Barış mekaniği savaş mekaniğine karşı

  • GİRİŞ13.10.2025 09:15
  • GÜNCELLEME13.10.2025 09:15

Savaşı mekaniği başlıklı yazımızda (Bir önceki yazımız) savaşın bir anda çıkmadığını, gerek devletler arası denge ve iklimin gerekse ana muharrik güçlerin (Süper güçlerin) aşama aşama savaş olgusunu hazırladığını; bu savaşa hazırlık aşamalarının somut, gözlemlenebilir ve ölçülebilir olduklarını yani bariz göstergelerinin olduğunu belirtmiştik.

Buna şunu da şimdi ilave edelim ki, “Savaşın şoven bir kahramanlık olduğu çağlar geride kaldı” sözünü söyleyen Eisenhower'dan bu yana çok daha fazla ilerleme olmuştur. Artık, yüksek teknoloji ile üretilen silahların kapasiteleri bilindiği için savaşların sonuçları da meçhul olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla salt hamaset ile milletlerini veya ordularını yöneten liderlerin sözlerinin ve yeteneklerinin gerçekliğini bilmek için savaşları beklemek gereği ortadan kalkmıştır. Yüksek teknolojiye dayalı savunma sanayii üretimi silahlar savaşın sonucunu tesadüf olmaktan çıkarmışlardır.

Gerek savaşın yapılandırılması gerekse baştan sona program dahilinde yürütülmesi anlamında kullandığımız savaşın mekaniği tabirinin eski Sovyet blokunda kullanılmış olması bizi şaşırtmasın, Atlantik ötesindeki bu tabirin karşılığı savaş prosedürleridir. Tıpkı bir üretim bandında olduğu gibi çok sayıdaki prosedürler birbirlerini tamamlayarak, motive ederek, bir bütün oluştururlar. Bu artık tesadüflerin değil rasyonalite ve matematiksel hesaplamaların geçerli olduğu bir alandır.

Her iki sistemde de tabirler, yaklaşımlar farklılık arz etse bile öz aynıdır. Sadece böylesi güç sistemlerinin kendilerine özgü katma değer ilaveleri görülebilir.

Savaşın Mekaniğini Bilmek Neye Yarar?

Bu soru tam da savaşın mekaniğini yazma sebebini göstermektedir. Savaşın, şiddetin, bir ülkeyi tahrip edebilecek tanımlı ve tanımsız diğer risklerin her aşamadaki gelişimini ve dar spesifik anlamda operasyonel mekaniğini çözümleyerek bazen bir karşı savaş mekaniği bazen de tercihan barış mekaniği geliştirmek, inşa ve icra etmek hedeflenmiştir.

Savaşın Mekaniğinin Yapı çözümü savaşların önlenmesine, savaşmadan zaferler kazanılmasına, hiçbiri yapılamaz ise rakibin savaştaki tahribatını azaltmaya yarayabilir. Peki savaş mekaniğinin yapı çözümü nasıl yapılır? Öncelikle savaş mekaniğinin ana göstergeleri titizlikle tespit edilir. Bu göstergelerin bazıları savaşın aktörlerinin kendileri ve tutumlarıdır; bazıları aktörlerin imkan nispetinde somutlaştırılan ilişkileri ve gerilimleridir; bazıları bir silahlanma programı olabilir bazıları yoğunlaşan istihbarat operasyonları bazıları artık belirgin bir şekilde savaşa götüren düşünülmüş bir söz olabilir.

Savaş mekaniğinin yapı çözümü şartlara göre ya karşı bir savaş mekaniği tasarımına ya da bir barış mekaniğinin tasarımına imkan verebilir. İster bir karşı savaş mekaniği isterse barış mekaniği inşa ederek başarıya ulaşmak için yapılacak ilk iş savaş mekaniğindeki bir halkanın tercihan mümkün olduğu ölçüde daha fazla halkanın nötralize edilmesi ve mekanik zincirden çıkartılmasıdır. Salt savaş olgusu içindeki bir tasfiyeye örnek vermek gerekirse 1. Dünya Savaşındaki Bulgar Cephesinin ve Bulgaristan’ın çökertilmesi tam bu maksadımızı karşılayacaktır. İttifak Devletlerinin birbirini de tamamlayan iki devleti Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki Via Militaris’in (askeri lojistik hattının) bize halkası olan Bulgaristan’ı zayıf halka olarak tespit eden Selanik’teki çokuluslu birliklerin komutanı Louis Franchet d’Esperey Bulgaristan’ın Makedonya Cephesini Vardar Taaruzuyla düşürerek Bulgaristan’ın savaş dışı kalmasına neden olmuştur. Eylül 1918’de imzalanan Selanik Ateşkesi aslında Bulgaristan’dan fazlasını İttifak Devletlerine kaybettirmiştir.

Bazen de böylesi bir halka savaş dışı diplomatik yöntemlerle nötralize edilir. Bismarck'ın 1870 Sedan Savaşından önce Fransa’yı yalnızlaştırması buna iyi bir örnek sayılabilir.

Savaş Mekaniğinin Yapı çözümü ve Barış Mekaniği İnşası

Ancak savaş mekaniğinin yapı çözümü ve entegre halkalarının tespiti titizlikle yapılmalı ve kesinlik ifade eden objektif ölçümlerle tanımlanmalıdır. Bu işlevin geleneksel usullerle yapıldığı geçmişteki örnekler bile bugüne ışık tutucudur. Timur’un Anadolu’ya tam yönelmeden önce Suriye’ye gelmesi ve Memluk Sultanını  yendikten sonra Şam’ı kanlı bir şekilde ele geçirmesi üzerine, Memluk Sultanı Timur’un niyetini tahkik etmesi için Mukaddime yazarı İbni Haldun'u bir heyetle Timur’a gönderir. İbni Haldun o dönem Mısır'da dört mezhebin baş kadısıdır. Timur'un karargahında bir ay kalan İbni Haldun bu süreçte gözlem yapar, Timur ve danışmanlarıyla ilmi sohbetlerde bulunur. Yakın coğrafyadaki devletlerle ilgili soruşturmalar yapar. Dönüşte Memluk Sultanına şöyle söyler: “Eğer Timur’un Mısır’a saldıracağını düşünüyorsan müsterih ol, O’nun Mısır’a saldırma niyeti yok. Üstelik Timur yaşlı ve ölümü yakın… Ama Osmanlı Devletine dikkat et. Zira nizam (Düzen) kuruyorlar”. İbni Haldun’un bu hükme varmak için hangi akli süreçler yaşadığını, hangi bilgileri ve bulguları kullandığını bilemiyoruz. Ancak, Timur gibi devasa orduyla ilerleyen hatta Şam gibi bir şehri de fetheden bir hükümdarın Mısır’a saldırmayacağını kesin bir dille ifade etmek kolay olmasa gerek.

Muhtemelen İbni Haldun gibi zeki bir ilim adamı ve diplomat ve siyasetçi Timur imparatorluğunun attığı adımları analiz etmiş olsa gerek. Dİğer yandan Timur’un ölümünün yakın olduğunu tespit etmesi de enteresandır. Zira Timur bu tespitten beş (5) yıl sonra ölecektir. Bu İbni Haldun’un ne derece de keskin bir gözlem gücü olduğunu göstermektedir. Diğer yandan, Sultan istemediği ve sormadığı halde Osmanoğulları ayrıntısı da dikkate şayandır. Zira 116 yıl sonra Mercidabık’ta iki devletin orduları karşı karşıya gelecek, Ridaniye ile de Memluk Devleti tarihten silinecektir. Bugünkü anlamda teknik formasyonları olmamakla birlikte geçmiş dönemlerdeki devlet adamı ve müsteşarlarının savaş mekaniği, siyasi yönelim analiz yöntemlerinin olduğunu görmekteyiz. Yavuz Sultan Selim’in de Safeviler konusunda olduğu gibi yükselen dinamik, kan bağına baskın gelen ve fetihçi inancını ve Ruslar ile ilgili olduğu gibi yüksek nüfus artışını (Oğlu Süleyman’a: “Moskova gavuruna dikkat et çünkü çok ürüyor”) bir savaş dinamiği olarak dikkate aldıklarını görmekteyiz. Bu iki durumun bir savaşı tetikleyeceğini daha doğrusu Osmanlı mülküne bu güçlerden bir risk doğacağını öngörmüştür. Savaş mekanizması ve güç odaklarının analizi konusunda daha sistematik davranan güçlerin olduğunu da biliyoruz.

Mesela Çin geleneksel olarak iyi yetişmiş diplomatlara (Elçilere) sahiptir. Savaş mekaniğinin yapı çözümü ve entegre halkalarının tespitinin artık günümüzde daha objektif, somut ve iyi ölçümlenmiş analiz yöntemleri vardır. Biz burada popüler bir yazı çerçevesinde bazı göstergelerine işaret etmekle yetineceğiz.

Büyük Güçlerin Siyasi Dönüşümleri

Herkesçe ABD hakkında bilinen bir tarihi izolasyonist dönem vardır. Bu dönemde ABD içine kapanmış, dış dünyadaki savaşlara ve gerilimlere kapısını kapatmış, sadece kendi iç meselelerini çözmeye ve iç üretimini arttırmaya ve kendi keşifler yüzyılını yaşamaya odaklanmıştır. Genel bir tarih vermek gerekirse 1792’de (George Washington) somut olarak başlayan bu politika Başkan Thomas Jefferson (1801) tarafından genişletilmiş (tüm uluslarla barış, ticaret ve dürüst dostluk, hiçbiriyle ittifak kurmamak ilkesi), nihayet Başkan James Monroe (1826) tarafından daha da somutlaştırılmıştır, nitekim bu politika Monroe doktrini olarak bilinmektedir.

Bu dönem bütünüyle Amerika’nın icatlar yüzyılıdır, dünyanın diğer milletlerinden farklılaştığı bir dönemdir. Amerika Avrupa devletleri ve diğer devletler arasındaki savaşlarda tarafsızlığını koruma ilkesini benimserken pasif devlet olarak anlaşılmamalıdır. Amerika bu dönem dış politikada aslında sivil, ticari ve hükümet dışı organizasyonlar marifetiyle altyapı da inşa etmektedir.

Örneğin Board Misyonerleri bu dönemde Anadolu’da ve yakın Osmanlı coğrafyasında okullaşma faaliyetlerini tamamlamışlardır. Amerika bu politikasına 1917 yılında bir süreliğine ara vermiştir. 1. Dünya Savaşına girme sürecindeki devlet propagandası günümüze kadar sürecek ABD propagandasının temelini oluşturacaktır (Uyan Amerika!
Medeniyet çağırıyor! Tüm erkekler, kadınlar ve çocuklar seni çağırıyor!). Bir süreliğine çünkü 1. Dünya Savaşından sonra yine içine dönecektir, ta ki Pearl Harbour Baskını sonrası 2. Dünya Savaşına girecektir. Bu “misyon ve kader” yakın tarihlerde özgürleştirme operasyonlarına dönüşmüştür. Kastımız ABD Tarihini irdelemek değil, savaş mekaniğinin göstergesi olarak değişen büyük politikaları tespit etmektir. Amerika masif üretimini güvenli dış pazarlara ihraç etmek, eriştiği güç zirvesinde eşdeğer bir siyasi konuma yükseltmek için doğal zirvesine erişmiştir. Halbuki o dönemin eski dünya güçleri bunu tam analiz etmekte yeterli araçlara ve kabiliyetlere sahip değillerdi.

Büyük devletlerin siyasi söylemlerinin değişmesinin arka planı olabileceğini düşünmek gerekir. Zira her değişen söylem bir büyük savaşı beraberinde getirebilir. Bu bağlamda, detaylara girmeden ifade edersek, geçenlerde bir Çin devlet sözcüsünün beyanı şayan-ı dikkattir. şöyle diyordu: “Çin’in politikası çok açıktır. Çin ilk ateş eden olmayacaktır. Ancak, sizin ikinci kez ateş etmenize asla izin vermeyecektir!” “Çin’i yok etmek isteyen yok edilecektir.” tehdidini ciddiyetle vurgulamaktadır.

“ABD’nin Çin’e karşı konvansiyonel veya nükleer

savaş açmasına yıkıcı acıları yaşamadan izin vermeyecektir” Bu savunmaya yönelikmiş gibi izlenim verilen meydan okuma görece yeni bir politik söylemdir (Gerçi Deng Xiaoping olsaydı bu meydan okumaya yanlış bulur, düzeltirdi). Dikkate alınmasında fayda vardır. Konuşma ilerledikçe Şanghay Zirvesinde geçit resminde sergilenen biri hidrojen bombası olmak üzere 60 +1 (Biri Hidrojen bombası) nükleer başlık içeren füze fırlatıcısını zikrettikten sonra, bugün dünyada hangi ülke hidrojen bombasına sahiptir diye sormuştur. Bu paragraf aslında Çin’in geçirdiği transformasyonu göstermektedir. Eğer Büyük güçler arasında bir savaş mekaniği çalışmaya başladıysa alt katmandaki güçlerin bundan kaçınma imkanları olmayabilir. Ancak, bu göstergeleri dikkatle analiz ederek savaşın hangi alanlarda ve hangi mahiyette cereyan edeceğini öngörerek uygun pozisyon alabilirler. Bu pozisyon alma tesadüfen ya da yanlış tercihlerle cephe hattına düşme riskini azaltacaktır. Bu konuda acınacak durumda olanlara gelince bu sınıfa ait devletler kendilerine biçilen rollerini kendi öz güçleri zannederek davranırlar. Bu rolleri bazen bir başka büyük güçten alırlar bazen diğerinden. Bu sınıftan devletler için bu gelgitler ve sarkaç diplomasisi ölümcül olabilir.

Somut İşaretler

Masif üretim için pazar arayışları ve kavgaları, karşılıklı kısıtlamalar, kritik madenlerin üzerindeki ticaret savaşları, küresel metropollerdeki finans kapitalin saldırgan tutumu, özellikle de alternatif bir finans akışı ve mübadele enstrümanlarının kullanıldığı merkezlerin oluşması açık bir savaş hazırlığına dönüşecek savaş mekaniğinin çalışmaya başlaması demektir. İlk yazımızda belirtilen savunma sanayinde üretim bantlarının hızlanması ve üretimin miktarı savaşın yakınlığı ve muhtemel büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Ordu birliklerinin, donanmaların, hava savunma sistemlerinin, taarruz füzelerinin, nükleer füze fırlatan stratejik denizaltıların hareketliliği ve yeni konumlanmaları artık hamlelerde nitelikli savaş araçlarının kullanıldığının işaretidir.

Bu somut göstergeleri saymamızın nedeni oluşan savaş dinamiğine karşı topyekun bir karşı barışa götürücü savaş dinamiği kurgulamak maksadı yanında her gösterge için bir tutum geliştirme maksadını taşımaktadır. Nitekim süper güçler küresel savaşı bölgesel cephelerde savaş dinamiği kurgusu ve süreçlerinde üstünlük sağlayacak şekilde yürütmektedirler. Mesela bu küresel savaşın eski dünyadaki iki cephesi Ukrayna ve Ortadoğu’dadır. ABD, İngiltere ve İsrail iki cephede de rakip güçlerin momentumunu kesecek tarzda bir dinamik kurgulamışlardır. Ukrayna fedası ile Rusya ve Kara Avrupa’sının rakip güçleri zayıflatılmıştır. Ortadoğu Cephesinde ise konvansiyonel savaş unsurları (İran, Suriye, Irak, vb) kadar küresel etkiye sahip hibrit savaş unsurları tasfiye edilmiştir. En son Gazze üzerinde sağlanan ateşkes küresel vicdanın anlamlı bir başarısı olmakla birlikte barış dinamiğinin inşa edilmesi uzak görünmektedir. Zira küresel vicdanın maddi bedeni, unsurları ve güçleri yoktur. Küresel vicdanın ne yazık ki devleti, ordusu, diplomasisi yoktur. Nitekim Ortadoğu bölgesinden ABD,

İngiltere ve İsrail’e rakip olabilecek büyük güçler (Rusya ve Çin) tamamen uzaklaştırılmıştır. Ortadoğu’nun küçük güçleri arasında kurulan ittifaklar operasyonel sonuç almak için hiç yeterli değildir. Aslında böyle bir amaca sahip olan da yoktur. İsrail açısından bakarsak karşı cephenin önemli halkaları tasfiye olmuştur. Bundan sonrasında ABD, İngiltere ve İsrail’in yeni savaş veya oyun planını göreceğiz.

Küresel cephelerden en son açılacak cephenin Asya Pasifik’te olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim yukarıda verdiğimiz Çin Devlet sözcüsünün açıklamalarını yaptığı yer Filipinler’dedir. Çin devlet aklı Pasifik’ten bir saldırı (Muhtemelen kendisine doğrudan değil, kendisini hedefleyen dolaylı bir saldırı) beklemektedir. Elbette ki diğer fay hatlarını unutmamak gerekir. Yeni ortaya çıkan Venezuela’ya yönelik Amerika saldırısı, Afganistan Pakistan arasındaki çatışmalar, Pakistan Hindistan Savaşı, tekrar etmesi öngörülen İsrail’in İran saldırısı, vb birçok çatışma bölgesinde risk yakın ve sıcaktır.

Türkiye olarak somut işaretler bağlamında saydığımız büyük politika ve hamlelerin, masif savaş üretiminin ve küresel askeri konuşlanmaların doğrudan kendilerine cevap olabilecek hamleler yapmak için yeterli güç ve cesamette olmadığı açıktır. Sadece rakiplerini doğru belirleme, kendisine karşı risk oluşturabilecek savaş dinamiği unsurlarının tasfiyesini destekleme, yeni ittifak duvarları ve etki yaratacak bir barış dinamiği inşa ve icra etme gibi konularda isabetli adımlar atması bu aşamada yararlı olacaktır. Mesela kendisi bizatihi tasfiye yapabilecek güçte olmasa bile birbirini tasfiye etmeye çalışan güçlerden birinin tam zaferine neden olacak bir karşı ortaklığa girmemesi gerekir. Keza, herhangi bir ittifak blokunun ittifaka mahkum ve muhtaç unsuru olamamaya çaba sarfetmelidir, aksine yaşadığımız olayların içinde sadece karşı cepheye karşı bizatihi kendi ittifakımız içinde güçlü olmaya ve güçlü konumlanmaya ihtiyacımız vardır. Ayrıca taraflardan herhangi birine aşırı yakınlık ve bağlılık pozisyonumuzu zayıflatabilir. Kısaca biz başka devlet veya gayri nizami yapıların politikalarına bağlı olmamalıyız; onlar bizim politikalarımıza bağlı olmalıdırlar.

Karşı savaş dinamiği veya barış dinamiği inşa politikalarının somut ve alt konuları olarak da tutumlarımızı gözden geçirmeliyiz.

Karşı Savaş Dinamiği veya Barış Dinamiği İnşası

Savaş dinamiğinin yapı çözümünde adım adım veya modüler şekilde çözümlemeler yapılır. Ana politikayı oluşturan unsurlar tanımlanır, somut bir şekilde belirlenir. Bu tanımlama ve tespitler yukarıda örneğini verdiğimiz büyük olayların, olguların ve yönelimlerin tespiti şeklinde de olabilir, daha küçük olguların tanımlanması şeklinde de olabilir. Bölümleyerek devam edersek analiz ve değerlendirmelerimizi bütünsellik içinde olguları net ve somut ifade edecek şekilde

devam edebiliriz. İlk başta devletlerin ana politika belgelerine bakılması gerekir diye düşünüyorum. Zira birinci sınıf devletlerin ana politikaları net ve uzun vadelidir ve kendi kamuoylarına açıktır. Zira bir hedef birliği, yoğunlaşma ve ilanın temini amaçlanmaktadır. Mesela 2010 sonrası yayınlanan İngiltere Ulusal Güvenlik Belgelerinde açık bir şekilde artık küresel politikalara ağırlık vereceğini, rekabetçi bir politika izleyeceğini, dünyanın farklı bölgelerine erişebilir savaş platformlarına ve silah sistemlerine sahip olacağını belirtmiştir. Amerikan belgelerine baktığımızda ise ulusal güvenlik belgelerinde içe dönük politikalar üzerinde durulmuş ise de özellikle dışa dönük Amerikan kurumlarında mesela ABD ordu komutanlıklarında müstakil hareket etmeyi, süratle karar almayı ve sivil alanlarda da inisiyatif almayı temin eden değişiklikler yapılmıştır.

Savaşın yaklaşmasının kritik belirginlik kazandığı dönemlerde bazı stratejik bölgelerde veya fay hatlarında göreve ikincil çatışmalar olacağı açıktır. Bu çatışmalar dolayısıyla büyük güçlerin küresel mevzilerini harp enstrümanlarıyla yüklemeye başlaması, bir nevi askeri cephe hatlarının şekil almaya başladığı görülebilir.

Savunma sanayindeki karşılıklı üretim ve rekabetin artmasını da bir tür savaşın çıkış nedeni saymıştık. Özellikle büyük rakiplerin silahlanma faaliyetlerine cevap olarak etkin silah üretiminin araştırılması ve yapılması artık konvansiyonel savaşın başladığını göstermektedir. Özellikle belirleyici savaş yapacak birinci sınıf devletlerin silah üretimi ardışık nitelik taşımaya başladıysa bu ciddi bir savaş göstergesidir.

Keza müttefiklerin ana plan çerçevesinde iç dizaynları, finans, lojistik ve silah sistemlerinin tek komuta altında birleştirilmesi daha önceki yazımızda da bahsettiğimiz ciddi bir göstergedir. Her savaş bir istihbarat sistemiyle desteklenir. Cephe hatları ve cephe gerilerine istihbarat faaliyetlerinin yoğunlaşmasına dikkat edilmelidir. Yalnız burada ortalama vatandaşın meraklarını gidermeye ve manüplasyon matuf karşı istihbarat çalışmalarının yarattığı konfordan kaçınmak elzemdir. Harp istihbaratı neredeyse gerçek zamanlı ve somut verileri olan bir istihbarattır. Harekata yönelik askeri istihbarattır. Burada şu duruma işaret edelim ki, günümüzde cephe kavramı transformasyona uğramıştır. Coğrafi cepheler gibi dijital dünyanın cepheleri, savaştan en fazla zarar görecek kritik tesislerin oluşturduğu kırılgan cepheler, vs söz konusudur. Günümüzde diplomasinin ve kamu diplomasisinin daha yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan üst düzey angajmanlardan korunma ayrı bir önem arz etmektedir.

Savaşın malzemesi dijital çağımızda bile insandır. İnsanı yönlendirmeye

yönelik her tür infiltrasyon faaliyeti bu dönemlerde daha da artmaktadır. İnfiltrasyon araçları diyebileceğimiz kültürel, dini, sembolik, vb ideolojik enstrümanların daha da belirgin şekilde sahaya sürüldüğüne tanık olunur. Günümüzde bu durumun biraz daha karmaşık hale geldiğini ifade edelim. Geleneksel anlamda dini ve milli enstrümanlar kitleleri savaşa teşvik için kullanılırken, günümüzde özellikle İslam karşı cephe içinde yani bizim cephemiz içinde karışıklıklara yol açacak şekilde rakip güçler tarafından kullanılmaktadır.

Savaş dinamiğini değerlendirirken kısa ve seçmeli örneklerini verdiğimiz yukarıdaki konularda ve benzeri diğer alanlarda kapsamlı değerlendirmeler mutlaka yapılmalıdır. Her değerlendirmeyi takiben bir karşı eylem (Karşı savaş dinamiği) ya da barışa yönelik (Barış dinamiği) inşacı bir eylem tasarlanmalıdır. Yukarıdaki örnekler üzerinden çözüm geliştirmeyi deneyelim.

Eğer büyük güçler arasında savaş kaçınılmaz ise (Stratejik siyaset belgeleri, askeri hazırlıklar, cephe gerisi hazırlıkları, vs paritelere göre) en başta savaşı kendi ülkemizden ve bölgemizden uzak tutmak politikası benimsenmelidir. Eğer bu aşama geçildiyse savaş dinamiğinde güçlü ve farklı bir üstünlük elde tutulmaya çalışılmalıdır. İttifakla birlikte savaşa girilmiş ise bağımsızlığı önce güçlü müttefik güçlere karşı korumak imkanları geliştirilmelidir. Özellikle stratejik kazanımlar üzerinde yoğunlaşmak elzemdir. Unutmayalım ki stratejik kazanımların önündeki en büyük engel rakiplerin saldırgan tutumları değildir; güç merkezimizin kritik noktalarındaki karar vericilerin kişisel ihtirasları, korkuları, kaygılarıdır. Özellikle güçlü devlet ile birliktelikte ancak bizim varlığımızla kaim olacak bir özel ve kritik işlevimiz olmalıdır, bu koz hiç ihmal edilmemelidir.

Eğer küresel fay bazı kritik bölgelerde savaşlar, çatışmalar başladıysa ülke olarak kendi içimizde ve bölgemizde yaratacağımız barış ekosistemi ve barış dinamiği son derece önemlidir. Barış savaş ortamında daha değerlidir. Sık vurgu yaptığımız gibi barış bölgelerinin entegrasyonuna yoğunlaşmalıyız. Ortadoğu’daki sorunların bir parçası yapılmaya doğru yönlendirildiğimiz bu dönemde bölgemizi ve bölgemizdeki bütün toplumların temel haklarını, özellikle can ve mal güvenliklerini, sosyal barışı korumaya yönelik bölgedeki bütün taraflarca kabul edilen bir vizyonumuz ve etkin fiili müdahalemiz olmalıdır. MS 5. ve 6. yüzyıllarda Anadolu’da Pers ve Sasaniler ile Helen ve Roma savaşlarında büyük tahribat yaşanmıştır. Bu ölümcül rekabet Sasaniler’in Müslüman orduları tarafından yenilmesi ve Bizans’ın (Roma) bölgeden uzaklaştırılmasından sonra Anadolu’nun ve Güneyinin bu kısmı, Müslümanlar tarafından fethedilerek, bir barış havzası olarak birleştirilmiştir. Bu birleşmeden devasa bir ticaret, üretim, kültür olgusu doğmuştur. Bu dönemin ayrıcalığını anlatan Jack Goody (Rönesanslar; Jack Goody; İş Bankası Yayınları) her alanda olduğu gibi kültür alanındaki Abbasi devrimini de bu birleşmeye ve ortak barış ve ticaret havzasının yaratılmasına bağlamaktadır.

Büyük güçlerin askeri gücü ve birikimi ile boy ölçüşmek imkanı olmayabilir tabiatıyla. Ancak, elimizde olan imkanlarla mutlaka ayrıcalıklı bir pozisyon yaratmalıyız. Bu kritik bir silah sistemi olur, savunma sanayii ile rekabet mümkün değilse beşeri gücün niteliğini artırarak da olur. Savaş hazırlıklarının yakın savaş tehlikesine işaret ettiği sanayii, üretim, lojistik ve sevk ile komutanın monopol haline getirildiği dönemlerde bağımsızlığımız ve kaynaklarımız tehlikeye düşebilir. İttifak sisteminde bağımsızlığımızı koruyacak bir kurumsal yapımız olmalıdır. Özellikle kritik varlıklarımızın korunmasına özel önem verilmelidir. (Daha 1. Dünya Savaşı başlarken Anadolu'da direnek noktaları, silah depoları, seferberlik teşkilatı hazırlanması teknik ve dar anlamda bir örnektir). Yine devamı bizimle kaim kritik savaş malzemesi üretimi, lojistik imkanımız ve komuta kabiliyetimiz bulunmalıdır.

Yoğunlaşan istihbarat faaliyetlerine karşı geliştirilecek dinamik üzerinde ayrıca düşünmek gerekmektedir. Prensip olarak bu alandaki istihbaratımız daha az görünür olmalı, ama örtülü alanda çok güçlü olmalıdır. Devlet güvenliği istihbaratı kurumlarının aşırı görünür olmaları zaaflarını derinleştirebilir. Ayrıca istihbarat ve diğer savaş kurumları (özellikle askeri kurumlar, dışişleri kurumları, devlet istişare organları, vb) ile dengeli daha farklı ifadesiyle birbirlerinin yerine ikame edilmedikleri bir senkronizasyon olmalıdır.Son olarak bağımsız olarak karşı savaş veya barış dinamiği geliştirirken devletimiz ve milletimizin üzerine tesis edildiği dini ve milli değerleri, kültürü ve aidiyetleri başka devletlerin müdahalesinden korumalıyız. Bunu korumanın en iyi yolu bu değerleri, kültürü ve aidiyetleri bütün bir milletimize dağıtmaktır. Yani bunları temsil ve himayede başta kendimizi, dar klikleri, kapalı grupları, vs ayrıcalıklı kılmamak, hele hele milletimizi ve başka müttefiklerimizi suçlayarak, dışlayarak bu değerlerin yeşereceği beşeri zemini tahrip etmemek elzemdir. Sonuçta diyebiliriz ki, savaş mekaniği veya barış mekaniği belirli bir zaman içinde oluşturulan, birbirini tamamlayan ve birbirini motive eden tahrik eden bir döngüler mekaniğidir. Bunlar matematiksel, fiziksel kurallara yakınlıkta bir kesinlik ve somutluk arz ederler. Anlık ve tesadüfi değişimlere ve tercihlere kapalıdırlar. Zira bu entegre ittifaklar, politikalar, manevralar zamanla ve eylem ve icra iradesiyle oluşurlar. Yoksa günlük ittifak değiştiremezsiniz. Bu hiç inandırıcı olmaz.

Rakiplerin pozisyonlarını analiz ve karşı yöntemler geliştirme özel bir formasyon gerektirir. Savaş mekaniği, savaş mekaniğinin yapıçözümü, barış mekaniği gibi sistemik yaklaşımlar gerektiren konular görece yeni konulardır. Bu yüzden, eğitimleri de şarttır. Bizim gibi misyon sahibi bir gücün (Türkiye) mutlaka kendini ve muhtemel rakiplerini bu analizler çerçevesinde test etmesinde yarar vardır….

Mehmet Ali BAL  / Haber7

Yorumlar4

  • Derbeder 2 saat önce Şikayet Et
    Dünyada yeni almanya yeni japonya yeni yunanistan yeni ingiltere yeni birazikya veya erhangi bir ülke başkanının yeni dediği bir yer varmı fakat Türkiye var hatta benimseyenlerle varmış bu newturkiyemi BM lerde üyeliği varmı sınırları bellimi milleti bellimi bir ara bu newturkiyeyide yazarsanız iyi olur TC ve türk milletide en azından sınırlarını ve bayrağında öğrenmiş olur
    Cevapla
  • Ohalde 4 saat önce Şikayet Et
    Filistinde, yemende irenda, libyada, ukraynada, pakistan afganistan, hindistanda. Donen savas mekanigi, ozunde bir abd cin savasinin Cephe hatlari diyebilir miyiz? Cin neden iran ve fikistinde hic ses cikarmadi?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Derviş Ali Ediz 4 saat önce Şikayet Et
    Çok güzel bir değerlendirme. Bizim bu coğrafyada Müslüman bir ülke olmamız eninde sonunda savaşa dahil olmamız demektir. Bu nedenle hızlı bir şekilde dışarının elinde olan ( başta milli eğitim vb.) her şey millileşmelidir. İslam sancağı elbette eninde sonunda içimizdeki yunanlılar karşıda olsa açılacaktır.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • ZEYNEL YILMAZ 4 saat önce Şikayet Et
    Çok güzel bir yazı kaleme almış böyle yazıları hep bekliyoruz
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat