Bitlisli Said ve Türkiye Asbaşkanı

  • GİRİŞ05.10.2009 16:30
  • GÜNCELLEME05.10.2009 16:30

Cumartesi günü, Başbakanın Ak Parti Genel Başkanı sıfatıyla partisinin 3. Olağan Kongresinde yaptığı  konuşmayı izlerken, içimde bir kırılma hissettim.  

Sonra anladım ki ben yalnız değilim. Bir çok insanın dikkatini çekmiş. O cümle şuydu:  

“Görüşlerini kabul edersiniz etmezsiniz ama Ahmed-i Hani'siz, Bitlisli Said Nursi'siz bir Türkiye'nin maneviyatı noksan kalır." 

Diğer hiçbir ismin başına bir ‘çekince’ getirilmemesine rağmen, Said Nursi için böyle bir çekince konması, onun adının ‘seversiniz sevmezsiniz…” gibi bir ifadenin ardından anılması bana önce ‘kadirbilmezlik’ gibi geldi baştan. 

“Eyvah”, dedim, “bu cümle birçok insani incitir” 

Ben incinmiştim çünkü. Sonra düşündüm, teenniyle. Aklıma geldi ki, orada sayılan diğer isimlerin hiç biri, ‘rejim düşmanı’(!) sıfatın haiz değil. Oysa Bediuzzaman, ta bidayetinden itibaren, rejimin en önde gelenleri tarafından ‘gerçek hasım’ bilinmiş! 

O ‘meşru’ bir meşrutiyet savunucusu, cumhuriyet sevdalısıhakiki demokrat’ olduğu, ikinci hayat devresinde ‘şeytandan Allaha sığınırcasına’ siyasetten uzak durduğu halde ‘rejimin sahipleri’ tarafından sürekli ‘gerici’ bir ‘rejim düşmanı’ diye lanse edilmiştir. En çok ondan korkmuşlar, en çok onu rasat etmişler, en çok ondan endişe duymuşlar ki, o bizim dünyamıza ilişirse bize zarar verir diye… 

Hatırlayın, İsmet İnönü, Demirel karşısında mağlup olduğunda “Beni Nurcular yıktı” demişti. 

Evet, Bediuzzaman, maalesef bu rejim açısından ‘Dersu Uzala’nın kaplanı’ gibiydi. Sonunda Dersu’yu o korktuğu kaplan öldürmedi tabii ama ondan korunayım diye elinden düşürmediği silahını elinden almak için birileri onu öldürdü...  

Bediuzzaman bir siyasetçi değildi. Rejime de ilişmedi. Ama sevmedi de. Kendisini Kuran hizmetine adamıştı. Açtığı maneviyat çığırı, başlattığı iman hareketi, halkın arasında, kanunlar ve dayatmalarla ayakta tutulmak istenen bir takım ilkelerden daha çok taraftar bulduğu için onu sevmiyorlardı. Onu, Kemalist rejimin alternatifi veya karşıtı diye yaftaladılar yıllarca... Onun adını anmak, onun taraftarı olmak vatandaşlık haklarından bile mahrum olmak için yeterdi…. 

Şimdi ise bir siyasetçi çıkıp onun ismini anıyordu. Hem de Atatürk posterlerinin önünde… Bu ne müthiş bir açılım… 

Birileri de kızıyor ki neden ‘sevseniz de sevmeseniz de…’ gibi bir ifade kullandı diye… Elbette karşı tarafın da hassasiyetini dikkate almak gerekiyordu. 

Ben önce kendi nefsimi yatıştırdım. Sonra “Bravo başbakana, gerçek bir açılım yapıyor” dedim kendi kendime. “Tehevvüre kapılmıyor. Her kesimin nabzını tutuyor, biliyor, incitmemeye çalışıyor” dedim. Siz de öyle düşünün ve başbakanımıza haksızlık yapmayın… 

Böyle zamanlarda, hissiyatla hareket edilmez. Çünkü oturmuş, kemikleşmiş yargıları bir çırpıda değiştirmek mümkün değildir. Dolayısıyla, laikçi Kemalistlerin ‘Said Nursi’ isminden rahatsızlanmaları makul olmasa da kabul edilebilir bir şeydir. İşte başbakan bu hassasiyeti sergilemiştir.  

Mesela Kemalistlere “Öcalan mı, Nursi mi?” –bu iki ismi bir arada anmak istemezdim- diye bir teklifte bulunsanız, sanırım çoğu, Bediuzzaman’ın fikirlerinin sakin ortamında yaşamaktansa, terörle birlikte yaşamayı tercih ederler. Çünkü APO’nun felsefesi ile Kemalistlerin felsefesi aynıdır. Nitekim laiklik söz konusu olduğunda bir ve beraber hareket etmekte beis görmediler. 

Dolayısıyla, Başbakan, -benzetmede hata olmasın- Apo’nun isminin önüne Sayın kelimesini getirseydi, Said Nursi’nin adının önüne çekince koyarak onu anmasından daha büyük bir açılım yapmazdı Kemalistler açısından. Belki bu kadar rejim elden gidiyor telaşına da kapılmazlardı… 

İki gündür değişik telefonlar alıyorum. İnsanlar tepkilerini, gücenmişliklerini dile getiriyorlar…  ‘Üstadımız, bu ön takılarla anılmayı hak etmiyor’ diyorlar ama unutuyorlar ki, bu 80 yıllık bir kavganın restore edilmesi hareketidir. Çünkü Kemalist ve Türkçü sitelerde de, ‘Başbakan, onun adını nasıl anar’ diye yaygara koparıyorlar… 

Kabul etmeliyiz ki ‘Said’ kelimesi yıllarca, bu rejimin ‘anti partikül’ü sanılmıştır. Şimdi Ak Parti hükümeti, geçmiş yaraları kapatırken, neden yeni yaralanmalara yol açsındı ki? 

Eski komünist’lerin, ‘vatan hainleri’nin, ‘Kürtçülerin’, ‘devrimcilerin’, gönlü alınırken, neden yeni mağdurlar yaratılsın ki. Elbette Kemalistlerin de gönlünü kırmamak gerekirdi! Dolayısıyla böyle ihtiyatlı olmak gerekirdi… 

Dolayısıyla Başbakan’a haksızlık  etmeyelim. Laik bir hukuk devletinin başbakanı gibi davrandı ve konuştu. Eski bazı siyasetçilerin yaptığı gibi cami kürsüsünde vaaz eden vaiz gibi davranmadı. Veya cemaatin lideri gibi… Kendini kaptırıp, Menderes gibi “Siz hilafeti bile getirirsiniz’ mi deseydi. Asıl o zaman yanlış yapmış olurdu. 

* * *

Kazanan O Oldu… 

Bediuzzaman bir siyasetçi değil. Bir iman eri, bir Hak dostu... Dünyanın tantanasına, hubb-u cahına, siyasetine, nimetine değer verseydi, onu da elde ederdi. Onun davası, imandı. “Şu milletin imanını selamette görsem, cehennem ateşleri içinde yanmaya razıyım’ diyordu. 

Eşref Edip’e verdiği mülakatta adeta şöyle feryat ediyordu:  

“…… Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!  

Beni, nefsini kurtarmayı düşünen kendini düşünen bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını  kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti.  

Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan (görüşme, konuşma) men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.” 

“İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi de dünyamı da feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum…..  Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 571)

Mehmet Ali BULUT / Haber 7
mabulut@gmail.com

Yorumlar24

  • AV.ESMERAY 14 yıl önce Şikayet Et
    ^İNŞALLAH ASYA MEDENİYETİ TEKRAR BU TOPRAKLARDAN YÜKSELECEKTİR^ BUYURUYOR ÜSTAD... bizim çocuklarımız o günleri görecek inşallah... Bu toprağın ahlaki ve medeni mayası, nüvelerinin kaldığı yerlerden tekrar dirilecek..
    Cevapla
  • ali sönmez 14 yıl önce Şikayet Et
    en erken saçılım ve bir sözün seremcanın anlattıkları.... bazıları şunu söyleyebilir...ne var canım bir sözde bir kaç ekleme eksilme yapılmış ne olmuş yani....ama bu şunun göstergesidir ki bazıları bir iki kelime değişikliğiyle üstadı kendi adlarına ölme hazır hale getirmişler. ve daha vahimi 60 darbesinden sonra en erken türkçü açılımı bu sözlerle yapmışlar...cemiyyetin,yalnız yirmi milyon türk cemiyetinin değil yüzlerce milyon islam cemiyyetinin imanı namına bir said değil bin said feda olsun...sözünü 25 milyon türk cemiyeti adına kurban etmek en erken saçılım..
    Cevapla
  • ali sönmez 14 yıl önce Şikayet Et
    kabul edeilemecek olan üstadın sözleri değil..üstat namına üstada rağmen revize edilmiş olan sözlerdir.. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. ..........tövbe...üstat bunu dememiştir...ve mehmet ali bey..başka bir yazınızda da bu hatayı yaptınız. demek isteyerek ve bilerek bu hatayı yapıyorsnuz....yalnız yirmi milyon türk cemiyetinin değil yüzlerce milyon islam cemiyyetinin imanı namına bir said değil bin said feda olsun. böyle olcaktı...ama ağibilerimiz üstat zamanında 20 milyon olan türkiye nufusunu revize ederken 25 milyon deyip sözüde revize etmişler
    Cevapla
  • serdar ural 14 yıl önce Şikayet Et
    KEMALIST REJIM,IN ALTERNATIFI. Evet Bediüzzaman Kemalist rejimin alternatifi idi.sanki alternatifi idi degil sayin hocam.Cünkü O hilafet dedi Onlar kaldirdi.O Kuran dedi Onlar yasakladi.O namaz dedi Onlar yasakladi.O kabe dedi Onlar cankaya dedi O Allah dedi Onlar bizim sistemimizde gökten indigi söylenen köhnemis dogmalara yer yok dediler.Alternatif daha nasil olur onu anlamadim
    Cevapla
  • vefa alparslan 14 yıl önce Şikayet Et
    üstadı anlasalardı.... üstadı anlasalardı bu kadar kürt ve türk vatandaşlarımızın da hayatı viran olmazdı çünkü üstad gerçek demokrasi ve hürriyeti savundu cumhuriyet dayatmalarını kabul etmedi.o bu ülkede kürt ve türk kendini ifade fıtratı insanisini layıkiyle yaşasın istedi dil ve her türlü insan onuruna yakışan aidiyetlerini serbestçe yaşasın dedi o yüzdende kendiside said i kürdi dedi .bunu dahi anlamayan biakıllar vardır
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat