Geçin Şanghay'ı AB'yi yakındır onlar bize gelecekler

  • GİRİŞ05.02.2013 09:35
  • GÜNCELLEME05.02.2013 09:35

Toplumların, birbirinin şerrinden emin olmak için karşı tedbirler aramaları ve güçlü olanlardan yardım istemeleri Zülkarneyn'in de karşılaştığı taleplerindendir. Kur'an'daki o kıssa, gösteriyor ki güçlü bir kral veya hükümetin desteğini istemek veya onların yanında yer almak, insanlık için hiç de ayıplanacak bir durum değildir.

Dolayısıyla, Türkiye'nin geçmişte Batı ittifakı içinde yer alması veya Sovyetlere karşı NATO ittifakına dâhil olması, hiç de ayıplanacak bir durum değildir. Tabii “Batı ittifakı, kendi arzumuzla içine dâhil olduğumuz bir ittifak değildi, bizi zorla ve hile ile o işin içine soktular” diyeceksiniz ama bu işin özünü değiştirmez. İster güçlünün yanında olma dürtüsü olsun, isterse tamamen yok olmaktan kurtulmak amacıyla olsun, bazı ittifakların içine girmek meşrudur.  

“Ya istiklal ya ölüm” denilecek durumlarda bile yaşamak için bir yol varsa, insan doğası onu tercih eder. Mamafih, Türk milleti de hep yaşamayı tercih ettiği için bugünlere ulaşmıştır. Millet, her zillete düştüğünde “ölürüm daha iyidir” deseydi bu günlere ulaşamazdı. Müdara ve müdana, toplumların hayatında hep vardır ve olacaktır.

Dolasıyla Sayın Başbakanımızın, Putin'e “Alın bizi Şanghay beşlisine AB kapısında sürtmeyelim” demesi zül değildir. Aksine, teknolojisi ve ekonomisi bizden güçlü olan birileriyle ittifak yaparak milletine yeni bir yaşam alanı açmak istemiştir. Akıllı her lider de bunu yapar.

Çünkü Batılıların bizim için takdir ettikleri seviye “gelişmekte olan ülkeler bandı”dır. Yani Üçüncü lig! Zaman zaman ikinci lige çıkar gibi oluyorsak da, gelişmişlik, gelişimde önü açıklık ve gelişmekte olan ülkeler bandı, birbirine paralel devam eden bantlar olduğu için, bir mucize olmadan birisinden diğerine geçmek imkânsızdır. Siz gelişmekte olduğunuzu sanırsınız. Hatta geliştiğinizi zannedersiniz. Bir de bakarsınız ki, evet bir yerden bir yere gelmişsiniz ama aranızdaki mesafe hap aynı kalmış. Kategori değiştirmek, bir millete çağ atlatmak, çağın gidişatını okuyabilen deli yürek liderlere hastır.

Türkiye'ye sınıf atlama imkânı getiren ilk lider Özal'dı. Özal'ı da en yakınındakiler bile anlamadı. Anlayan birkaç kişi çıkmıştı onların hepsini tek tek öldürdüler. Çünkü size “gelişmekte olan ülkeler” ligine mahkûm edenler, sizin oradan çıkmanızı istemezler.

Mustafa Kemal, bağımsızlığımızın verilmesi için, bir yığın taviz de vermiştir. O dönem için en stratejik olanı “Yurtta sulh ve Cihanda sulh”tur. İkincisi ise “Medeni milletler seviyesine çıkma” beyanı.

Benim kanaatim, bugün de Türkiye'nin temel amacı “Yurtta sulh ve cihanda sulh” olmalıdır. Ve tabii medeni milletler seviyesine çıkmak da!

Fakat maalesef uzun bir müddet, bu “medeni milletler seviyesini çıkma” arzusu, tam bir Batı hayranlığına ve uşaklığına dönüşmüş. Çünkü ‘Batıyı yücelten insani değerlere' talip olmak yerine, onların pazarında rağbet görmemiş “çürük malları”nın pazarı haline gelmişiz. Ahlakımızı onların dinine benzetmişiz.

Bize kendi sofralarında bir parça murdar et versinler diye 50 yıldır kapılarında bekliyoruz nitekim. Onu dahi vermiyorlar. Ve işin acısı, hala da o kapıyı gözetliyoruz.

Cenab-ı Hak, bu halimize merhamet ettiği için, 1400 yıl evvel, Kur'an'nın lisanıyla “Ve-len terda…” (Bakara, 120) (‘Ey Müslüman, Yahudi ve Hristiyan birlikteliklerine girmek için boşuna heveslenme.  Seni almazlar. Sen onların milletine ‘yani kriterlerine' tam teslim olmadıkça…)  

Maalesef bizim AB sürecimiz, bu ayetin mucizevi bir tahakkuku olmuştur. Biz ne yapsak, hangi kirterlere uysak, arkasından başka bir kriter çıkardılar. Açıkça  ” siz İslamiyet'ten çıkmadıkça sizi yanımıza almayız” demediler ama her hal ve tavırları bunu bağırdı yıllarca. Sadece bizim sefihlerimiz anlamadı, anlamak istemedi. Milletin ekseriyeti anlıyor ama bir hikmeti vardır diyorlar. Hikmetinin, ayete geçen gerçek olduğu ortaya çıktı. Sayın Başbakanımız da bunu dile getirdi sadece…

Dolaysıyla Sayın Başbakan'ın  “Alın bizi Şanghay Beşlisine AB'dan ayrılalım” sözünü bu çerçevede anlamalıyız. Sayın Başbakan'ın o ayetten habersiz olduğunu da söyleyemezsiniz tabii…

Hakikaten Türkiye'nin AB kapısında bekleme süreci, son derece onur kırıcı, aşağılayıcı bir zillete dönüşmüş, millet haysiyetinin taşıyabileceği ağırlığı çoktan geçmiştir. Bu açıdan Sayın Başbakanın yanı başında durmak hakkımızdır ve zannederim millet ekseriyeti de böyle düşünmektedir.

……

Peki, o kapıda bu kadar süre bekletilmemizin hiç mi bir yararı olmadı? Soruşu şöyle soralım:

Acaba uzun süre Türkiye'yi o kapıdan içeri sokma çabası ve onların da almamak için bize dayattığı o kriterler olmasaydı, Türkiye'yi, kim, küçük bir azınlığın elindeki Suriye olmaktan kurtarabilirdi?

Hangi kuvvet, bu milleti “keyfî, küfrî ve cebrî” rejimin sultasından çıkarabilirdi?

-Cumhuriyet mi diyorsunuz?

-Bir zamanlar Sovyetler de bir cumhuriyetti. Mao'nun despot düzeni de cumhuriyetti. Suriye de bir cumhuriyet ve İran da bir cumhuriyet!

Eğer Cumhuriyet dediğiniz örgütlenme; bir milletin iradesini gaspı üzerine kurulmuşsa kim ne yapabiliyor ki? Hâmân'ı (teknolojiyi), Karun'u (sermayeyi) yanını almış bir Firavun'la (yönetimle) baş etmek ancak Musa'ların (Allaha, yani halka dayanan fıtri liderlerin) işidir. Ve hiçbir rejim, kendi Musa'sının çıkmasına fırsat vermez. Bu, 70 bin çocuğu kesmeye mal olsa bile…

Cumhuriyet rejimini kendi iktidarlarının aracı haline getiren kesimlere, Avrupa veya Amerika dayatmasaydı, kendiliğinden mi çok partili döneme geçer ve nisbî de olsa demokrasinin gelmesine razı olurlardı?

Dolayısıyla, bin yıldır saltanatla idare olunmuş; halkı reaya (davar) görmüş yönetimler altında şekillenmiş hangi zihni, bir çırpıda demokrat yapmaya; fikir ve yaşam biçimiyle aykırı insanlara tahammül göstermeye kim razı edebilirdi?

AB süreci, bizim için hakiki bir muallim oldu. İnsan olmayı, kendimiz dışındakilere tahammül etmeyi, bizim dinimizden olmayanların da insan olduğunu fark etmeyi öğretti.

Peki, İslam, zaten bunu bilmiyor muydu?

Evet, İslam bunu biliyordu. Ve asırlarca da demokrasinin bile sağlayamayacağı büyük bir tolerans ve adaletle bütün dinlerin mensuplarını bir arada tutmayı başardı. Miladi 650'lerden ta 1300'lere, daha sonra Osmanlı'yı da katarsak 1700'lere kadar, İslam'ın iktidar olduğu alanlarda göreceli de olsa -en azından bugün demokrasi adı altında yapılanlardan çok daha insaflıydı- gayrı Müslimlere insaf vardı ve adalet vardı.

Fakat buna rağmen o yönetimlere dahi ‘Kuran'ın ruhuna uygun yönetimler'di diyemiyorum, diyemeyiz. Çünkü Kur'an'ın insan için ön gördüğü yegane yönetim biçimi adil bir saltanat sanılıyordu. ‘Meşveret'i ve ‘liyakati' esas alan Kur'anî yönetim yerine, babadan oğula geçen bir despotlukla Müslümanlar idare ediliyordu. Öyle olmasaydı, Hz. Ali (kv), Emevi idaresi için, ‘Çok yakında bu ümmet sizi balgam atar gibi atacak ve iktidarınızı elinizden alacak' der miydi?  Evet, İslamlar Emevi saltanatını zir u zeber ettiler ama Emevi Tarzı yönetim varlığını sürdürdü… Hatta zaman içinde kutsanır hale geldi. Hala bile şu satırları okuyan birçok insanın, bu söylemle İslam'a hakaret ettiğimi sanacak. Çünkü maalesef zihinleri hala saltanat etkisi altında… Onlara bir idare verseniz, hemen asmak, kesmek ve zorla hizaya sokmak gibi Kur'an ruhuna aykırı bir yöntemi getirip size dayatırlar ve adına da “İslam Cumhuriyeti derler”

Toplumların, durup dururken zihinlerini ve zihniyetlerini değiştirmeleri nerede ise imkânsız gibidir. Ya Nebevi bir dokunuş lazım, ya da büyük bir fakr u zaruret insanı kendini değiştirmeye zorlayabilir. Yahut da Özal gibi bir kudret harikası zatı Allah önünüze çıkaracak ki size rağmen zihninizde bir paradigma değişimi yapabilsin. Dolayısıyla kaderinizi değiştirebilsin. 

Hz. Peygamber(asv)'in yaptığı buydu. Arapların zihni paradigmalarını değiştirdi ve kısa zamanda onları âleme üstad eyledi.

Özal da bizde bir değişim yarattı ama tamamlayamadı. Despot rejimin yapısından beslenen saklı padişahlar onun önünü kestiler ve sonra da zehirleyip öldürdüler.

Ben şahsen, müstebidane eski bir padişahlık düzeni yerine,-isterse adı islam olsun-  keşmekeşlik içindeki mevcut hale razıyım. Bu kadarlık hürriyetten dahi vaz geçmem. Şahsın hürriyetini elinden alacak, vatandaşı yeniden ‘reaya'ya dönüştürecek hiçbir hale razı olmam olmamalıyız.

Dolayısıyla, Sayın Başbakan'ımızın, AB sürecindeki bıkkınlıkla “Şanghay Beşlisi'ne bizi alın” demesini bir serzeniş kabul ediyorum. Yoksa hepsi despot rejimler olan o birliğin içinde yer almak, Batı despotizminden kaçarken, daha ağır bir sulta ttifakı içine girmek akıl karı olmaz.

Hem, tarihi doğru okumak lazım... Türk batıya akan bir nehirdir. Çinli ile ne zaman barış içinde yaşayabilmişiz ki tarihte. Hala yeryüzünün en ağır dramı Doğu Türkistan'da onların sultası altında işleniyor. Bir milleti gıdım gıdık katlediyorlar da insanlığın sesi çıkmıyor. Siz gidip onun insafına mı kendinizi teslim edeceksiniz! Yahut Rusya'nın… Osmanlıyı başımıza yıkan Rus'tur.

Keza, bizim ‘kavgalar tarihimizin öteki tarafı' hep Afrasyab'tır; yani İran. Turan ile İran tarihin en kadim ve en uzun savaşını yapmış milletlerdir.

Tabii ki onlarla düşman olalım demiyorum. Zaten Asya Medeniyeti çerçevesinde iyi ilişkiler içinde olmak zorundayız. Çünkü komşuyuz. Ama çıkarımızı onların sepetine koymak doğru değildir. Bugüne kadar sabrettik. Biraz daha dişimizi sıkalım. Belki de Allah bütün kayıplarımızı birden ve beraber bize verir. Yakub (as)'a tüm çocuklarını verdiği gibi.

Allah bu millete yeniden Nusret verecek. Hiçbir gerekçe kalmasa, sadece I. Dünya Savaşı'nda toprağa düşmüş 4 milyon şehidin -yani evliyanın- kanı müsaade etmez ki bu zillet devam etsin.

Hayır, hayır! Osmanlı'nın kader eliyle yıkılmasının acıları telafi edilecektir. Bu vaad edilmiştir ve olacaktır inşallah.  Bugün ayağımıza takılmış bukağı, Kürt kardeşlerimizle olan sıkıntımızdır. Evet, başımıza sarılmış bir sıkıntıdır amma Kürtler bizim kardeşimizdir. Onları incitmeye hakkımız yok.

Çünkü hiçbir şey olmasa da bin yıldır bizimle kader birliği yaptılar. Defalarca bağımsız olma fırsatı ellerine geçtiği halde bizim iktidarımızda kalmayı yeğlediler. Yüreklerini dostluğa, kardeşliğe ve İslam'a teslim etmiş, vefalı cesur Kürtlerin şimdilerde biraz nazını çekmeye mecburuz. Bin yıl onlar bizim har halimize tahammül ettiler. Şimdi lazımdır ki o vefanın karşılığını verelim. Bazı şeyler asabımıza dokunsa da, asabiye cehaletine kapılmadan bu yarayı saracağız inşallah.

Ondan sonra bakalım neler olacak. Bir de Ayasofya'nın kapılarını açtık mı, kader planında bu milletin önündeki tüm maniler yakılmış olur. O zaman göreceksiniz, insanlar sizin kapınıza gelip adalet dilenecekler. Masal değil, hayal değil.

30 sene önce hayal ediyordum. Şimdi rüzgârını hissedebiliyorum. Allah uzun ömür verirse 10-15  yıl daha bir ömrümüz olsa göreceğiz.  Allah ‘fâliku'l-Habbi ve'n-Nevâ'dır (En'am, 95). O değil mi ki “akir” (tohumlama kabiliyetini kaybetmiş, kısır) olan Zekeriya'dan (umudunu kaybetmemektir Zekeriya, anmaktır Rabbi ve onun yolunda olmaktır)  ‘Yahya'yı (hayatı) var etti. O değil mi ki, cehalet çukuruna batmış skolastik batıdan akıl medeniyetini var etti. Bizim gibi zahiren medeniyet kurma kabiliyetleri ve kaynaklarını kaybetmiş bir milletten de yeniden bir Medeniyet var edebilir ve edecektir!

Bırakınız Şanghayı manghay'ı. Hatta AB'a tabasbus etmeye de gerek yok. Onların hepsi “Deccal Düzeni”nin şurada burada suret-i haktan görünen halleridir.

Ey millet ve ey milleti temsil eden evlat! Sen ‘mehdi kadem, İsa nefes' bir medeniyeti kurmaya adaysın!

Hakikaten bir şey mi yapmak istiyorsun? Ne yapıp et, insan onurunu yücelten bir Anayasa yap! Milletin zihnini, deccal düzeninin ona yüklediği tortulardan temizle. İçimizdeki ‘İcl sevgisi'ni yu!. Hakikaten ne istediğini bilen bir Eğitim bakını tayin et. Milli olması gerekmiyor, bu milletin istidatlarının inkişafına hizmet etsin yeter!

Milletin vicdanını aydınlat! Firavun bile olsa karşındakine  “leyyin bir lisan” kullan.  Haram lokmadan uzak dur. Sana güvenen insanların güvenini boşa çıkarma!

Zihni, dumura uğramış bu ülkenin üniversitelerini ve bilim kurumlarını o halden çıkar! O zaman en büyük düşmanımız olan cehaletin, zaruretin, tefrikanın belini kırmış olursun ve bu milleti de âleme üstad yaparsın. Hem bu istidadın var ve yapabilirsin!

Allah'ın ‘nusret'i seninle  oldu… Onun devamını diliyorsan, halkınla barışık ol. Kendinle barışık ol. Yani Rabinle barışık ol!

“Bike'l-havlu ve's-savlu. Eş-şedidu li-men etâ cenabike ve ilteca… Zulmetun incelet!”

Mehmet Ali Bulut- Haber 7

mabulut@gmail.com

Yorumlar9

  • Hasan Seyre 12 yıl önce Şikayet Et
    hürriyet..herkesi kendine aşık eden özgürlük.... ey şarklılar. zahiren istanbuldan bir ay uzaktasınız.ama fikren zamanı mazidesiniz. 1000 sene daha medeni milletlerden geridesiniz. evet hürriyeti bize yanlış tefsir etmişler. sui ahlakın menşei göstermişler. medeniyeti ahlaksızlıkla vurarak sizin oraya gitmenize engel olmak istiyorlar. halbuki ahlak yanlışların çok ufak bir kısmını düzeltirken çok fazla zararda verir ve size faydalı olan doğruların çoğunu keser atar. çünkü keşfedeceğiniz tabiat, ulaşacağınız hakikat ayıp perdesi arkasında kendini saklanıyor. halik onlara yaratıcı sıfatıyla işleyen bir makina olarak bakarken, siz kafanızı kuma sokmuşsunuz. görmiyeyim diye iki gözünüzü birden kapatmışsınız.dünyayı kendinize karanlık eylemişsiniz. halbuki onlar iki gözleri açık medeniyet çarşısısnda kalpleri tamir ediyor, insanlığa yararlı cihazlar imal ediyor. keşfettikleri her hakikatı islami yorum ekleyip uygarlık çarşısına sunuyor.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • barış durmaz 12 yıl önce Şikayet Et
    kafayı takmışsın ayasofyaya. ALLAH sana akıl fikir versin. ne zaman yazı yazsan araya bi ayasofyayı da sıkıştırıyorsun.hem de hiç konuyla alakası yokken. ayasofya ne güzel müze. yanda sultan ahmet var. camiye dönse tekrar çok bişey farketmez. millet namaz kıldı da sanki yer yok açıkta kaldı. sen ayasofyayı sil kafandan milleti namaza getirmenin çaresini ara. camiler ihtiyar kaynıyor. ayasofya açılınca sorunlar çözülecek dimi.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • hürmuz 12 yıl önce Şikayet Et
    dilek taşı. çözüm hemen yakında hemde elli yıldır.son zamanlarda oy ve seçim tapıcılığı hazır hat safaya ulaşmışken.bir avrupa birliğine evet hayır refarandumu yapılır.sözü olan şimdi söylesin.ya da ebediyyen sussun denir.iş biter.olur mu.olmaz.cahil halk elli yıldır talim ediyor.öğretemediler.hadi 30 yıl önce iletişim kısıtlı avrupa demek cennetten bir parça markı doları olan tc de kıral.seçim yasasına ne dersin.devletimizin ali menfaatleri için böyle kalsın.mı dersin.başkanlık dümeniyle bir süre daha örtpas etmek en iyisi mi.367 krizini hatırladın mı.şu yazı kağıtta durduğu gibi durmaz nedense.bir yazsalar şu anayasayıda namusunu kaç günde payimal edecekler önce kim olur dersin.yazan yazarlar.....gözümde canlanır koskoca mazi.....mecaz musası ne zaman döner.harunlara göre iş değil bu.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • mustafa akgül 12 yıl önce Şikayet Et
    türkiyeye sınıf atlattıran ilk lider özalmıydı?. yanlışlıkla yazdınız galiba sn hocam?türkiyeye 30 yıldır kan kusturan bu pkk belasını saranda özal değil dersiniz şimdi.özal, darbeci evren ve onun hamisi abd tarafından bu milletin başına bela edilmiş bir insandır.lider hiç değildir.yinede ALLAH rahmet etsin diyelim.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Tuvad Nıdya 12 yıl önce Şikayet Et
    yazar demiş ki.... (zihni, dumura uğramış bu ülkenin üniversitelerini ve bilim kurumlarını o halden çıkar!)el hak doğrudur,ancak nasıl? 3 çocuğum üniversitede okuyor..bunlardan ikincisi çorluda bir mühendislik fakültesinde,onun ve diğer çocuklarımın , hem de onların arkadaşları sayesinde,zamanım ve şartlarım müsaade etmese de,yüksek okullarda olan biten bazı olumsuzluklardan haberim oluyor...maalesef bazı okullarda derslere sadece asistanlar giriyor,onların çoğu da hem idealsiz,hem kifayetsiz..üstelik akılları fikirleri kız öğrencilerde...mevki ve görevlerini kötüye kullanmakla kalmıyor,öğrencilere ilim adına bir şey veremedikleri yetmezmiş gibi,onları ilimden ve okullarından soğutacak seviyesiz ve dengesiz bazı davranışlar sergiliyorlar..
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat