Alaska'dan Avrupa'ya İnen Buzul Çağı -Alaska Zirvesi Çözümleri 2-
- GİRİŞ25.08.2025 09:47
- GÜNCELLEME25.08.2025 10:02
Alaska Zirvesi başlangıçtaki mütevazı havasından sıyrılarak yeni bir boyut kazanmaya başladı. Ilk yazımızda da ifade ettiğimiz gibi içinde Çin'in olmadığı bir anlaşma artık küresel planda bir kesinlik taşımamaktadır. Zira Çin ve ABD arasındaki simetrik güç ilişkisi gerilime ivmelenmiş bir rekabete dönüşmüştür. Bu denklemin yakın vadede çözümü olmadığı gibi nasıl bir sonuç doğuracağı da henüz bilinmemektedir. Rusya- Çin ilişkisinin Rusya’yı rahatlatan ve güvence sağlayan bir düzeye gelmesi gerçekleşirse ABD aleyhine bir durum ortaya çıkabilir. Ancak, daha önce belirttiğim gibi günümüzde ortaya çıkan Çin- Rusya rekabeti salt siyasi ve ekonomik bir rekabet değildir; endojen bir rekabettir. ABD’nin Çin ile uzlaşması veya bütünleşmesi durumunda ise Rusya’nın paylaşılması sonucu doğal sonuçtur. Ancak, ABD- Çin uzlaşması hele bütünleşmesi mutlak kesinlikte imkansızdır. ABD- Avrupa ittifakının sıkılaşması, bütünleşmeye ivmelenmesi ise Rusya ve Çin ile şiddetli çatışma demektir. ABD böylesi bir ağır bedeli ödemek istememektedir. Avrupa Çin ittifakı ise ABD ve Rusya’yı denklemde ciddi zayıflatacaktır. Ancak, böylesi bir ittifak için Avrupa eski gücünün çok gerisindedir, ABD ve Rusya böylesi bir ittifakı istemeyeceklerdir. Çin ise 2015 öncesi Avrupadan yüksek teknoloji satın aldığı dönemde böylesi bir ittifakı ön planda tutmamıştır. Aslına bakarsak saydığımız dört odağın her biri imparatorluk geni taşımaktadır;
ittifaklarında bile emperyal politikalar izlemektedirler. Dolayısıyla moda tabiriyle “Kazan kazan” ilkesi hiçbir zaman geçerli olmamaktadır. Olmayacaktır da. Bu nedenlerle ne Alaska zirvesi ne de bu nedenler ortadan kaldırılmadan ya da değişmeden diğer zirveler bir sonuç doğurmayacaktır. Daha farklı ifade edersek, dünya dört güç odağından en az biri büyük stratejik kayıplar yaşayacak, onun mirasının paylaşımıyla kısa süreli bir küresel barış inşa edilebilecektir.
Zirvenin yerel çözüm odağı tartışmaları Ukrayna Savaşı üzerinde yoğunlaşmıştır. Savaşın sona erdirilmesine taraflardan ABD, Rusya, Avrupa ve en fazla da Ukrayna’nın ihtiyacı bulunmaktadır. Takiben en fazla Rusya’nın, sonra da sırasıyla Avrupa’nın, Çin’in ve nihayet ABD’nin ihtiyacı bulunmaktadır. Bu ihtiyacı kısaca gerekçelendirelim.
Barış için Ukrayna en fazla ihtiyaç duyan ülkedir; zira Ukrayna için barış bizatihi varlık meselesidir. Savaş devam ederse Rusya’yı işgal etmesi mümkün değildir, en iyi ihtimalle ancak kendi sınırlarını koruyabilir. Bu da ABD ve Avrupa’nın desteğinin devamına bağlıdır. Bu konuda hamilik yapan güçlerin kararlarının değişmesi halinde Ukrayna’nın oyunu değiştirecek bir gücü bulunmamaktadır. Barışa ihtiyacı olan ikinci aktör ise Rusya’dır. Ukrayna Savaşından dolayı maruz kaldığı yaptırımlar zaten sağlam olmayan ekonomik altyapısını çökertmiştir. Ayrıca ABD ve Avrupa güçlerinin desteklediği Ukrayna ordusu karşısında zaman zaman zorlanmaktadır. Bu savaş nedeniyle Suriye'den çekilmiş, Kafkasya'da stratejik kayıplarını kabullenmek zorunda kalmıştır. Ukrayna’dan farkı Rusya'nın ABD ve Çin arasında hem paylaşılacak daha büyük hediye hem de taraflar arasından birini tercihinin yaratacağı sonuçlardan dolayı oyun değiştirecek kapasiteye sahip oluşudur. Rusya'nın Çin ve ABD'den biriyle ittifakı hem kendini hem de Avrupa’nın pozisyonunu, jeopolitiğini etkileyecektir.ABD özellikle Trump barış kurucu rolünü oynamak ve küresel patron olduğunu ispatlamak için Ukrayna Barışını sağlamak zorundadır. Ama, Ukrayna’nın toprak kaybı ABD için varoluşsal bir kayıp değildir. Hatta Avrupa’nın güç ve toprak kaybı da artık stratejik bir kayıp değildir ABD için. Rusya'nın bu dönemdeki zayıflığı Avrupa devletlerinin kendilerini güvende hissetmeleri için yeterli değildir. İkinci Dünya Savaşında Amerika ve İngiltere’nin lojistik desteğiyle savaşan SSCB'ye Doğu hatta Orta Avrupa’nın verilmesi hala Avrupa'nın hafızasındadır. ABD özellikle Trump Çin etkisinden dolayı Rusya’yı kazanmak için
Ukrayna’yı tamamen olmasa da büyük ölçüde feda ederse bunun arkasının da gelmesi olasıdır. Bu da Avrupa’nın eski Varşova Paktı sahasının Rusya’ya terk edilmesi anlamına gelebilir. ABD bu paylaşımdan varoluşsal bir kayıp yaşamayacaktır. Ukrayna Savaşından varoluşsal bir kayıp yaşamayacak diğer güç ise Çin'dir. Bölgesel ve küresel gerilimlerin agresif ihracat politikasını olumsuz etkileyeceği açıktır, ama stratejik kayıp değildir, varoluşsal kayıp değildir Çin için. Ancak, küresel tedarik zincirlerinde telafisi mümkün olmayan kırılmalar Çin için ciddi risktir. Bir diğer risk ise bizatihi Çin’in dahil olacağı konvansiyonel savaştır. Varoluşsal risk taşıyanı ise bir ittifakın üyesi değil bizzat kendisinin ana hedef ve ana muharip güç olduğu küresel güç savaşına katılmasıdır.
Bugünkü şartlarda Çin Rusya’yı ve Amerika’yı ölçülü dengelemektedir. Rusya'nın SSCB döneminde yaşadığı ideolojik ve askeri rekabet hafızasındadır. Keza Kissinger'ın yumuşama politikasıyla elde ettiği kazanımları da hatırlayacak bir devlet aklına sahiptir. Hatta Çin devlet hafızasının Afyon Savaşından 1945’e kadar süren “Utanç Yıllarını”, İngilizler’den sonra kurbanı olduğu Japon saldırganlığının açtığı yaraları, katliamları unutmadığını söyleyebiliriz. Bunun da ötesinde, bizim algılayamadığımız Çin duygusallığı ve manevi dünyasının bu olayları kendine özgü bir derinlikte koruduğunu ifade edebiliriz. Bu kanıya varırken beni etkileyen bir Çin belgesinden bahsetmek istiyorum. Belge Doğu Türkistan üzerineydi. Tarihimizin başlangıç noktasında olması, bugünkü Türkçemize birçok kavram kazandıran dil zenginliğini içermesi gibi nedenlerle bizim zihin ve duygu dünyamızda önemli yeri olan Doğu Türkistan’ı Çin duygu ve zihin dünyasındaki yerini öylesine derin manevi bir üslupla anlatıyordu ki, bende yarattığı intibaı anlatamam. Bizde bu ölçüde derin etkileri olan bir mensur belge okumadım.
Dolayısıyla Çin bugünkü rakibini, ki kendisi açısından varoluşsal etkiler yaratacak Amerika bir güce karşı mücadele ederken muhtemelen geçmişteki ve gelecekteki rakiplerini de hesaba katıyordur. Ancak bunu yaparken Amerika’nın 1. Dünya Savaşı öncesi benimsediği izolasyonist politikaların benzerini uygulamaktadır: askeri ve siyasi açıdan her devletin iç işlerine saygı duyduğunu vurgulamakta ancak agresif ticaret politikasını korumaktadır.
Batılılardan önce Doğu Afrika kıyılarına donanma gönderen ve Doğu Afrika ülkelerine hediyeler göndererek büyüklüğünü göstermeye çalışan klasik Çin hükümdarının davranışının tersine bir modern tutum geliştirmiştir. Şöyle ki büyüklük sergilemeyi, sembolik ihtişamı ikinci plana atmış, ancak ticari ve finansal altyapıyı inşa ve güçlendirmeyi birinci hedef kabul etmiştir.
AVRUPA’YA ALASKA’DAN İNEN BUZUL ÇAĞI
Ukrayna’yı saymazsak Ukrayna Savaşından en fazla varoluşsal kayıplar yaşama riskine maruz kalan aktör Avrupa’dır. Bundan dolayıdır ki, Ukrayna Savaşının Şahinleri Avrupalı güçlerdir. (İlginç bir şekilde savaşa en az hazır olan da bu ülkelerdir) Bu Avrupalı güçler arasında Ukrayna’nın batısını da saymak mümkündür. Zira Soğuk Savaş Döneminde bile Avrupalı güçler ve küresel sermaye Ukrayna’ya yatırım yapmıştır. Macron’un “Rusya’nın Dinyester’in batısına geçmemesi gerektiği, geçerse Avrupa için risk oluşturacağı” uyarısı Ukrayna’nın bir yarısının Avrupa olduğunun bariz göstergesidir. Bundan dolayı, Ukrayna Savaşı ilk çıktığında asıl hedef Rusya görünmekteydi; savaş ilerledikçe ise hedef Avrupa olmuştur. Hedefi Avrupa olarak değiştiren güç ise ne Rusya ne de başka bir rakip güçtür. Aksine ittifakın en güçlü ortağı ABD’dir. Stratejik savaşta düşman kadar tehlikeli olan diğer bir güç de büyük müttefik güçtür. Rakip güç gibi emperyal hedefleri olan ittifakın amiral gemisi düşmana veya rakibe karşı mevzi kazanmak, avantaj sağlamak, gücünü pekiştirmek en masum ifadesiyle düşman/ veya rakip güçten kurtarmak için ittifakın üyelerinin topraklarını işgal edebilir, imkanlarını sömürebilir.
Aslında Trump'ın birinci döneminde Amerika bu sinyali Avrupa'ya göndermişti. Ancak, Avrupalı güçlerin bu durumun ciddiyetini tam kavrayamadıkları görülmektedir. Avrupa küresel nüfuz alanlarının elinden çıkması; Çin, Rusya gibi ülkeler tarafından ele geçirilmesine sadece Rusya ve Çin gibi ülkelerin agresif yayılmacılık ve küresel paydan hak talep etmelerine bağlamış olabilir. Keza Türkiye de 1990'lardan itibaren bazı eski Batı sömürgelerinde etkili olmaya başlamıştı. Ancak, Rusya ile yaşanan krizde Amerikanın Almanya -Rusya ilişkilerini baltalaması, Almanya'nın itirazlarına rağmen ısrarla Sovyet coğrafyasında ve Rusya sınırında NATO tatbikatlarına ağırlık vermesi bazı şüpheler uyandırmıştı. Takiben Afrika'daki özellikle Fransız Sömürge İmparatorluğuna bağlı ülkelerde peş peşe yapılan Wagner Darbeleriyle yönetimlerin el değiştirmesi sadece Rusya'nın gücüyle gerçekleşmesi mümkün olmayacak dönüşümlerdi. Amerikanın dünyanın her yerinde konuşlandırdığı muazzam askeri gücünü hiç kullanmaması, Rus yeni yönetimleri küresel arenada zorlamaması bu şüpheleri artırdı. Nihayet Trump’ın ikinci döneminde Avrupalı güçlerden para ve toprak talepleri iyice açığa çıkardı ki, asıl meselelerden biri de Avrupa'nın dizaynıdır.
Nitekim Alaska Zirvesi sonrası Avrupalı liderlerin çağrıldıkları Trump’ın makamında verdikleri aşağılayıcı ikonik fotoğraf ile Amerika Avrupa ilişkisi de netleşmiş oldu. Aslında büyük ölçüde gerçek budur. Avrupalı güçler büyük ölçüde ittifak kurma kapasitelerini kaybetmişlerdir. Rusya ile endojen rakip haline gelmişlerdir. Çin ise kazan kazan dengesinde bir ittifak kurmaları mümkün değildir. Ayrıca Amerika siyasi ve askeri işgalcidir. Çin ise ekonomik ve nüfus işgalcisi. Aslında Türkiye dahil Avrupalı güçler sömürgeciliğin ilk saldırılarına maruz kalan Afrikalı liderleri ve aydınları açık zihinle dinlemeleri iyi olabilirdi. Zira, onlar şöyle diyorlardı: ”İngilizler ve Fransızlar dünün sömürgecileri, Çin ve Hindistan ise bugünün sömürgecileri”.
Bu yeni durumu yönetmeye çalışan Amerika’nın çok boyutlu bir çözümü benimsediği anlaşılmaktadır. Küresel kritik noktaları ve güzergahları işgal etmeyi; Rusya gibi emperyal devletlerle mücadelede ejderhanın kollarıyla değil ana gövdesini hedef almayı; Avrupa gibi Batılı müttefiklerini ağır ittifak şartlarına bağlamayı; Türkiye gibi tekil müttefiklerini daha ucuz maliyetlerle yanında tutmayı; bütün bu politikaları uygularken projelerinde lineer ama sonuçlarında doğrusal olmayan gelismeleri hesaba katmayı; vb. öncelediği anlaşılmaktadır.
Ve küresel stratejik savaşa yaklaşıldıkça da bütün küresel gelir ve finans kaynaklarını kendi hizmetinde ve inisiyatifinde tekelleştirmeyi hızlandırmış bulunmaktadır. Bunun kendince haklı bir gerekçesi de bulunmaktadır. Savaşta muharip birliklerin komuta birliğinden daha önemli husus savaşın kaynaklarının ve finansmanının yönetim birliğini sağlanmasıdır. Bir ülke için seferberlik söz konusu olduğu gibi topyekun müttefikler için de bir seferberlik planlaması, hazırlığı ve uygulaması söz konusudur.
Tarih boyunca büyük savaşlara dikkat edilirse asabiyesi kuvvetli kavimlerin hadari kavimlere saldırılarını, yoksunluk içindeki milletlerin zengin milletlere saldırılarını görürüz. Eşit güçlerin de ana maksadı zenginlik ve degerli kaynakların ele geçirmektir. Kartaca Roma, Roma ve Galya savaşları, Haçlı Seferleri, Müslüman Arap fetihleri, Osmanlı fetihleri, sömürgecilik yüzyıllarında Batı saldırganlığının amacı hazineler, zenginlikler ve doğal kaynaklardır.
Bugünün Avrupasına baktığımızda askeri yükümlülüklerini 2. Dünya Savaşından sonra adeta Amerikaya devretmiş, nüfusu yaşlanmış ve ciddi bir servet birikimi sağlamış uygun bir hedef olduğunu görürüz. Bu durumu Rusya ve Çin gibi rakip güçler için olduğu kadar hatta daha fazla Amerika için de geçerlidir.
Avrupa yeni küresel şekillenmede ciddi risklerle karşı karşıyadır. Sistemin ana unsurlarını riskler açısından değerlendirdiğimizde en zayıf halka Avrupa görünmektedir. Kültürel açıdan Avrupa kültürü artık yeni yükselen güçlerin karşısında eski özgüveninden yoksundur. Özellikle eski sömürgelerde bir Avrupa karşıtlığı yükselmektedir. Bu gelişmeler yüksek göçmen nüfusuna sahip ülkelerde iç birliğini olumsuz etkilemektedir. İç bütünlüğü açısından Avrupa yekpare değildir. Kuzey ve Güney farklıdır; ABD yanlısı yönetimler, Avrupa merkezciler, az da olsa Rusya yanlısı yönetimler Avrupayı birleşik ordu, üretim, politika ve ortak yaklaşımdan uzaklaştırmaktadır. Sermaye birikimi özellikle ABD'nin iştahını kabartmaktadır. Çin'in yükselmesinin ve Rusya ve periferisindeki kaynaklara erişiminin engellenmesi için Rusya'nın belli bir gücü koruması öngörülmektedir. Çin ise nihai stratejik hedef olduğundan son ana kadar saldırıya maruz kalmayacaktır. Jeopolitik açıdan Rusya'nın ve Çin'in derinliği vardır. Her iki ülkenin elinde Avrupa'daki toplam asker ve silahtan fazlası vardır. Depolarında tuttukları ve geliştirdikleri süpersonik ve hipersonik füzeler ABD'yi tedirgin edecek düzeydedir. Dolayısıyla Avrupalı güçler nihai aşamada ABD gücünün destekleyicisi olabilirler. Bunun hem ABD hem de Avrupa farkındadır. Bu nedenle, Trump'ın ofisindeki o son derece aşağılayıcı fotoğraf dünyaya servis edilmiştir. Trump'ın ilk döneminde Merkel'in masasına ellerini dayadığı, öfkeyle muhatabına baktığı önceki ikonik fotoğrafın geçerlilik süresi bitmiş görünmektedir. Nihai cümlemiz, Alaska üzerinden Avrupa'ya dondurucu Buzul Çağı inmiştir…
Avrupa'nın bu küresel platformda sıkışmış, yeni politika geliştiremeyen pozisyonunu değiştirmesi zor görünmektedir. Özellikle 1989'dan itibaren lehinde oluşan özgürlükçü iklimden yararlanarak Türkiye gibi o dönemde yükselen güçlerle yeni ittifaklar kurması, yarattığı refah payından kendi savunmasını güçlendirmeye bütçe ve imkan ayırması gerektiği halde tam tersini yaptığından treni kaçırmıştır. Son beşyüz yıllık hegemonyasının kendisinde yarattığı büyüklük ve üstünlük travmasını rehabilite edememektedir.
Japonya ile başlayan Uzak ve Güney Asya'daki elektronik ve dijital üretimin gelişmesini tepkisiz şekilde izlemiştir. ABD de özellikle ucuz ve masif üretimi tepkisiz izlemiş olsa da yüksek teknolojiyi tekelinde tutmuştur. Bu gelişmelerin birçoğunda geride kalan Rusya bildiği en iyi işi, yani silah üretimini yapmayı sürdürmüştür. Yüksek tahrip gücüne sahip füzeleri, nükleer silahları ile masada kalmaya devam edeceği görünmektedir.
Ukrayna için az yer ayırdığımızın farkındayım. Ama savaş bir anda Avrupa'ya dönmüş bulunmaktadır. Rahmetli Mahir Kaynak “ABD'nin Irak müdahalesi ve işgali için asıl mesele küresel güç mücadelesinde yapılmış bir hamledir. Irak bu operasyonun kod ismi olabilir” derdi. Ukrayna’nın da böyle olduğu görülmektedir. ABD açısından Ukrayna’nın bölünmesi, bir kısım toprağının Rusya’ya verilmesi ana Amerikan çıkarlarına zarar vermediği ölçüde önem taşımamaktadır. Aynı şekilde Doğu Avrupa'nın bir kısmını da Rusya nüfuzuna terk edebilir. Herşey artık büyük oyuncuların müzakeresine, büyük kazançların teminine bağlıdır, küçük güçlerin söz hakkı yoktur.
Avrupalı güçlerin bir uzantısına dönüşen Ukrayna’nın Rusya karşısında aşırı kayıplara maruz bırakılması, sadece Ukrayna’nın değil Avrupa'nın da kaybı olacaktır. Rusya’ya Dinyester’in ötesinde nüfuz alanı açılması Rusya'nın Avrupa'nın doğusunda hard power kullanması için cesaret verebilir. Trump'ın onur kırıcı davranışı ABD'nin böylesi bir inisiyatif hakkını verebileceğini düşündürmektedir. Böylesi bir duruma düşmemek için Avrupa'nın bir dönem gümrük tarifeleri ve NATO harcamaları ya da savaş tazminatları gibi farklı başlıklar altında ABD'ye haraç vermeye devam edeceği öngörülebilir. Küresel denklemden Avrupa'nın tamamen çıkmasının güç ve hegemonya dışında derin etkileri olacaktır. Henüz bu boşluğu dolduracak evrensel bir ilkeler, değerler dizgesi oluşmadığı gibi bu soyut dünyayı temsil ve tahakkuk ettirecek bir güç adayı bile bulunmamaktadır. Yunan bilim ve düşüncesini Helenizasyon Çağında yeşertecek İskender de mevcut değildir…
Halihazırda etkilerini hissetmeye başladığımız küresel ısınma, iklim krizi, kavimler göçü, kavimler çatışması gibi öngörülen sıradışı olaylar ve öngöremediğimiz daha farklı felaketlerin vuku bulması halinde küresel belirsizlikler cevapsızdır. Avrupa'ya inen buzul çağının daha büyük bir coğrafyayı kapsaması da olasıdır.
Mehmet Ali BAL / Haber7
Yorumlar9