Trump ateşkesi neyin ateşini kesti?

  • GİRİŞ03.11.2025 08:57
  • GÜNCELLEME03.11.2025 08:57

13 Ekim 2025 tarihinde ABD Başkanı D. Trump’ın inisiyatifiyle imzalanan “Trump Kalıcı Barış ve Refah Bildirgesinin” üzerinden neredeyse üç hafta geçti. Yine bu köşede yayınlanan yazımızda bu Bildirge üzerine ayrıntılı değerlendirmeler yapmıştık (Trump Bildirgesi Gazzeliler ve insanlığın barış açlığını doyuracak mı?/ 20.10.2025/ haber7.com). “

Bildirge üzerinde çok tartışılacak konu olmakla birlikte bu insansızlaştırma harekatına dur denilmesinin son derece önemli olduğuna” değinmiştik. Ancak Bildirgenin etkili ve olumlu sonuç doğurması için bazı öneriler sunmuş ve bazı hususlara da bilvesile vurgu yapmıştık.

Mesela uluslararası alanda toplumlar içinde oluşan vicdani tepkilerin devamının sağlanması, küresel vicdan ittifaklarının kurulması, bir nevi küresel İsrail’in zulümlerine karşı yükselen basıncın etkili yönetimine katkı sağlanması bunlardan biriydi. Diğeri ise Ateşeks Bildirgesinin olumlu sonuçlar doğurması için etkin ateşkes denetim mekanizmalarının kurulmasıydı. Nihayet bu Bildirgenin daha kalıcı olmasına ve daha etkili yeni uluslararası barış ve istikrar metinlerine dönüşmesine matuf uygulama tüzükleri, ortak eylem planları, vs hazırlanması gerekliliğine işaret etmiştik.

Ancak, geçen bu süre içinde ne yazık ki, bizim ve küresel vicdanın beklentisine uygun gelişmeler gözlemlenmemiştir. İsrail Hamas’ın ateşkes ihlali yaptığına dair alışıldık ve beklenen uydurma iddiaları ile Gazze’yi bombalamaya ve katliam yağmaya devam etmiştir. Trump ise şahsi başarısı olarak gördüğü Bildirgeyi imzalandıktan sonra tekrar İsrail yanlısı politika ve tutumlarına geri dönmüştür.

Trump Bildirgesinin Sonuçları

Bildirgenin etkilerini/ ve sonuçlarını imzacı aktörlerin (Baş aktör ABD ve güya destekleyici ikincil devletler Katar, Mısır, Türkiye ve bir de imza töreni seyircisi Batılı Devletler) niyetlerinden arındırarak serinkanlı bir şekilde değerlendirirsek bazı hoşumuza gitmeyecek sonuçlarıyla yüzleşebiliriz. Aradan belirli bir zaman geçtiği, bu zaman içinde gelişen olaylar dünyanın gözü önünde olduğu için olayları tüm objektifliği ve açıklığı ile görmek mümkün olacaktır (Bu sonuçları başta söylemiş olsaydık yorum olarak görülebilirdi. Halbuki aradan geçen zaman içinde dünyanın gözü önüne gerçekleşen olaylarla bu sonuçlar artık bilgi ve tespit mahiyetini kazanmışlardır.).

Bildirgenin (Anlaşmanın) Rıza Üretimi veya Boyun Eğdirme Yönü

Trump Bildirgesi açıktır ki, baştan sona bir Trump inisiyatifidir. Ana muharrik güç Trump’tır, Amerika’dır. Diğer imzacılar ise ya rızaları ile ya baskı ya da her bir aktör kendi iç meseleleri nedeniyle (Birçok devlet başkanı orada kendi iç kamuoyuna politik mesaj verme, Gazze için bir şeyler yapıyormuş görüntüsü verme, Trump tarafından dikkate alınan bir lidermiş izlenimi doğurma amacını taşımaktadırlar) zayıf pozisyonlarda bulunmaktadırlar. Tali (İkincil) etkileri bile yoktur. Zira mutlak ana muharrik gücün ardından gelen bir ikincil güç olamaz.

Bu haliyle Bildirge bütün taraf devletlerin ortak rızası ve iradesi ile imzalanmış bir metin olmadığı için rıza ve irade bakımından sakatlık içermektedir. Devletlerin ve iç kamu oylarının rıza ve iradelerinin sakat olduğu bir anlaşma ortak bir zorlama ve boyun eğdirme gücünden mahrumdur. Nitekim öyle de olmuştur. Halihazırda katliamlara devam eden İsrail’i durduracak bir irade görünmemektedir.

Bildirgenin Uluslararası İlişkiler ve Mücadeleler Açısından Değerlendirilmesi

Uluslararası ilişkiler ve mücadelelerde asırlık kazanımlarınızı olumsuz tekil eylemlerle kaydedebilirsiniz (Talihsiz bir konuşma, siyasi yönü iyi tasarlanmamış bir askeri harekat, kontrol edilemeyen nedenlerle büyük can kayıpları, yanlış politika tercihleri, sembolik bir hata, vb). Ancak, benzeri bir mevziyi tekil eylemlerle kazanmak mümkün değildir. Uluslararası ilişkilerde bir mevzi kazanmak için birden fazla sayıda eylem, takip, politik karar, etkili diplomatik iletişim faaliyeti, hatta iyi tasarlanmış askeri güç kullanımı ve nihayet bunlardan doğan kazanımların ortak rıza üretimi ile (anlaşmalar) teyidinin birlikte uyumla icra edilmesi gerekir. Bu çerçevede bizim ve ilgili devlet makamlarımızın anlaşmalar dahil olmak üzere kaydedilen gelişmeleri dikkatle takip etmeleri gerekir. İşte Gazze’ye ilişkin Trump Bildirgesinin etki ve sonuçlarını bu çerçevede de değerlendirmek istiyoruz.

Bu açıdan baktığımızda, Trump’ın mutlak inisiyatifi ve gücüyle hazırlanan ve imzalanan bu anlaşma zaten yukarıda zikrettiğimiz kazanımlar için yeterli değildir. Daha doğrusu bizim kazanımlarımız için yeterli değildir. Ancak, biz de diğer bölgesel ve küresel ikincil aktörler gibi bu Bildirge’nin araçsallaştırdığı unsurlarından biri olma tehlikesiyle karşı karşıya idik, elan bu risk gerçekleşmiştir. Yani Trump’ın mutlak oyun kurucu ve İsrail’in imtiyazlı faydalanan olduğu bu Bildirge’nin (anlaşmanın) doğan olumsuz sonuçlarını orada bulunan bütün devletler üstlenmiş görünmektedirler. 

Bildirgenin Küresel Etkileri Açısından Değerlendirilmesi

Bildirgenin imzalanması öncesi küresel metropollerde İsrail karşıtı toplumsal hareketler zirve yapmıştı. Özellikle şaşırtıcı biçimde Avrupalı toplumların ve bazı devletlerin tepkileri İsrail’i zorda bırakacak duruma gelmişti. Amerika'da bizatihi yahudi toplumu içindeki kamuoyu anketlerinde bile İsrail’in katliamlarına onay oranı radikal biçimde düşmüştü. Ancak, Bildirge’nin bazı Müslüman ülkelerin tanıklık ve garantörlüğü ile imzalanması bir yanılsama yaratmış, Trump ve İsrail zaman kazanmış, küresel gösteriler durma noktasına gelmiştir. İsrail’in tek taraflı ürettiği bahanelerle saldırı ve katliamlarını devam ettirdiği halde yeni bir küresel tepki dalgasının oluşması zaman alacaktır.

Diğer taraftan Trump Mısır, Katar ve Türkiye gibi devletlerin başkanlarını imza töreninde ayrıcalıklı bir statüde imzaya davet ederek birçok amacı gerçekleştirmiştir. Öncelikle bu devlet başkanlarını imza sahibi, diğer Batılı devlet başkanlarını da imza masasının arkasına yerleştirerek o ülkelerden gelecek tepkileri yumuşatmıştır. İkinci olarak, bu ülkelerin kamuoyları aynı şekilde tasfiye edilmişlerdir. Zira artık,İsrail karşıtı gösterilerin muhatabı sadece İsrail değildir, biraz da kendi devletleridir. Üçüncü olarak ise dünya kamuoyuna “Bakın bölgedeki Müslüman devletler Trump Bildirgesi ve planına ortaktırlar” mesajını vermiştir. Bu ne büyük bir yanılsama oyunudur! İşte bu durum ve yanılsama (yanıltma operasyonu diyebiliriz) küresel kamuoyunun İsrail’i hedefe koyarak onu tamamen yalnızlaştıran adeta “Ğarkad” ağacının arkasına sinecek derecede bir çaresizliğe götürecek olayların başlangıcını oluşturabilecek tepkilerin dozunu düşürmüş, mahiyetini değiştirmiştir. İsrail bu Trump şovu içinde gizlenme imkanı bulmuş, zaman kazanmıştır.

Tahmin edilebileceği üzere bu yazının kaleme alındığı zaman itibariyle İsrail’in iki yüzü aşkın ateşkes ihlali ve katliam saldırısına ABD’den ve bölge devletleri ve küresel kamuoyundan ciddi bir tepki gelmemiştir. Yukarıdaki çok yönlü plan sayesinde küresel vicdan tepkilerinin momentumu düşürülmüştür. Küresel kamuoyunun Bildiri öncesi basıncını yakalayabilmesi çok zor görülmektedir. 

Ateşkes İhlalleri

Ateşkes ihlalleri, ki bu riskin her daim hazır ve nazır oluşu apaçıktır, denetlenemez durumdadır. Zira etkili bir ateşkes izleme ve denetleme mekanizması öngörülmemiş ve tesis edilmemiştir. Görev tanımı belirsiz bir gücün tesisi ve kompozisyonu ise İsrail’in irade ve vetosuna bağlıdır. Baş saldırgan tarafın irade ve vetosuna bağlı bir ateşkes izleme ve denetleme mekanizması olabilir mi? Nitekim İsrail Türkiye’ye ait bir unsuru hangi görev tanımıyla olursa olsun bölgede istememektedir.

Bunun karşısında bir tutum almaya yönelik irade ve hazırlık gözlenlenmemektedir. Zaten İslam dünyasından böyle bir irade görmek mümkün değildir. “Trump Bildirgesine” giden süreçte sözde İsrail karşısında konumlandırılan Hamas’ın İsrail’in devlet terörü politikası ve ABD’nin daha geniş ölçekteki Ortadoğu politikası karşısında etkin ve kapsamlı bir politika geliştirmesini beklemek naif bir tutum olacaktır.Ne yazık ki, daha Filistinli gruplar arasında bile bir birlik yoktur. Keza Müslüman ülkeler ve bölgedeki Müslüman devletler arasında birlik olmadığı gibi ciddi bir rekabet de söz konusudur. Mesela Gazze’de, bırakalım ateşkes izleme denetleme misyonunu, görev tanımı öldürülen İsrailli rehineleri tespit etme olacak bir Türk misyonuna İsrail karşı çıkmaktadır. Her ne isim altında olursa olsun, Gazze’de Türk varlığını İsrail kesinlikle istememektedir. Bu konuda BAE, S. Arabistan, Mısır gibi bazı Müslüman devletler de Türkiye’nin bölgesel varlığına karşı çıkmaktadırlar. Tıpkı Sudan’da, Libya’da istemedikleri gibi Ortadoğu’da da istememektedirler.

Gazze’de Görev Gücü Olmanın Riskleri

İsrail reddettiği Müslüman devletlerin varlığı yanında bazı Müslüman devletlerin görev gücü göndermesini istemektedir. Ancak, burada da başka bir sorun vardır. Söz konusu bu ülkelerden bazıları (Mısır ve Ürdün gibi) Gazze’de bir görev gücü bulundurmak istememektedirler.

Analiz çerçevesini büyütürsek, İsrail’in Gazze üzerindeki yoğun şiddeti meseleyi bugün müdahale etmesi beklenen bölge Müslüman ülkeleri için adeta bir risk haline getirmiştir. En başta Mısır ve Ürdün olmak üzere bölge ülkeleri endişelidirler. Gazze’den sürgün edilecek nüfusun gideceği en yakın iki adres Mısır ve Ürdün’dür. Diğer yandan, İsrail’in Ürdün topraklarında da gözü olduğu bilinmektedir.

Suriye’deki iç savaştan ve sonraki gelişmelerden yararlanarak Suriye içine doğru stratejik bölgeleri işgal eden İsrail, bu bölgelerden çıkmayacağını ilan etmiş durumdadır. Dolayısıyla İsrail artık Gazze’den ve daha sonra içine girmeyi planladığı ülkelerden çıkmamak üzere bir işgal gerçekleştirecektir. İsrail’in bu tarz işgalleri üzerine daha önceki yazılarımızda detaylı açıklamalar vardı. Burada sadece bazı önemli yönlerini paylaşalım: İsrail bir toprağı sadece askeri gücüyle işgal etmemektedir. İşgal bölgelerinde devasa iş makineleri ile girmekte; mevcut ulaşım yollarını tahrip etmekte; şehirleri yıkmakta; ormanları tahrip etmekte; kendisi yepyeni bir coğrafya yaratmaktadır. Öyle bir yeni coğrafya ki, artık o bölgenin gerçek sakinleri kendi sokaklarını, mahallelerini, hatta doğal coğrafyalarını bile tanıyamaz hale gelmektedirler.

İsrail’in saldırganlığından ABD koruması altında olan Katar gibi ülkeler bile güvenlik kaygısı duymaktadırlar. Bölgedeki bütün devletlerin yöneticilerine “Cep telefonlarınızda İsrail’e ait bir parça var… Hizbullah'ın çağrı cihazları gibi tuzaklanmış ve manipüle edilmiş ekipmanları hayal edebileceğiniz tüm ülkelere yaydık” diyen Yossi Cohen (Eski Mossad şefi), Lübnan Hizbullahı ile Suriye ve Lübnan’daki İran Devrim Muhafızlarının nizami ve gayrı nizami unsurların cep telefonları ve çağrı cihazları sinyalleri kullanılarak miktarı küçük ama etkisi büyük patlayıcılar ile tasfiye(!) edilmesini hatırlatarak aslında bölgedeki devlet yöneticilerinde gizliden gizliye duyulan bir korkuyu tahrik etmekte ve hatırlatmaktadır.

İsrail’in Süper Destekçisi

Diğer yandan İsrail dünyada hiçbir gücün yararlanmadığı bir süper desteğe sahiptir. Gayrı meşru çocuğu olduğu Amerika tarafından her şart ve durumda desteklenmektedir. Nitekim şimdi de öyle olmuştur. İki yüzü aşkın saldırı ile ateşkesi ihlal eden İsrail'e yardım eli yine Atlantik ötesinden gelmektedir. Trump bu saldırılarla ilgili olarak İsrail’in Hamas’a saldırılarına cevaben meşru müdafaa yaptığını ileri sürmüştür. 

Halihazırda ABD’nin karşı çıktığı bir askeri operasyonun yapılabilmesi dünyada mümkün görünmemektedir. Özellikle Rusya ile gergin ilişkileri ve savaşa hazırlıksız durumundan dolayı Avrupalı devletlerin İsrail’e karşı etkin olmaları mümkün görülmemektedir. Keza bizim de bazı sorunlardan dolayı devlet olarak İsrail’i esas aldığı ana stratejisinden vazgeçmeye icbar etmemiz ihtimali yok gibidir.

Sadece dünya genelindeki spontane veya organize kitlesel gösterilerin İsrail’in pozisyonunu riske edeceği görülmüştür. Ancak, ABD ve İsrail küresel vicdanın temsilcisi toplumlarla değil, o toplumların içinde yaşadığı devletlerle temas kurarak bir karşı hamle yaptıkları görülmektedir. Trump Bildirgesinin imzalanmasına giden süreci biraz da böyle okumak yararlı olabilir. Şu halde sadece İsrail’i değil, ABD’yi ve İngiltere’yi icbar edecek politik, ekonomik ve sosyal çözümlerin araştırılmasında, konsolide edilmesinde yarar bulunmaktadır.

Bölgenin Resmine Bakalım 

Gazze’ye odaklanırken, Gazze ve özellikle de İsrail ile ilişkili bölgeyi de ihmal etmemek daha doğru olacaktır. Bölge derken kastettiğimiz Amerikalı uzmanların MENA’dır (Middle-East and North-Africa), yani Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi). İsrail ile ilişkili bölgenin resmini analiz etmek bölgenin herhangi bir merkezindeki İsrail ile ilişkili herhangi bir stratejiyi, sorunu, çatışmayı vb analiz etmek için elzemdir.

İsrail’in yerel stratejisi çevresini tedrici ve mütemadi olarak genişletmek, stratejik savunma hatlarını tahkim etmektir. Bölgesel stratejisi ise elan İsrail’e rakip olan devletleri bölmek, parçalara ayırmak; gelecekte rakip olabilecek devletleri baskı altında tutmak ve gelecekte bölünme potansiyelini destekleme ve hazırlama; dost bölge devletleriyle bağımlılık oluşturacak ilişkiler tesis etmektir. Bu çerçevede; İsrail süper hamisi Amerika ile politikalarını uzlaştırarak bazı bölge güçlerini tasfiye etmiştir ya da tasfiyesine giden yolu açmıştır. Saddam’ın Baas Irak’ı, Hafız’ın Baas Suriye’si; Humeyni İran’ı bu kategoriye örnek verilebilir. Bunlardan ilk ikisi de iç ve dış savaşlarla yıpratılmış ve bölünmüştür. Her üçüne de İsrail nokta hava harekatları düzenlemiştir. Bugün Suriye’de işgal ile sonuçlanan kara harekatı da düzenlemiştir. İran ise henüz bölünmemiştir. Ancak aşırı yıpratılmıştır. İsrail’in hava saldırganlığına ve nokta suikastlara maruz kalmıştır.

Mısır ise farklı bir kategoridedir. Mısır ile geçmişte ciddi konvansiyonel savaş yürütmüştür. Bugün ise şartlara uyum sağlayarak, Etiyopya tarafından Nil’in en büyük kolu üzerine yapılan baraj ile bir baskı kurmuştur diyebiliriz. Bu barajı bir Türk şirketinin yapmış olduğunu da belirtelim. Mısır’a karşı diğer bir baskı unsuru ise Filistin, Gazze üzerinde aşırı basınç uyguladığında Mısır’ın doğal göç destinasyonu olmasıdır. Ancak bunun dışında Doğu Akdeniz baseninde doğal gaz yataklarının ortak işletilmesi, doğalgaz üzerinden kurulan ticari ilişkiler ile Mısır ile devamlılığı olan ilişkiler gerçekleştirmektedir.

İsrail’in diğer bir azılı düşmanı Sudan ise zaten 2011 yılında Güney Sudan’ın bağımsızlık ilanıyla ikiye bölünmüştür. Petrol bölgeleri de Güney Sudan

tarafında kalmıştır. Güney Sudan bürokrasi ve uzman kadrolarının büyük çoğunluğu sistematik olarak İsrail üniversitelerinde eğitim görmüşlerdir. Ancak, Sudan bu bölünme ile risklerden arınmış değildir. Halen Sudan’da ikili bir askeri yapı ve çatışmalar devam etmektedir. Ülke Libya’nın doğusu, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Etiyopya, Eritre, Güney Sudan üzerinden bazı kriz bölgeleriyle ve buraların bazılarında etkin olan Rusya ve Çin gibi devletlerin aracıları veya paramiliter güçleriyle temas halindedir, ilişkilidir. Yine bu bölgesel devletler üzerinden büyük ve orta ölçekli güçler Sudan’daki halen süren çatışmalara aktif katılım ve destek sağlamaktadırlar. Ülkenin Darfur Bölgesi yıllardır kanayan bir yaradır. Petrol rezervlerini kaybetmiştir, ancak şimdi de altın rezervleri ile dikkati çekmektedir. İsrail bir taraftan İbrahim Anlaşmaları ile Ortadoğu'daki Arap ülkelerini kendisi için zararsız hale getirmeye çalışmaktadır. Diğer yandan ise Fas, Türkiye ve Güney Sudan gibi ülkeler ile çok yönlü ilişkiler geliştirmeye çalışmaktadır.

İsrail’in yakın vadedeki en büyük stratejik hedefi, topraklarını alabildiğine genişletmektir. İsrail bu dış çeperde ittifaklar ile ve Amerika’nın desteği ile güçlendikçe çekirdek toprak sahasını genişletecektir. Bugün avuç içi kadar bir bölge için savaş vermek birçok insana garip gelebilir. İsrail’in oluşumu zaten gariptir, haksızdır, vahşicedir. İngiliz manda döneminde artan Yahudi göçünün arsa arsa genişleyerek Filistin’e yerleştirilmesi, 1948’de insanları evlerinden çıkartarak yerlerine yahudi yerleşimcilerin iskanı, o zamandan bugüne yahudi yerleşimci yayılmasının artarak devam etmesi İsrail’e özgü bir durumdur. Bölgenin çelik çekirdek sahasını sürekli genişletme, uzak çeperini ise bölme veya zayıflatma ana stratejidir.

İsrail gelecekte kendine risk oluşturacak bölge devletlerini özgün şartlarını kullanarak baskı altında tutmaktadır. Türkiye ve Suudi Arabistan gibi devletlerin bazı sınır komşularıyla olan sorunları, bazı sınır komşularındaki benzer nüfus yığılması, zaman içerisinde bu nüfusun ana strateji doğrultusunda tahriki ve tanzimi dikkatle incelenmelidir. 

Nihayet İsrail uzak bölgeden sağlam müttefikler bulmaya ve ilişkiler geliştirmeye yönelik tamamlayıcı bir strateji uygulamaktadır. Geçmişte Etiyopya’dan Falaşaların, Fas’tan Mizrahilerin getirilmesinin sadece İsrail’in nüfus probleminin çözümü için olmadığını düşünüyoruz. Bu tamamlayıcı stratejinin en büyük kazanımı Azerbaycan olarak ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan İsrail için yüzyılın çok yönlü faydalar sağlayacak müttefik keşfi olmuştur. Bunun ne anlama geldiğini zaman geçtikçe daha iyi anlayacağız. Dilerim geç kalmış olmayız.

Küresel Resme Bakmak

Bu konu çokça işlendiği için kısa ve öz olarak değinip geçeceğiz. İsrail’i yaratan ana yapı ABD gibi yükselen yeni kuşak imparatorlukların merkezlerinde, seçkin üniversitelerinde, küresel bilgi merkezlerinde (Basın, medya, TT’lar, vs), inovasyon kapasitesi en yüksek küresel şirketlerde, dolayısıyla ABD siyasetinde önemli yer tutmaktadır. Adeta doğal bir stratejik yönelim olarak ana yapı bu noktalara akmaktadır. Büyük gösterilerin olduğu Avrupa merkezlerinde de benzeri bir yapılanmaya sahiptir.

Bunun da ötesinde Çin gibi yükselen Asya güçleri içinde de yer tutmaya başladıklarını 1990’lı yıllardan itibaren izlemekteyiz. Eğer İsrail daha doğrusu bağnaz siyonizm karşıtı güç odakları temel bir iletişim stratejisi ve güç kazanma projesi yaratamazlar ise bu küresel siyonist etkisi altındaki ağın karşımıza başka bir yeni, kabul edilebilir ve haklı görülebilir bir hüviyetle çıkacağını düşünüyoruz.

Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?

Nikolay Çernişevski’den mülhem “Nasıl yapmalı?” ve “Ne yapmalı?” sorularına cevaplar arayalım. Aslında basit bir kolaylığımız var: Bugüne kadar yaptıklarımızın tersini yapmak! Zira bugüne kadar yapılanlar hep İsrail için olumlu etkiler yarattı.Merkezden çevreye mücadelenin örneklerini veren Edward Said gibi entelektüeller, N. Chomsky gibi muhalifler alışılanın dışında bir şeyler yapmaya çalışan nadir örnekler. Her iki vicdanlı aydın da Filistin meselesine bakarken küresel merkezlerdeki akıl merkezlerinde mücadeleyi ön plana çıkarmışlardı. Ancak bugün bu isimlerin yaptıklarını daha büyük ölçekte yapacak kurumlara ihtiyaç vardır. Ve bu kurumları yaşatacak, himaye sağlayacak devletlere… Küresel siyonizmle mutlaka hesaplaşma düşüncesi geliştirilmelidir. Ancak bu hesaplaşmada en önemli usul bizatihi buna rakip olacak alternatif bir evrensel yaşam biçimi yaratılmalıdır. Bu evrensel yaşam ve düşünce biçimi küresel aydınlara, toplumlara teklif edilebilir bir kıymette olmalıdır. Küresel biçimlenmeyi sağlayan üniversite ve diğer bilgi enstitülerini geliştirmeliyiz. Unutmayalım İsrail meselesini küresel planda ve zihinsel olarak çözemezsek Filistin’de ve Gazze’de de çözemeyiz. Buna giden yolda ise ilk önce kendi dünyamızı objektif ve doğru bir şekilde inşa etmektir.

Devletler arası ilişkilerin bir parçası olarak yapılacaklar ise tıpkı bilim ve düşünce alanındakiler gibi uzun vadeli çalışmalardır. Uluslararası ilişkilerde yaşama zemini oluşturma, adım adım mevziler kazanma ve bu mevzileri hiç kaybetmeme, açık veya gizli İsrail etkisindeki dünyanın dışında tercih edilebilir bir dünya kurma esas olmalıdır.

Politik sahanın pratik eylemlerine gelince fiziksel veya sözleşmeye dayalı bütün kazanımları ısrarla sonuna kadar takip etmeliyiz. İsrail ve küresel merkezleriyle mücadelede çok boyutlu düşünmeliyiz. Mesela son Bildirge imzalanmasında maruz kaldığımız gibi araçsallaştırılmaktan kaçınmalıyız. Devletimizin zihinsel enstrümanlarını geliştirmeli, mevcut müktesebatı zenginleştirip bir nitelikli kadro formasyonuna dönüştürmeliyiz.

Bilahare bu ana havuzdan devlet ve milletin ihtiyaç duyduğu uygulayıcı kadrolarını temin etmeliyiz. Daha önce ifade ettiğim gibi İsrail’in merkezleri başta olmak üzere bütün küresel merkezlerde gerçek anlamda stratejik ve taktik operasyon yapabilecek donanıma sahip siyasetçi, diplomat, iş adamı, bilim insanı, istihbarat ve espiyonaj görevlisi, askeri uzman, vb kadrolara sahip olmalıyız.

Olmalıyız ki gülünç işler yapmaktan, ucuz espiyonaj kurguları çıkararak gülünç duruma düşmekten kaçınalım. 

Savunma sanayiinde rekabetçi üretim ve buna temel teşkil edecek özgür ve güçlü bilimsel altyapımızın oluşturulması, üniversitelerimizin bilimsel performansının artırılması, sıradışı gençlerimizin yetiştirilmesi, yetişenlerin somut üretime katılımlarının sağlanması, üretim sahasında başarı kazananların ise yurtdışına gitmemeleri için ihtimal gösterilmesi konusunda çok konuşulduğu için özet geçiyorum.Bir mücadele tekniği olarak ise gerçekleşmesi mümkün olmayan, radikal söylemlere itibar etmekten vazgeçmemiz gerektiği açıktır. Kim ki gerçekleşmesi mümkün olmayan vaat ve hamaset ile konuşuyorsa o haindir demiştik. Bunu önemli bir turnusol kağıdı olduğunu anlıyoruz tecrübelerimizin ışığında.

Gerçekçi, samimi, somut mücadele sonuç almaya yönelik uzun vadeli, ölçeklendirilmiş, hangi aşamada hangi sonuçların alınacağı belirlenmiş, alınan sonuçların, kazanımların ise özenle korunduğu bir mücadeledir. Samimi mücadele milletimizi eksilterek değil, çoğaltarak yapılan mücadeledir. Bu tür mücadelelerin hassasiyet içermesinden dolayı, sıradışı operasyonları icra edebilecek özel ve özgün insanların kazanılması, eğitilmesi, liyakat kazanması prensiplerine saygı gösteren kurumlar, devletler başarılı olabilecektir şüphesiz.

Ancak bütün bu sıraladığımız hususlar bugüne kadar yaptıklarımızla ve tutumlarımızla gerçekleşecek işler değildir. Adeta bizim de bir nevi kendi rönesansımızı yaşamamız elzemdir. 

Mehmet Ali BAL

Yorumlar4

  • KONYALI 11 saat önce Şikayet Et
    Her kelimesini altına imzamı atarım Hissiyatımıza tercüman olan bir yazı kaleme almışsız.Teşekkkürler
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Var 14 saat önce Şikayet Et
    Anlaşma falan yok hepsi göz boyama
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Emre 14 saat önce Şikayet Et
    Duygu ve düşüncülerimize tercüman olmuş, zihnimizi kurcalayan bazı sorulara da cevap vermiş, bilgilendirici, muhteşem bir yazı... Teşekkürler.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • TÜRKİYEM 15 saat önce Şikayet Et
    Çalışmak çalışmak çalışmak.... başka yol yok...
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat