisini teknik kurumlar içinde yaşatmasını sağlayacaktır. Kendisi NATO sonrası kurulan Gladyo örgütlerinin Sovyetlerin yakıcı faaliyetlerine karşı kurulması fikrinin banilerinden biridir.
Gerhard von Mende Gerhard von Mende ise 1904 yılında Riga’da (Letonya) doğmuş bir Baltık Almanı’dır. 1963’te Düsseldorf’ta ölmüştür. Bir bankacı olan babası Letonya Bağımsızlık Savaşının ardından Sovyet ordusunun Letonya’yı işgal etmesinin ardından babası burjuvazi tarafından idam edilmiştir. Annesi ve altı kardeşiyle Almanya’ya kaçan Mende yaşadığı olaylar nedeniyle Sovyetlerdeki azınlıklar üzerinde etütler yapmaya ilgi duymuştur. Eğitim hayatı da bu ilgisine göre şekillenmiştir. İlk önce ileride 11- 18 yaş arasındaki Nazi erkek çocuklarını yetiştirecek olan eski Pforta Manastırında aynı adla ya da Schulpforta adıyla anılan okulda (1920-1923) ve bilahare Berlin Üniversitesinde (1927-1932) eğitim görmüştür. Özellikle Rusça, tarih ve Türkçe üzerinde yoğunlaşmıştır. Ardından Paris’te Yaşayan Doğu Dilleri Okulunda yüksek öğrenimine devam etmiştir. Breslau Üniversitesinden doktora derecesini almıştır. Çok dilli bir bilim insanı olarak yetişmiştir (Rusça, Fransızca ve Letoncayı çok iyi düzeyde konuşmakta ve bilmektedir. Arapça ve Türkçe anlatmaktadır. Slav kökenli dillere de aşinadır). 1936 yılında Sovyet yönetimi altındaki Türk azınlıkların baskı altına alınması hakkında bir eser yazmıştır.
2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Almanya’nın Doğu topraklarını işgal etmesiyle Berlin’deki akademik ünvanını koruyarak İşgal Altındaki Doğu Toprakları İçin Reich Bakanlığında (Ostministerium) Kafkasya Bölüm Başkanı olmuştur. Tıpkı Gehlen gibi Doğu Topraklarında ortaya çıkmıştır, o ortamda gelişmiştir. Sovyet ordularından esir alınan Tatarlar, Türkler, Gürcüler, Çeçenler, Kazaklar, Ermeniler vb Rus olmayan farklı etnisiteleri Sovyetlere karşı tekrar savaşa dahil etmek için kurduğu Komitelere bir milyon civarında katılım olmuştur. (Bu rakamın 250.000’i muharip olarak Nazi ordusunda savaşa katılmıştır). Bu Ofisteki faaliyetleriyle azınlık gruplarını Sovyetler Birliğindeki komünist yapılara karşı beşinci kol olarak kullanmanın öncüsü görülmüştür. Bu Almanya’nın 1. Dünya Savaşında Osmanlı Halifesine ilan ettirdiği Mukaddes Cihat ilanını bizzat kendi eliyle yapması ve bu doğrultuda savaşçı yetiştirmesi anlamını içermektedir. Zira bu Ofisteki görevleri çerçevesinde Mende bizatihi devşirme faaliyetlerini icra etmiş, diğer devşirme görevlilerini de yetiştirmiştir. (Bu konuda, bazı keskin görüşler için bakınız: Cihat Fabrikası, Gal Beckerman, Nisan Mayıs Kitap Forumu; Erişim tarihi: 12 Mayıs 2010). Dönemin Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyin de Nazi ordularına asker devşirilmesine katkı sağlamıştır.
Savaş sırasında Azerbaycan Tümeni, Türkistan Tümeni, 162. Tümen akraba Türk topluluklarından oluşturulmuş birliklerdir. Aslında bu dönemde devşirilen Ruzi Nazar (1917- Margilan/Özbekistan; 2015- Fethiye/Muğla) için de konumuz çerçevesinde bir parantez açmak gerekir. Kendisi KızılOrduda savaşırken yaralanan ve Ukraynalı bir aile tarafından gizlice tedavi edilen Nazar bir Nazi çavuşu tarafından Türkistan Birliğine davet edildi, devşirildi. Önce Alman istihbarat servisleriyle çalışan Nazar, bilahare Amerikalılar tarafından devşirildi. Ruzi Nazar Gehlen ve Mende'nin bir alt boyutta sentezi gibidir. Son derece yeteneklidir. Bu dönemin ne kadar da bu devşirme ve ajan idaresi faaliyetlerine elverişli olduğunu gösteren önemli bir örnektir.
Nazi Almanya’sı yenildikten sonra ise Mende daha büyük bir kurtarma ve faaliyet projesine el atmıştır. Sovyetlerin ve Kızıl Ordunun işgal ettiği bölgelerdeki beşinci kol faaliyeti yürütenleri kurtarmak hatta yeniden görevlendirmek için yeni Batı Alman bürokrasisi ile temas kurdu. Nihayet Batı Almanya Dışişleri Bakanlığının Mende’nin “Doğu Avrupa Araştırma Servisini” finanse etmesi imkanını koparmayı başardı. Bu büyük bir imkandı, zira Mende hem eski beşinci kol faaliyeti mensuplarını hem de komünizmle mücadelede etkili eski Nazileri finanse edebilecekti. Bu eski Ofisinin benzeri bir yapının yeniden kurulmasıydı. Bu yapı marifetiyle eski beşinci kol üyesi müslümanların Batı Almanya kontrolünde kalması da sağlanacaktı. Tabi ki bütün bu faaliyetlerin esas hamisi ve finansörü CIA idi. CIA bu alanda yetkili bir üst düzey ajan yöneticisini Paris üzerinden Almanya’ya göndererek Mende ile önce temas sonra da işbirliği sağlanmıştı. Ancak 1956’da Amerikalılarla ortak başlayan bu faaliyetler Mende’nin Almanya kontrolünü istemesi, Mende ile Amerikalı partnerlerinin aynı kaynak üzerinde çalışmalarından dolayı çatışmaya yol açmış, Amerikalılar da Münih’te kurulan merkezin faaliyetlerini tüm Avrupalı müslümanlara teşmil ederek, Almanya’nın (BND- Alman Anayasayı Koruma Birimi- Alman İstihbaratı) yani Mende’nin kontrolünden çıkartmışlardır. Artık CIA Müslüman ve Türk kartını Almanya’nın elinden almayı başarmıştı.
Ancak, tahminimce bu birliktelik Amerikalılar açısından çok daha yararlı olmuştur. Zira,
Mende'nin ve Ağının Müslüman ve Türk ve diğer etnisiteleri kullanma ve yönetme birikimi
partnerlerine de kazandırılmıştır. Bu dönemde Münih ABD’Nin Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine ve SSCB’ye yönelik faaliyetlerine merkez teşkil etmiştir. Mesela bu faaliyetlere münhasıran yo burada kurulmuştur (Radio Free Europe ve Radio Lİberty). Bugün bile ABD güvenlik ve istihbarat kurumlarında bu Alman etkisini görmek mümkündür. Nitekim CIA ve ABD Kara Kuvvetleri de radikal dini örgütleri devşirme, inşa etme ve istihdam etmede kendilerini daha da geliştirmişlerdir. Bu geliştirme üzerine ilginç bir örnek de vermek istiyorum. İlk başlarda SSCB’den gelen Müslüman azınlıkları kullanmaya başlayan ABD İstihbarat servisleri zaman içinde Almanya’ya yerleşmiş bu kişilerin Müslüman özelliklerini kaybettiklerini fark etmişlerdir; bu sorunu çözmek için daha otantik (sahih) müslümanlar aramışlardır. Mısırda ulaştıkları Said Ramazan gibi Müslüman liderleri de bu maksatla devşirmişlerdir. Mende fikirleri ile sadece Almanya’da değil, periferide de etkili olmuş bir isimdir. Tozlu yıllar arasında Mende’nin bir eserinin de Türkçeye tercüme edildiğini görmekteyiz: Komünist Blokta Milliyet ve Mefkûre; Gerhard Von Mende; çev: Dr. Fethi Tevetoğlu ve Dr. Aziz Alpagut: 1966, Ankara). Bir de gördüğümüz şu ki, Mende’nin açtığı yolda çok sayıda Batılı istihbaratçı, bilim insanı, maceracı, devşirilmiş Türk ve Müslüman ajanlar vardır. Bu konunun detaylarına girersek yazımızın boyutları hayli büyür. Yalnız meraklıları için “A Mosque in Munich: Nazis, the CIA, and the Muslim Brotherhood in the West; İran Johnson, Boston:
Houghton Mifflin Harcourt” ilgili sayfalarını önerebilirim. Bu ve benzeri eserlerde bizzat
devşirilen Müslüman dünyanın önemli isimlerini, ihtida etmiş (!) Batılı maceracı ve istihbaratçıları, siyaset yapıcıları, vs görmek mümkündür. Ayrı bir bahis olmakla birlikte, 1980’lerde ülkemizde zirveye çıkan farklı Müslüman ülke aydınlarının yazdığı keskin “İslami eserlerin” tercümeleri ile bu zemin üzerinde oluşan yeni İslami topluluğun dinamikleri kadar sürüklendiği yönlerin de künhüne vakıf olunmasında fayda vardır. Savaş Politikası Aracı Olarak DİA’lar DİA yani Devletin İdeolojik Aygıtları Louis Althousser’in geliştirdiği bir kavram ve konsept.
Esas olarak bir devletin egemenlik alanında toplumu yönetirken kullandığı ideolojik aygıtları ifade ediyor. Bunlar dinsel DİA, Öğretim Sistemi DİA’sı, Aile DİA’sı, Siyasal, sendikal, dinsel, kültürel DİA’lar şeklinde uzayıp gitmektedir. Devlet ya da hakim güç bu DİA’lar aracılığıyla bir bireyin kendini nasıl algılaması gerektiğini belirler.
Bu yazımızda DİA’ları devletin iç nizamının ötesinde sınır ötesi ya da yaşam havzası ve nüfuz havzası olarak gördüğü coğrafyaları domine ederken kullandığı araçlar olarak ele almaktayız. Bu politik faaliyet üst düzey bir politik faaliyettir. Zira kendi kültür ve egemenlik sahası dışında bir devlet organizasyonunun inşa ve operasyon kabiliyetini göstermektedir. Doğru kullanılırsa nasıl etki yarattığını Mende’nin 2. Dünya Savaşı sırasında bir milyon gayri Rus etnik toplulukları özellikle Müslümanları ve Türkleri tekrar savaşa sürebilmesinde mükemmelen görmekteyiz. Savaştan sonra ise SSCB’yi kuşatma projesinde yine aynı yapının operasyonel olduğu görülmektedir. Mende Gehlen’den çok farklı olarak bir DİA operatörüdür.
Günümüze gelirsek yeni dijital ve postmodern çağın parçalanmış toplum ve kimlik yapıları bir taraftan dünya genelinde tekel haline getirilirken diğer yandan da asimetrik terör örgütlerine kadar geliştirilebilen yerel ve otantik inanç, milliyet, etnisite, vb yapılarının formasyonu ve dönüştürülmesi gözlemlenmektedir. Bu faaliyetler nedeniyledir ki, bugün İslam Dünyası parça parça toplumlara ayrılmıştır. Her toplum kendini fırka-i naciye olarak diğerlerini de fırak-ı dalle olarak görmektedir. En keskin fırka-i naciye (!) mensupları radikalleştiklerinde tahmini bile mümkün olmayan fiiller ve zulümler işlenmektedir.
Böylesi içten yarılmış toplumlarda yabancı istihbarat servislerinin Gehlen ve Mende takipçilerinin amaçlarına ulaşabilmeleri daha kolay olmaktadır. Kişisel gözlemlerimiz Gehlen ve Mende takipçilerinin ve benzeri yükseltilmiş sürümlerinin ülkemiz dahil bütün Müslüman ülkelerde mebzul miktarda varlık gösterdikleri yönündedir.
Bu yazımıza dair önemli bir uyarı da yapmak istiyorum. Bu yazımızda, Almanya veya ABD ya da herhangi bir başka devleti kutsal düşman olarak yüceltme, yabancı düşmanlığı oluşturma amacımız yoktur, insanımızın yaşama ve yaşatma enerjisini çok gizli yenilmez güçlerin varlığıyla sönümlendirmek değildir. Tam aksine olayların tam bir röntgenini çekerek, doğru bir yön belirlemek ve doğru icra tarzlarını oluşturmaktır. Olayların seyrinden de anlaşıldığı üzere yazımızın kahramanları bile zamanın ve ülkelerinin değişen şartlarına göre en az iki farklı güce çalışmışlardır (Gehlen en az iki, Mende en az üç istihbarat teşkilatı ile çalışmıştır). Bu olaylardan dersler çıkartmak, süzmek amaçlanmıştır. Bazı dersleri hemen sıralayalım. Bir kere büyük güç kaymaları ve savaşları sırasında milletler, kültürler, dinler, vb savaş aracına dönüşmektedirler.
İkinci olarak, herhangi bir gücün yabancılaştırdığı, düşmanlaştırdığı topluluklar doğal olarak yaşama içgüdüsü ve hasım güç ile irtibat kurmaktadırlar. Düşmanlaştıran güç aslında kendine zarar vermektedir. Nazi Ordusunun 2. Dünya Savaşında Ukrayna’yı işgal ettikten sonra Stalin düşmanı Ukrayna milliyetçilerini kazanmak yerine üstün ırk masalıyla kendinden itmesi, nefret ettirmesi ve hepsini tekrar Stalin’in kucağına atması önemli bir saha örneğidirler.
Üçüncüsü, toplulukların kültürleri, dinleri, vb ne olursa olsun, savaşta artık hepsi bir gücün aparatı haline gelmektedirler. Dördüncüsü asıl dizayn ülke içinde yapılan dizayn olması hasebiyle, ana vatanda güç sahibi olan yerel unsurların dikkatle değerlendirilmesi zorunluluğu vardır. Mesela Türkiye’de yıllarca Bulgar istihbaratının kullandığı gruplar ve bireyler üzerine çalışma yapılmıştır. Halbuki Türkiye gibi bir ülkede asıl olan küçük balıklar değildir. Merkez güç çekirdeğine yakın büyük balıklardır. Beşincisi ise İdeolojik ve mistik içeriği yüksek grupların infiltration ve engagement (Sızma ve devşirme) için en elverişli gruplar olduğudur. Sızma ve devşirmenin teknik olarak en yüksek boyutu Gehlen tarzı güç çekirdeğine en yakın büyük balıkları devşirmektir. Bunun Mende tarzı en ileri boyutu ise oluşan ya da var olan grupların fikir, ideoloji, teşkilat faaliyet modellerinin yetenekli stratejik istihbarat yöneticileri tarafından belirlenmesi, onlar tarafından bir formasyonun inşa ve icra edilmesidir.
Etkili bir istihbarat yöntemi olarak Gehlen mi yoksa Mende mi tercih edilmelidir? Kolay bir cevap demeyecek iseniz, ikisinin doğru ve mükemmel sentezi derim. Biri olmadan diğerinin etkili ya da anlamlı bir yeteneğe sahip olması mümkün değildir.
Ama bizim için asıl soru şudur: Günümüzün Gehlen ve Mende’leri kimlerdir? Kimleri devşirmekte ve kimleri domine etmektedirler ?
Mehmet Ali BAL / Haber7
Yorumlar5