Başbakan’ın iki konuşması daha vardı
- GİRİŞ15.09.2008 11:24
- GÜNCELLEME15.09.2008 11:24
Ya da Türkiye’nin ruhuna sinen ‘çifte standardı’ mı pazarlamaya devam edeceğiz?
Kendimize özgürlük başkasına yasak mı? Üstelik de en sığ sularda yüzerek... Hepimizin yüzünü kızartacak kadar ilkel noktalarda takılı kalarak...
Düşünceyi ve yaşam biçimini rahat bırakmak yerine, kendi prangalarımızı başkalarına da takarak.
Örneğin, türbana özgürlük isteyenin içkiye yasak koyması... Ya da tam tersi türünden...
Yazmaktan ya da konuşmaktan imtina edeceğimiz noktalarda takılıp kalmış bulunmaktayız. Galiba gelinen son nokta bu.
* * *
Bu çifte standart Türkiye’yi sonunda hiçbirimizin baş edemeyeceği şiddetli bir bölünmeye götürmekte...
Bunu engellemenin tek bir yolu var.
Evrensel hukukun tarif ettiği özgürlüklerde mutabık olmak... Kemalizm ya da siyasal İslam üzerinden hayata bakmamak... Temel hak ve özgürlükleri tartışmasız ve samimiyetle tek pusula kabul etmek. Başarabilir miyiz?
Doğrusu pek de kolay gözükmüyor.
* * *
Neden mi?
Çünkü ‘kelam’ ile ‘eylem’ çelişiyor...
Örneğin, Başbakan ‘özgürlükçü’ konuşuyor, belediye ‘yasakçı’ davranıyor...
Geçtiğimiz hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kadıköy İlçe Kongresi’nde, İstanbul Belediyesi’nin ele geçirdiği her yerde uyguladığı ve gittikçe büyüyerek sorun olacağa benzeyen ‘içki yasağına’ değinip, benim de altına imza atacağım şu sözleri söyledi:
‘Ya kardeşim sen iç bırak da ben içmeyeyim. Aynı masada oturalım. Sen iç, bırak ben içmeyeyim.’
Hepimizin istediği, herkesin farklı yaşam biçiminin hukukun güvencesi altında olması, herkesin rahatça yaşaması...
Başbakan da buna sahip çıkıyor ve özgürlüklerde ‘ittifak’ vurgusunu yapıyordu.
* * *
Ama başbakanın bu yaklaşımına rağmen...
Ne Hidiv Kasrı’nda... Ne Moda’da...
Ne Üsküdar’da... ‘İçenin ve içmeyenin aynı masada oturacağı’ bir yaklaşım yok.
Bu, garip bir çelişki değil mi?
Bir partinin genel başkanının söyledikleriyle belediyesinin uygulaması birbirinden farklı olmasa, herkes ‘özgürlükler’ temelinde hareket etse... Biz de şu gerginliklerden kurtulsak, daha iyi olmaz mı?
* * *
Gene geçen hafta...
Kadıköy İlçe Kongresi’nde herkesin farklı yaşam biçimine özgürlük isteyen yaklaşımın ardından, Başbakan’ın özgürlükçü bir açılımı da üniversiteler konusunda oldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan özgürlükler temelinde birleşmeye yönelik şu sözleri de İTÜ’nün hadiseli açılış töreninde söyledi:
‘Düşüncelerin en özgür ve en demokratik bir şekilde ifade edildiği üniversiteden hiç kimse rahatsız olmaz.
Sadece öğrencilerimiz değil, öğretim üyelerimiz de hiçbir endişe taşımadan eleştirilerini yapmalı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller’ yetiştirmek durumundayız. Farklılığımızı bir zenginlik olarak gördüğümüz sürece gerçek potansiyelimizi harekete geçirebiliriz.
Üniversiteler evrensel değerlerin beşiğidir.
Özgürlük ortamı sağlanmadığı sürece üniversitelerin tutucu sürece dönüşme riski vardır. Bu riske üniversiteler tahammül edemez.
Eleştirel aklı üniversitede hákim kılmak için sorumluluk sahibi herkesi göreve davet ediyoruz.
Üniversitelerde gruplaşmaların, tutuculuğun yaşandığı dönemlere geçmişte şahit olduk.
Üniversitelerin devletin ve hükümetin müdahalesinden uzak olması gerekir.
Üniversiteler, siyasetin de toplumun da üzerinde bir yerde durmalıdır.
Üniversiteler hayattan ve toplumdan kopmamalıdır. Toplumdan ve hayattan kopan üniversitelerin toplumda öncü bir misyon yüklenmesi mümkün değildir.’
Fevkalade doğru ve özgürlükçü...
O halde ilk hedef olarak, 12 Eylül’ün üniversiteleri garnizona dönüştüren YÖK yasası başta olmak üzere tüm izlerini ortadan kaldırıp AB ve OECD standartlarında üniversitelerin inşasına girişmek gerekmez mi?
Rektör değişimiyle üniversitelerin ruhu ve özü değişmeyeceğine göre, bu anlayışın ifadesi de tek parti zihniyetini üniversitelerden kovalamak değil mi? Ama icranın en yetkili ağzının vurgusuna rağmen orada da öyle olmuyor... Statükonun kurumları kalıyor, üyelerin değişiminden medet umuluyor...
* * *
Ben hem türbana özgürlük istiyorum...
Hem de benden vergi alıp, kendi zihniyetini bana dayatan belediye yasaklarına karşıyım...
Üniversitelerde de keza...
AB standartlarında özerk, bilimsel üretime endeksli, işi sadece ve sadece bilim olan bir zihniyetin egemenliği peşinde koşuyorum...
Geçen hafta bunları başbakan da seslendirdi.
E, peki neden olmuyor? Belayı önlemenin yolunun ‘özgürlüklerde mutabakat’ olduğunun bilincinde isek, bu yasakçılığı kim, niye uyguluyor? Doğrusu bunu anlayamıyorum...
Eğer başbakan anlıyorsa, bu çelişkinin neden sürdüğünü bize de anlatsın.
MEHMET ALTAN - STAR
Yorumlar15
-
mehmet zeybek
17 yıl önce
Şikayet Et
bir dini savunmak. benim din anlayışım din insan ruh yapısının ahlaki tatminidir düşünsel ve egosal tatmin değildir dürüstlüğü karakterize eder inşa eder bunu düşünsel ve egosal tatmini ise yıkım olur. şiddet, baskı işte bu düşünsel ve egosal tatminidir dürüstlüğü esas alan bir güdüdür adaletin ve barışın doğasıdır. siyasetin, ticaretin şiddetin, baskının doğası değildir güdüsü değildir böyle bir tablo anlıyorum bunların doğru okunması lazım
Beğen
Cevapla
-
mehmet zeybek
17 yıl önce
Şikayet Et
sayın altan. 12 eylülü kim yarattı ve meşrulaştırdı türkiye devrimci hareketinin muhalefet olmak veya olmamak işte kırılma burdan yaşandı bu ikilem arasında enkaz haline geldi bu enkazdan 12 eylül inşa oldu tabi bu inşa kürt devrimci hareketini başlatı yani kürt devrimci hareketini türkiye devrimci hareketi yarattı türkiyede demokrat liberal sosyalist kişilik gerçek anlamda ne kadar var ne kadar ciddi ne kadar muhalefet olabiliyor olayın özü burda bunun kırımından zayıflığından kürt muhalefeti oluşmadımı
Beğen
Cevapla
-
yavuz özen
17 yıl önce
Şikayet Et
bunlar kafayı içkiyle bozmuş. ya biriside çıkıp içkinin şu faydaları var desin, ondan sonra kamusal alanda serbest olsun. inş. içkiyi savunan bu zevatın çoluk çocuğunun başına içki yüzünden bir zarar gelmez, aksi taktirde bir musibet bin nasihattan iyi olacak.
Beğen
Cevapla
-
Diyar Bekir
17 yıl önce
Şikayet Et
Çünkü 'kelam' ile 'eylem' çelişiyor.... diye yazmış sayın yazar ve sormuş olduğu bütün soruların cevabı da aslında bu cümlede yatıyor.
Sayın yazar aslında çok iyi anlıyor ama anlamamazlıkdan geliyor. Belki de aldatılmış olmanın utancıyla bunu açıkca belirtemiyor.
Evet sayın liberaller, siz evrensel hukuku daha çoook beklersiniz!
Beğen
Cevapla
-
serdar taş
17 yıl önce
Şikayet Et
yağlama bitsin. artık bırakında herkes kendini kendisi savunsun.köşe yazarları değil.
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle