Hoş gelişler ola Enver Paşa

  • GİRİŞ21.07.2025 09:22
  • GÜNCELLEME21.07.2025 09:27

Özellikle Kars, Ardahan, Iğdır gibi illerimizde karşılama törenlerinde ve okullardaki törenlerde “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” marşı ve  Azeri figürleri ile folklor oynanır. Bu marş ile “Hoş gelişler ola kahraman Enver Paşa” marşının sözleri farklı bestesi aynıdır. Marşın bu iki ayrı kişi için söylenmiş ve iki ayrı versiyonun olması üzerine hayli spekülasyon yapılmıştır.

İddia sahiplerinin haklarını yememekle birlikte bu durumun garip olmadığını, aksine iki ayrı dönemin gerçeklerini ifade etmeleri bakımından içeriklerinin konuşulmasının daha yararlı olacağını belirtmek isterim.

İlk önce marşla ilgili kısa bir bilgi verelim. Marşın ilk yazılıp söylendiği yıl 1918’dir, Enver Paşa, 1918 yılında Rus ordularının işgaline karşı Azerî Türklerine yardım etmek ve İslâm Ordusuna kumanda etmek için Batum’a gelmiştir. Doğumuzdan ta Çin sınırına kadar çoğunluğu Türkistan dediğimiz bölgedeki Rus işgalinden dolayı Enver Paşa’nın gelişi büyük heyecan ve ümit dalgası yaratmıştır. Daha spesifik olarak, Azerbaycan coğrafyasını da içine alan Kafkas coğrafyasındaki Rus, Ermeni, bir kısım Gürcülerden oluşan işgal ordularını bölgeden çıkartmak için kurulan Kafkas İslam Ordusunun harekatını denetlemek maksadıyla Enver Paşa’nın Batum’a gelmesi bölgedeki Türk nüfus için daha anlamlı ve güçlü bir heyecan yaratmıştır. Özellikle bölgedeki Azerbaycan Türkleri, Paşanın bu hareketinden dolayı “Kahraman Enver Paşa Marşını” söylemişlerdir. Dinlemek için tıklayınız. Enver Paşa Marşı:

Enver Paşa Marşı için tıklayın

Daha formel bir okuyuş için bu linke de bakabilirsiniz.

Marşın ikinci versiyonu ise Atatürk'ün 1926 yılında Latife Hanım'la beraber ilk kez Kars'a gelişinde, "Kars Türk Ocakları" üyeleri onu karşıladıkları zaman bu marşı söyleyip Türk bayrağı eşliğinde Kafkas Oyunları oynamışlardır. Özellikle yukarıda da ifade ettiğim illerimizde resmî kutlamalarda, okul törenlerinde mutlaka Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa söylenir, Azeri halk oyunları oynanır (linki için tıklayın) Bu marşın Kars’ta niçin bu kadar sevildiğini Enver Paşa Marşını dinledikten sonra anladım. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi marşın ilk söylenişi ve sözleri özel olarak da ifade edilen Türkistan coğrafyasının kurtuluşu için savaşmayı içermektedir. Bu konuyu tamamlayıcı bir diğer bilgi de yine ilk Enver Paşa için söylenen “Kafkasya Dağlarında Çiçekler Açar” marşıdır, sonradan “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar” şeklinde söylenmiştir. Enver Paşa zaten bizatihi Kafkas İslam Ordusu Kumandanıdır. Ordunun ilk görevi Kafkasya’yı Rus, Ermeni ve Gürcü işgalinden arındırmaktır. Marşın bu bağlamına da iyi oturması için Bakü Atatürk Lisesi çocuklarının okuduğu videonun linkini paylaşıyorum.

Bilindiği üzere bu marş da daha sonraki yıllarda İzmir Marşı olarak söylenecektir. Çok sevilecek, halk arasında ve devletin duygusal hafızasında önemli bir yer tutacaktır. İzmir Marşının da bir videosunu paylaşmak isterim.

Aslına bakılırsa her iki marş yaşanmış ortak acılardan, ümitlerden oluşan inkar edilemez bir duygusal zeminin üzerindedir. Elbette ki dönemlerinin genel havasına, bel bağlanan kahramanları, hatta var olan devlet retoriğini yansıtmaktadırlar. Kısa bir dönemsel analiz  için, ilk önce Enver Paşa Marşından başlayalım. Enver Paşa Kafkas İslam Ordusu Komutanıdır.

O zamanın en kudretli üçlüsünden en kudretli olanıdır. Hatta Cemal Paşayı biraz idarenin taşrasında düşünürsek, Talat ve Enver Paşalar devlet içinde en güçlü iki adamdırlar. Bir de Doğu Bölgemiz ve Kafkasya için Ermeni çetelerin yaptıkları katliamlara, Ruslarla işbirliğine karşı Talat ve Enver Paşaların tutumu özellikle takdir görmekte ve ümit beslenmektedir.

Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın Kafkasya’da yapmış olduğu askeri faaliyetler bölgedeki insanımıza güven ve heyecan vermiştir (Nuri Paşanın Kafkasya’daki askeri faaliyet ve harekatı için bakınız.)

Bugün Kars, Ardahan ililerimize gidenler göreceklerdir ki, Talat ve Kazım isimleri sevilir. Keza Enver ve Nuri isimleri de Azerbaycan hafızasındadır. Bunun nedeni aşanmışlıklardır.

Marşın başlangıcından itibaren sözler askeri karakterdedir. Kahraman Enver Paşa’nın bir emir vererek ordusuna Kafkas Dağını aştırmasını talep etmektedir. Bu Kafkas Dağlarının iki tarafında da var olan hissiyattan kaynaklanmaktadır. Marşın ikinci bendinde ise “Cephede parlayan mitralyöz” ile giriş yapılarak “Türkistan Türklerinin kucak açmış bekledikleri” vurgulanmaktadır. Bu, savaşın ağır travmaları altında ezilen halk için son derece romantik ve ütopik bir hayaldir. Zira Kafkasya ve Türkistan'da halihazırda Rus idaresi veya Rus işgali vardır Bir başka açıdan maksimalist bir sözdür. İçinde bulunulan kötü şartlar aşılmasının ötesinde Rusya Müslümanları ve Türkleriyle birleşmek, onları özgürleştirmek istenilmektedir.

Marşın Atatürk’e yazılan formunda ise genel ifadeler vardır, “Kahraman Türklerin bayrak açmış bekliyor” gibi. Ama Enver Paşa formunda net bir coğrafyadaki Türkler kast edilmektedir: “Cephede mitralyöz ayna gibi parlıyor/ Türkistan Türkleri bayrak açmış bekliyor.

Marşın ilk formunda Asker Enver Paşa'ya hitap vardır. İkinci formunda ise asker ve milletin lideri bir devlet reisine hitap edilmektedir. Ayrıca Cephede süngüler parlarken “Kucak açıp bekleyen Türkler” genel ifadesi kullanılmış, sınırlar içi veya sınırlar ötesi bir coğrafya vurgusu yapılmamıştır. “Paşa’nın parlayan yıldızı alemi tenvir etmekte ve Cumhuriyet bayrağı semalar içre süzmektedir”. Artık sınır ötesi bir coğrafyada askeri harekat düzenlemek zamanı değildir. Paşa alemi aydınlatmaktadır; milletinin gelişmesi için çalışmaktadır. Bu vasıta ile Cumhuriyet bayrağı semalar içre süzmektedir. Marşın sadece son kısmında:

“Dönmez geri Türkün askeri.

Sağdan sola, soldan sağa,

Al da bayrağın düşman üstüne.” sözleri vardır ama burada da düşman genel ifade olarak zikredilmiştir…

1918’e gelinirken hayallerin ve karamsarlıkların zirveleri arasında gelip giden bir psikolojik hal vardır. Ancak, fiili olarak imparatorluk son nefeslerini vermek üzeredir. Kahramanlık payesi olmasa da savaşın ana itici gücü olan finansman, üretim gücü, gelişmiş silah üstünlüğü ve organizasyon kabiliyeti alarm vermektedir. Bu tür zamanlarda ideolojik yük artarken somut faydalı yük azalmaktadır. Özellikle ateşin sıcaklığını yaşayan toplulukların bir ümide ve ferahlamaya ihtiyaçları vardır. Her iki marşın eski sözlerini bu amaca matuf veya bundan sebep diye düşünüyorum.

Kurtuluş savaşı sonrasında ise savaş kazanılmıştır. Ama sarılacak o kadar çok yara ve yapılacak o kadar çok iş vardır ki! Bir kere imparatorluk “Savanada kuraklıktan dolayı küçülmüş bir çamurdan habitat” haline gelmiştir. Artık maksimalist ideolojilerin zamanı değildir. Zira mesela Türkistan coğrafyasını politik ve askeri bir hedef olarak ortaya koymak mümkün değildir. Kurtuluş Savaşında cephanenin üçte birini sağlayan yeni devlet SSCB Türkistan’ı tamamen kontrolü altına almıştır. Müttefikimiz Almanların bile bizim ilerlememizden rahatsız olduğu Azerbaycan bir süreliğine devlet ve millet hafızasından çıkacaktır ne yazık ki. Bu marşlara da yansıyacaktır.

Almanya savaş sırasında bile Kafkasya ve özellikle Azerbaycan, İran konusunda müttefiki olduğu Osmanlı Genelkurmayı ile aynı düşüncede değildir. Bakü ve İran petrollerinin Osmanlı Devletinin eline geçmesini istememektedir. Bundan dolayı Enver Paşa Kafkas İslam ordusunu ittifak ordu sistemi dışında kurmuştur. Ahmet Tetik eserinin bu cildinde Alman Genelkurmay Başkanı Hindenburg tarafından Enver Paşaya yazılan diplomasiye uygun olmayan, Onu eleştiren mektubu da tam metin olarak vermiştir. Aslında bu reel politik karşı tutumun dini ve kültürel formu da vardır. Allenby Kudüs'e girdiğinde Alman karargahında şükran duaları okunmuştu… Bu vesileyle şunu ifade etmek isterim ki, Almanya, ABD, İngiltere, Çin, vb güçlerle ittifak kurarken dikkatli olmalıyız. Bu ittifaklara bel bağlamamalıyız! Keza yerel güçlerin de ne kadar bizimle yol yürüyeceği ciddi değerlendirilmelidir.

Konumuza tekrar dönersek, Büyük Savaş sonrası kayıplardan sonra Devlet ve aydınlar tüm dikkatlerini elde kalan bir avuç toprağa ve millete teksif etmişlerdir. Kalanların korunması, beslenmesi, eğitilmesi, tedavi edilmesi, devlete sadık ve devletin şefkatine bağlanmış yurttaşlar olması hedeflenmektedir.

Enver Paşa Marşından Teşkilatı Mahsusa Raporlarına

Amacım bu marşın ilk söylendiği Enver Paşa’nın hazin şehadetine giden yolda bazı hakikatler içermesi. Dikkat edilirse marşın Atatürk’e yazılan formunda genel ifadeler vardır, “Kahraman Türklerin bayrak açmış bekliyor” gibi. Ama Enver Paşa formunda net bir coğrafyadaki Türkler kast edilmektedir: “Cephede mitralyöz ayna gibi parlıyor/ Türkistan Türkleri bayrak açmış bekliyor.” Buradaki Türkistan ile elbette ki o dönem Rus Çarlığının 1917 sonrası ise Bolşevik ordularının işgali altında olan Azerbaycan’dan Çin sınırına kadar coğrafya kast edilmektedir. Nitekim Enver Paşa Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasından sonra Anadolu’ya kahraman gibi girme umutları söndüğünden, Anadolu’da bir ikilik çıkması riskinin de yüksek olduğundan dolayı yanında eski Teşkilatı Mahsusa milis liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami Bey ve bir takım eski İttihatçılarla birlikte Bolşevik Ruslara karşı Türkistan bağımsızlık hareketini yürüten Basmacılara destek vermek amacıyla Türkistan’a gitme kararı almıştır.

Aslında bu karardan önceki süreci de kısaca anlatmakta fayda vardır. Osmanlı Devletinin savaşta yenilerek ateşkes imzalaması için Talat Paşa kabinesi istifa etmiştir. İngilizlerin tutuklama kararı çıkarmasından sonra Enver Paşa ve bazı partili arkadaşları bir Alman denizaltısıyla yurdu terk etmişlerdir. Bir süre Berlin’de kalan Paşa, Bolşevik liderlerden Karl Radek’in davetiyle Rusya’ya gitmiştir. 1920’de Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin ile ve Lenin ile görüşmüştür. 1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü Birinci Doğu Halkları Kurultayına “Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı temsilen” katılmıştır. Ancak, bu Kongre tabiatıyla beklenen sonuçlar doğurmamıştır. Kongreye katılan Şevket Süreyya Aydemir “Keşke Enver Paşa bu Kongreye bu şekilde katılmasa imiş. Bütün ihtişamı sönmüş birine dönüştü” demiştir. Keza Enver Paşa da Rus Bolşeviklerin gerçekten Türkiye ve İslam Dünyasındaki milliyetçi hareketleri desteklemediklerini anlamıştır. Bu üst üste gelen ümit kırıcı olaylar Paşayı Orta Asya'ya yani Türkistan’a gitme kararını aldırmıştır.

Türkistan’a Gitme Tercihinin Arka Planı Var mıydı?

Aslında bu soruya kesin bir cevap vermek mümkün değil. Biraz Paşa zorunluluktan gitmiş görünüyor. Ancak, son yıllarda ortaya çıkan belgeler bize biraz yol gösterebilir, başka perspektifler açabilir mahiyettedir. Değerli akademisyen ve araştırmacı Ahmet Tetik “Teşkilat-ı Mahsusa” belgelerini yayınladığı kitabının 3-2. Cildinde Teşkilatın Rusya’daki 1918 yılı faaliyetleriyle ilgili bilgileri, olayları, raporları ve yazışmaları ele almıştır. (Teşkilatı Mahsusa Tarihi (Umur-u Şarkiyye Dairesi); İş Bankası Yay. Haziran 2025). Birebir orijinal belgelerin okunmasıyla oluşturulan bu değerli eserin başta devlet görevlilerimiz olmak üzere ilgili aydınlarımızın okumasını ne kadar da çok isterdim. Kitap içinde yer alan yazışmalarda o dönemin bir çok gizli kahramanının da bilgisine vakıf oluyoruz. Yüzbaşı Mehmet Nuri gibi gencecik insanların nasıl da devasa kahramanlar haline geldiğini yazdıklarını okudukça anlıyoruz. Zaten eserin önceki ciltlerinde tanıdığımız kahramanların çoğu genç, özverili, idealist, düzgün, kabiliyetli subay ve gönüllülerdir. Şimali Afrika Grup Komutanı Fahri Ferik Nuri Paşa, İran Teşkilat faaliyetlerini sevk ve idare eden Ömer Fevzi Bey, Fas faaliyetlerini yöneten Binbaşı Tahir Bey ve nicelerinin yaşlarının ve rütbelerinin çok üzerinde görevleri icra etmeleri üzerine dikkatlerinizi çekmek isterim. Bu ciltte Diplomatik sorumlu Galip Kemali Bey, Ataşemiliter Mirliva Mehmet Remzi Bey gibi sistemi üst düzeyde okuyabilen Aydın ve bürokratlarımızı, altı (6) dil bilen Galip Reşit Bey, Teşkilat gönüllüsü Fokyon Efendi gibi sıradışı kahramanlarımızı da tanıyoruz.

Kafkasya ve Rusya faaliyetlerinin yazışmalarını okurken bazı konular ilginç görünmektedir. Mesela Rusya Müslümanları ve Türk nüfus üzerine yapılan çalışmalarda Teşkilat’ın genç subayları ile müşterek faaliyet yürüten ve fikir teatisinde bulunan gönüllülerin eğitim düzeyleri, fikri derinlikleri ve toplumsal önderlik yeteneklerinin hayli yüksek olduğunu görüyoruz. İbrahim Reşit, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyinzade Ali, Mehmet Emin Resulzade, Musa Carullah Bigiyef gibi aydınlar dönemin  liderleri çinde bulundukları toplumun hatta avam ve üst düzey Rus / Bolşevik toplumunun içinde tanınmış kişilerdir. Ktabın ayrıntılı içeriğini okuyacak dostlara bırakarak hazırlanan raporların ve değerlendirmelerin içinde dikkatimi çeken birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Bu rapor ve değerlendirmelerde Rus coğrafyasındaki Müslümanların özellikle Tatarların ve Türklerin tasnifi yapılmakta, mevcut gelişmişlik durumları anlatılmakta, Osmanlı Devletinden beklentileri iletilmektedir. Tatar Müslümanlarının siyasi anlamda daha gelişmiş ve modern bilgilere ve görüşlere vakıf oldukları belirtilmektedir. Buna karşın Türkistan coğrafyasının daha mutaassıp ve geleneksel olduğu, siyasi ve modern anlamda gelişmemiş olduğu vurgulanmaktadır. Zaten o tarihlerde Rusya coğrafyasında Müslüman ve Türk aydınlar arasında “Ceditçiler” (yenilikçiler) ile gelenekselciler (Medrese hoca ve öğrencileri) arasında çatışma olduğu önemle vurgulanmaktadır. İkinci grubun en fazla etkili olduğu yer Buhara Emirliği’dir. Bilahare Rusya Müslümanları ve Türklerinin Osmanlı Devletine ve Halife’ye sadık oldukları, yardıma hazır oldukları, çok sayıda asker çıkarabilecekleri söylendikten sonra her raporun sonunda finans ve yetişmiş subay desteği talep edilmektedir. Bu raporlardan çok azında BolşevikDevriminin gerçek niteliği ve yakın zamanda bu coğrafyayı tam hakimiyetleri altına alacağı vurgulanmaktadır.

Teşkilatı Mahsusanın Enver Paşaya bağlı olduğunu düşünürsek Paşanın bu raporları biraz daha dikkatle okuduğunu varsayıyoruz. Özellikle Rusya’daki Müslüman ve Türklerin beklentilerinden ciddi etklendiğini tahmin ediyonuz. Ancak, ısrarla vurgulanan finans ve yetişmiş subay talebini, Ceditçiler ve Gelenekselciler çatışmasını tam yorumlamamış olabileceğini düşünüyoruz. Eğer bu hususları dikkate almış olsaydı, başarı imkanı bulunmayan Basmacı Hareketinin başına geçmek için Orta Asya'ya hatta Buhara’ya heyetiyle birlikte gitmezdi. Hadi gitti diyelim kendisinden bir Ceditçi ve Rus casusu olarak şüphe uyandıracak ihtimallerin önünü kesebilir, kesmeye çalışabilirdi. Bunu yapmadığı için İbrahim Lakay isimli bir Basmacı lideri kendisinden Ceditçi ve Rus Casusu olabileceğinden şüphelenmiştir. Bundan dolayı da Onu heyetiyle birlik esir almıştır. Bu esaretten kurtulduktan sonra faaliyetlerine devam eden Enver Paşa 4 Ağustos 1922’de kararlarına baskın düzenleyen Yakov Melkimov’un askerleri tarafından şehit edilmiştir.

Teşkilatı Mahsusa raporlarında yer alan yerel müslüman ve Türk liderlerinin ya da aydınlarının ya da Teşkilat gönüllülerinin Türkistan Türkleri Sizi bekliyor tarzındaki heyecanlı raporlarında mündemiç yetişmiş subay ve finansman talepleri gözardı edilerek okunduğunda müteheyyiç karakterde bir lider için neler ifade ettiğini anlamak mümkündür. Kafkasya Marşında da Hoş Gelişler Ola Kahraman Enver Paşa marşında da raporların bu heyecanlı kısımlarının yansımasını veya yansıma nedenini görürüz. Ancak bu heyecan ve idealizm savaşı kazanmak için yeterli değildir. Hatta Aydemir Enver Paşanın niçin Rusya’da Sakarya Zaferine kadar Bolşevik idarece tutulduğunu sorgularken, Paşa`nın Anadolu’daki yeni hükümete karşı bir koz olarak değerlendirilmiş olduğunu söyler. Ancak, rahmetli Enver Paşa’nın sadece ümitlerinin kırıldığı bu dönem değil, yıldızının parladığı dönemlerde de mesela 1914 yılının ilk aylarında da heyecan ve idealizminin realist yaklaşımlarla galebe çaldığını görmek mümkündür. Dönemin ABD Büyükelçisi genç ve kudretli Enver’e yaptığı ziyareti anlatırken “Kendisine İmparatorluğun savaşa girmesi halinde en az iki yıl seferberlik hazırlık durumunun tamamlanabileceğini söyledim. Genç Enver pek anlamış gibi değildi” diye yazar. Bu durumda o dönemin Rus gücünü, Orta Asya jeopolitiğini, Türk ve Müslüman topluluklarının siyasi ve askeri organizasyon kapasitelerini, herşeyden önce Osmanlı ordusunun kapasitesini, lojistik ve organizasyon yeteneklerini mukayeseli bildiği tam anlaşılamamaktadır.

İstihbarat Raporları Nasıl Okunmalı?

Aslına bakılırsa Teşkilatı Mahsusa raporlarında Rusya’daki durum büyük ölçüde doğru ifade edilmiştir. Ancak, görevlilerin bu raporları yazarken bazı hususları ön bazılarını da arka plana koyarak asıl hükmü üst amirlerine bıraktıkları görülmektedir. Talepler, tespitler yapılmakta, ümit verilmekte ancak hüküm verme konusu merkezdeki makam sahiplerine bırakılmaktadır.

Elbette bunun istisnası olan rapor ve değerlendirmeler de vardır. İlgili okurlarımız için, zeki genç mihmandar yüzbaşı Süheyl İzzet'in Genel karargaha gönderdiği Teşkilatı Mahsusa hakkındaki genel değerlendirme raporunu önerebilirim (Teşkilatı Mahsusa; Ahmet Tetik; 3-1. Cilt;Harb-i Umumi'de İran Harekat-ı Siyasiyesine Dair Mücmel [Özetlenmiş] Rapordur; Yüzb.Süheyl İzzet; sh. 331- 336 ) Farsça ve Rusça bilen bu kıymetli subayımızın askeri hayatı da okunmaya değer.Bilindiği üzere her güvenlik kurumunun bir jargonu, argosu ve üslubu vardır. Devletin idari, siyasi ve askeri tasarruflarının kararını verecek makam sahiplerinin bu dili anlatması gerekir. Zira özellikle istihbarat dili bazen ezoterik dile dönüşebilir. Tecrübeli ve kabiliyetli bir devlet adamı raporların arka planını ve satır aralarını okuyabilen, yorumlayabilen bir kapasiteye sahip olmalıdır. Bunun da ötesinde raporu hazırlayanların zihinsel dünyalarını ve tecrübe düzeylerini kavrayabilmelidir. Askeri konularda mutlaka askeri kariyerden gelen bir kurmay aklın katkısına ihtiyaç vardır. Savaşın lojistiği ve finansmanı için ise neredeyse ilk çağlardan bu yana hep işin uzmanı yöneticiler istihdam edilmiştir. Başka bir ülkenin içinde düzenlenecek operasyon veya harekat için o ülkede yaşayan bir şekilde duygusal, travma mağduru, heyecanlı ve idealist insanlar istihdam edilebilir; ancak onlarla karar almak çok yanlış olacaktır. Hele ki bu insanlar devlet boyutunda siyaset, uluslararası ilişkiler, kurumsal yapılanmalar, askeri hareket planlamaları gibi konulardan uzak iseler mutlaka onların ilettiği bilgiler işlenmeli, yorumlanmalı ve tecrübeliler saha zamanları tarafından teyit edilmelidir. Hatta kurumsal kabiliyet ve gelenek açısından baktığımızda Polis istihbaratı, espiyonaj faaliyetleri ve askeri istihbarat birbirinden çok farklı alanlardır. Son yıllarda bu üç alanın küçük bir ekosistem içinde birleştiğini görüyoruz ki bu son derece tehlikelidir. Sivil istihbarat ile savaş yapmaya kalkışmak akıllıca olmayabilir. Bir başka ülkenin paramiliter güçleri ile ittifak yapmak işin mantığı açısından yanlış olacaktır. Kaldı ki bir başka ülkedeki yaralı ve heyecanlı ve idealist aydınların her sözünü bir sabite gibi algılamak çok daha büyük bir hatadır. İstihbaratın düzeylendirme (Dikey hiyerarşi) ve kompartımantasyon (Yatay hiyerarşi) prensiplerini ihlal etmemek gerekir.

Zira bütün bu mekanizmalardan süzülen istihbarat devlet düzeyinde siyasi ve askeri tasarrufların kararlarını alacak devlet adamları ve onların sivil danışmanlarının önüne geldiğinde artık hiç bir bilgi ihmal edilmeden o yüksek devlet düzeyinde değerlendirilecektir. O düzeydeki insanların da salt bir istihbaratçı salt bir asker gibi davranmaları doğru değildir. Devlet bilgi dahil her şeyin sürekli daha üst bir uygulama ve yaşam alanına kavuşturulması demektir. Bunun aksi bir gerileme ve daralmadır. Nitekim Osmanlı istihbaratının en güçlü olduğu dönemde bir cihan savaşı kaybedilmiştir.

Hoş gelişler ola Kahraman Enver Paşa marşlarıyla Kafkasya’ya giren Enver Paşa Türkistan coğrafyasının kalbinde şehit edilmiştir. Hayalleri, ütopyaları da toprağın altına gömülmüştür… Aslında Suriye’deki olayları yazacaktım. Ama bir nedenle yazamadım. Ancak kıymetli ve dikkatli okurlarım bu yazıdaki koordinatları Suriye olayı üzerine tatbik ederlerse başka bir perspektif yakalarlar diye düşünüyorum…

Mehmet Ali Bal / Haber7

Yorumlar8

  • Karslıyım 3 saat önce Şikayet Et
    Terekeme(Karapapak) Türküyüm!Dedelerimden ninelerimden annemden babamdan hep lakabı Deli Halit Paşa derler hep onu duydum Enver paşayı duydmum Mustafa Kemali hiç duymadım!Ama Halit Paşaya yüksek övgüler vardı,Enver Paşanında adı geçerdi!Sonradan uyarlanmış olabilir!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Hakan 6 saat önce Şikayet Et
    Tahtı olup bahtı olmayanlardan
    Cevapla
  • Bozkurt 6 saat önce Şikayet Et
    Şu ittihatçı haini paylaşıp durmayin
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Hakkı An 7 saat önce Şikayet Et
    Bir Stratejileri yoktur, dolayısı ile politik tutumları çakma/imitasyondur. Ve Bir yere kadar yaşarlar. Peygamber ordusunda Komutan olmayı hedefleyen bir Türk subayının duasını/kaderini yasayamamışlardır. Din samimiyettir.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • MaKuS 8 saat önce Şikayet Et
    Sarıkamış'ta telef olan Osmanlı Askerlerinden de bahsedin biraz , ADİL olmak adına .
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat