Tayyar'ın düşüşü, Ağca'nın yükselişi
- GİRİŞ20.01.2010 12:07
- GÜNCELLEME20.01.2010 12:07
Bazen gündelik yazmadığıma üzülürüm. Birçok meseleyi ıskalamış olmaktan dolayı
Bazen de bunun bir nimet olduğunu düşünürüm; çünkü Türkiye’nin gündemi, -sürekli meşgul olduğunuz takdirde- zihni hezeyanlaştırıyor.
Bugünlerde birinci şık hakim! Gündelik yazamadığım için bazı meseleleri ıskaladığımı düşünüyorum. Bunlardan biri yürekli ve dürüst bir gazeteci olan sevgili hemşerim Şamil Tayyar’ın Taraf’ta çıkan röportajı, biri Ağca’nın kahramanlaştırılması, diğeri ise Haiti depremi
Bugün geç de olsa şu üç başlık altında birkaç kelam etmek istiyorum
ŞAMİL TAYYAR’IN KARAMSARLIĞI
Şamil Tayyar Neşe Düzel’in de belirttiği gibi, en azından AK Parti’nin ikinci iktidarı döneminde -özellikle de Ergenekon örgütünün deşifre edilmesi konusunda- yıldızı parlayan, öne çıkan, Ankara’nın ve Ankara’daki ilişkilerin arka yüzünü aktaran bir gazeteci yazar oldu. Bu yönüyle de adeta bu dönemin kahramanı, hükümetin anti demokratik yapılanmalarla mücadelesinin sembolü oldu.
Mücadelesi, her ne kadar demokrasi/sivil siyaset adına da olsa, hükümetin bir alan savunması gibi algılandı
O da bundan rahatsız olmadı. Çünkü bu konum, onun, kıymetli bilgilerle desteklenmesine ve gizli bilgilere ulaşmasına yardımcı oluyordu
Böyle durumlarda insanların önüne bir fatura çıkarılır zaman içinde. Şimdi sevgili hemşehrime bu fatura ödetiliyor. Ve tuhaftır ki, kendisini koruyup kollayacağını umduğu hükümet de bu durumu ancak seyredebiliyor
Bu psikolojiye düşmüş bir insanın yaklaşımlarının karamsar olması normaldir. Ve hakkı da vardır ki karamsar tablolar çizsin. Nitekim Neşe Düzel’e verdiği mülakatta Tayyar, Türkiye için son derece moral bozucu, karamsar ve yıkıcı bir manzara tanımladı
Esasında, karamsarlık, insan doğasının en rahat üretebildiği değerdir. Malum, insan da toprak gibidir. Topraktan, istediğiniz ürünü almak istiyorsanız, ona kasd-ı mahsus ile yönelmeli ve onu hazırlamalısınız ki, o ürünü alabilesiniz. Aksi takdirde toprak kendi haline bırakılsa örenleşir; ondan sadece ayrık otları, çalı çırpı çıkar.
İşte insan da böyle! Kasıtlı bir yönelme ve konsantrasyonla meselelere bakmasa, zihni ona sürekli karamsar tablolar çizer. Çünkü zihin, eğer yakın bir tehlike yoksa, ki içimizdeki derin devlettir- risk almamak için mevcut pozisyonun sürdürülmesini ister. Onun için de sürekli, geleceğe dair karamsar düşler gördürerek, bizi, mevcudu muhafaza etmeye zorlar. Türkiye Cumhuriyeti gibi... Derin çeteleriyle, sürekli kaos ortamları oluşturarak, halkın, rejimi sorgulamasına fırsat vermedi; milleti, ‘aman mevcudu da kaybetmeyelim!’ psikozunda tutarak mevcut rejimin ömrünü uzattı
Şimdi görüyorum ki bu kaos senaryosu, bugüne kadar halkın önünde umut meşalesi gibi yanan Şamil Tayyar kardeşimizin aydınlığını da husufa uğratmaya başlamış. Bu da gösteriyor ki, onun geleceğe dair umudu ‘tebeî’dir, fıtrî değil. Bütün olup bitenleri siyasi bir manevranın neticeleri, bütün başarıları Tayip Erdoğan’ın bireysel gayretinin meyveleri zannetme yanılgısına kapılmış
Evet, siyasi gayeler, siyasi ekipler sayesinde daha kestirme yoldan tahakkuk ettirilebilir ama hiçbir dava adamı, maksadını bir ekibe, bir zamana, bir vakte endekslemez. Gayelerini, davalarını, siyasi bir ekibin manevralarına bağlamak, sıklıkla beraberinde hüsran da getirir.
Davaları çağları aşmış insanlara bakın. Onların hiçbiri maksatlarını bir ekibe yahut bir gruba yüklememişlerdir. Davalarını, “sağlam gerekçeler”e bağlamışlardır
Mesela Peygamber Efendimiz İstanbul’un ümmeti tarafından alınacağını haber vermiş. Şu veya bu alacak; ashabım onu alacak, Araplar veya Türkler onu alacak dememiş, “İstanbul fetholunacak!” demiş. Bu mutlak bir hükümdür, kaçınılmaz bir sondur ama bunu kimin yapacağı belli değildir. Nitekim İstanbul’u almak, İslam’ın ilk taşıyıcıları olan Araplar ve daha sonraki taşıyıcıları olan Farslara değil ki onlar da bu hükmün icracısı olmak için defalarca denemede bulunmuşlardır-; onların yorulup kenara çekildiği devrede doğudan İslam topraklarına girip, iktidarı devralan Türklere nasip olmuştur
Bediuzzaman da, İslam’ın bazı ‘şeair’ini reddeden bu rejimin ve onu koruyup kollayan güçlerin, önünde sonunda millete teslim olup halkın yeniden İslam ile buluşmasına hizmet edeceklerini haber vermiş.
Bu rejimin her biri bir devir anlamına gelen dört günü olduğunu; birinci günde, üç yüz yılda yapılamayacak işlerin bir günde/gecede başarılacağını, ikinci günde bir yıl, üçüncü günde bir ay, dördünce günde bir haftada yapılamayacak işlerin bir günde gerçekleştirileceğini haber vermiş ve demiştir ki; sonunda adileşir, vaziyeti korumaya çalışır ama muvaffak olamaz. Geri çekilir
Geri çekilme zamanı olarak da 80’inci yaşını vermiştir. Hatta ordunun, Türkçülüğü ve Türk milletinin siyasi gücünü, muvakkaten, İslam’ın bazı meselelerine karşı kullanmış/kullanacak olan o zındıka komitesinin elinden ipini alarak milletin menfaati doğrultusunda hareket edeceğini ki onun da emareleri görülmeye başlandı- söyler.
Bu bir ufuk tespitidir, kehanet değil. Meseleye bu perspektiften bakıldığında, mesele AK Parti’nin meselesi olmaktan çıkar ve millet iradesinin bir tezahürü olur. Siz bunu böyle görmeyip, her şeyi hükümetin ve Erdoğan’ın bireysel çabalarının bir neticesi olarak görürseniz, önce kendinizi, sonra milleti yanıltırsınız. Nefsiniz de, gösterdiğiniz her çaba karşılığında, hükümetten bir ‘aferin!’ bekler. Sonunda da hak ettiğinizi sandığınız aferini alamayınca ki bana göre Şamil Tayyar gerçekten de hükümetten, hak ettiği aferini alamamıştır. Çünkü eğer şu eforu Ergenekon için harcasaydı, şimdi onu önemli bir gazetenin başına getirirlerdi- geleceğe dair umutlarınız yıkılır. İşte bence sevgili hemşerimin içine düştüğü psikoloji bu
Cansiperane bir mücadele sonunda bulduğu karşılık, 1,5 yıllık hapis!.. Bu olmamalıydı. Hükümet, eğer gerçekte muktedir olsaydı, buna mani olurdu yahut Cüneyt Ülsever’i küstürmemenin bir yolunu bulurdu. Ama işte görüyorsunuz. Kendisini savunanlara bile sahip çıkamayan bir hükümeti, her meselenin arkasındaki fail bilmek ciddi bir hata!
İkincisi, insan inandığı bir şeyin davasını güdüyorsa, karşılığını Allah’tan beklemeli. Hz. İsa, bir konuda insanların alkışını almış birinin, ayrıca Allah’tan karşılık beklemesinin ahlaki olmadığını söyler.
Bir şey ya Allah için yapılır, ya menfaat için. İkisi de insanidir, meşrudur. Menfaat için yapılıyorsa, insan karşılığını alamayınca inkisara düşer tabi! Allah için verilen mücadelede ise hayal kırıklığı olmaz.
Ama sevgili hemşerimde hayal kırıklığı hissediyorum. Demek ki benim yerimde olsaydı, AK Parti’nin lehine olabilecek tak satır yazamazdı. Ben, Ankara’dan gönderilen kırmızı bültenle İBB’den kovuldum. Aynı yıl derin bir sıkıntıya düştüm, yuvam dağıldı, üç yıl ambargo yedim. Hatta 2007 yılında Bugün gazetesinde beni işe kabul eden arkadaşıma, yazı yazmak istediğimi söyleyince, “Seni işe başlatmışım, bir de yazı mı yazdırayım!” demişti
(Allah razı olsun). Yani aldığı riskin ağırlığını bana hatırlatmıştı
Şimdi zaman zaman bazı okurlar beni ‘AK Parti’yi savunmakla’ suçluyorlar. “Benim derdim AK Partiyi değil, yapılan güzel işleri savunmak
Sivil siyasetin öne çıkması, millet iradesinin üzerindeki vesayetin kalkması, milletin tarihî misyonu ile buluşmasına hizmet eden ve edecek çalışmaların alkışlanması
Tüm bunlara dikkat çekebilmek
Bu alkışlardan AK Parti de nasip alıyorsa hakkıdır. Ne yapayım!” diyorum ama nafile. Keşke bunları CHP yapsaydı, MHP yapabilseydi, onları da alkışlasaydık
Demokrasi adına fena mı olurdu yani
Şamil Tayyar, kardeşim de moralini bozmasın. Artık bahar mevsimidir. Elbette Mart bazen kazma kürek yaktırır ama kış yeniden gelecek diye telaşa düşmeye gerek yok. Enseni karartma güzel kardeşim. Güzel günler kapıda. Yakın bir gelecekte, Asya tarlaları, Rumeli bostanları, Kafkas dağları, bizim çiçeklerimizle neşv u nema edecek. Umudunu kaybetme. Sen bir meşalesin, sakın sönme!
Baksana, birileri, umutlarını ayakta tutmak için cinayetlerin faillerini bile kahramanlaştırıyor.
AĞCA MİLİ KAHRAMAN GİBİ
Yazının büyük bir kısmını Şamil kardeşime ayırdığım için diğer başlıkları kısa geçeceğim.
Ağca, İpekçi’yi öldürmüş, Papayı öldürmeye teşebbüs etmiş. 24 yıl yatmış. Cezası bitince tahliye oluyor. Son derece normal. Ama bir de bakıyorsunuz ki, sanki Ağca bir katil değil, milli kahraman!
Neden? Abdi İpekçi’nin öldürülmesi bir vatan meselesi miydi? Milliyet’in satılmasına direnç gösteren ve onun Aydın Doğan’a satılmasını önleyen İpekçi’nin öldürülmesi nasıl ve niçin ‘vatan-millet’ işiydi? Değil idiyse, Ağca’nın bir vatan kahramanı gibi karşılanması neden?
Sonra Papa suikasti
Papanın öldürülmesi hangi milli menfaatimiz gereği idi? Aksine Papa o dönemler, SSCB’nin içten içe yıkılmasına zemin hazırlayan komünist karşıtlarını besliyor ve destekliyordu.
Peki, Ağca, kim adına ve kimin talimatıyla bunları yaptı? Gerçekten bir kahraman idiyse, birileri bize bu iki cinayetin gerekçelerini anlatmalı. Değilse, bir tetikçiden ibaret olan bir insana bu kadar itibar edilmesini benim zihnim almıyor.
Ağca son derece zeki ve güçlü bir karakter! Roma hukuku onunla baş edememiş. Hiçbir zaman arkasındaki adamları deşifre etmemiş, açık vermemiş Ağca. Kimbilir onun çıkınında ne kadar kirli çamaşır ve ajandasında ne kadar kirli adam var. Türk milletinin gerçek mukadderatı onun vereceği işaretlerle yeniden tanzim edilebilirdi.
Düşünün ki bir insan, 80 darbesi şartlarında en sıkı korunan bir askeri hapishaneden elini kolunu sallayarak kaçabilmiş! Sonra bugün Ergenekon örgütünün en hızlı savunucusu olan medya patronunun, onun sayesinde imparatorluğunu kurduğunu düşünün. Ve ardından Papa suikasti
Sadece Türkiye’nin değil, dünya örgütlerinin tamamının kuyruğunu yakalayabilirsiniz, onu konuşturabilirseniz. Tabii ki konuşturamazsınız. Çünkü hiçbir şey olmasa, öldürülür. O da bunu biliyor. Mustafa Duyar, zavallı o dönemin savcılarına güvenip itirafçı olunca, ağababaları onu hemen hapishanedeki bir ölüm mangasına teslim ettiler
Şimdi anlaşılıyor galiba Ağca’nını neden milli bir kahraman olduğu
Geçmişi aydınlatacak, geleceğe ışık tutacak kriptoların kodları onun sinesinde yazılı. Fakat kim okuyacak, kim çözecek!
Yazı çok uzadı. Şu Haiti depremine sonra girelim. Çünkü konunun İstanbul ile de ilintisi var
------------------------------
Bu arada, hala bazı okurlarım, kitaplarımı bulmada sıkıntı yaşadıklarını
M. Ali Bulut - Haber 7
Yorumlar8
-
süleyman karakaya
15 yıl önce
Şikayet Et
bizi umutsuzluğa düşürmeyin.. biz sizn gibi gaztecileri her zaman seveceğiz.ne olur siz çok çalışın korkmayın bizi aydınlatın. bizi olumsuz düşüncelere itmeyin.Allah yardımcınız olsun
Beğen
Cevapla
-
Ekrem Erol
15 yıl önce
Şikayet Et
Medyaya bak Hizaya gel. Adam bir gazeteci katili, bir din adamını da öldürmeye teşebbüs etmiş birisi. onu meşhur edin yine gazeteciler. Ne aşağılık bir durum. Birakın nereye giderse gitsin. Bırakın nerede kalırsa kalsın. Bırakın ne söylerse söylesin size ne? bize ne? Kaliteniz bu kadar işte ey basın ehli! (Lütfen üstüne alınanlar alınsın)
Beğen
Cevapla
-
boşver
15 yıl önce
Şikayet Et
Şamil Tayyar Türkiyedir, Türkiyenin aydınlık yüzüdür. bizlerde birer Şamil Tayyarız Allahın izniyle!. Bu ülkenin büyüklüğü bağrından nice Şamil Tayyarlar çıkarabilmesindedir. Şamil abimiz yalnız değildir, bizler onun düşünce ufuklarına hizmet eden birer yoldaş, bir yol arkadaşlarıyız. Şamil abi bizler için yoldaki işaretler gibi, engin maviliklerde yol gösteren bir deniz feneridir. o sağın yetiştirdiği günümüzün varisi Ugur Mumcusudur. onun sayesinde bir takım olayların perde arkası daha iyi anlaşılıyor ifşa oluyordu. onun hapis cezası alması elbette iktidarın iktidarsızlığının bir tezahürüdür. bu çok acı!
Beğen
Cevapla
-
Erdoğan AYDOĞAN
15 yıl önce
Şikayet Et
kraldan fazla kralcı olma. evet kraldan çok kralcı olmanın bedeli bu maalesef hocam.gazeteci tarafsızlığını kaybetmemelidir.akp nin kadrolu elemanı gibi yazarsan sonra başına bir durum geldiğinde neden beni savunmuyorlar der durursun.çünlkü gölgesinden korkanlarla bir yere varıldığı görülmemiştir.şamil tayyara bir önerim olacak bir solcu olsaydın başınada bu tür hapis davaları açılsaydı akp ne yapar eder kurtarırdı seni.ama akp sizleri kümesteki kaz olarak görüyor.nede olsa kovsan gitmez diyorlar.anladınmı şimdi.
Beğen
Cevapla
-
seyhan
15 yıl önce
Şikayet Et
Mehmet Ali Hocam!. Neden çok az çıkıyorsunuz tv programlarına, sıradışında bekliyoruz yoksunuz...
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle