Eğitim Üzerinden Bir Darbenin İnşası

  • GİRİŞ15.07.2017 09:45
  • GÜNCELLEME17.07.2017 07:25

15 Temmuz Darbe Girişimi ve işgal Hareketinin sene-i devriyesine girdik. 15 Temmuz Darbe Girişimi en çok eğitim - öğretimden beslendi. Zira Darbe Girişimini gerçekleştirmeye çalışan FETÖ, bu süreci eğitim – öğretim üzerinden organize etmekteydi. Hem yurt içinde hem yurt dışında açılan ya da açtırılan özel okullarda, dershanelerde, üniversitelerde,  evlerde, yurtlarda kısaca eğitimin her kademesinde eğitim yoluyla “eleman” kazandılar. Yönetici ve öğretmenleri fiili olarak örgüt yöneticisi gibi yetiştirdiler. 15 Temmuz’da da bunları kullandılar. Bu kurumlarda kimler yetişti? İş adamı, siyasetçi, bürokrat, asker, öğretmen, yazar-çizer vb... Ayrıca 28 Şubat postmodern darbeyle başta İHL olmak üzere bazı eğitim kurumlarının önü kapatılırken bu yapılanmanın önü sonun kadar açıldı. Birçok vatandaşımız çocuklarının; ahlaken, okullarda kaybolmasından korktu. Çocukları için iyi yetişsin, ahlaklı olsun ve iyi bir okul kazansın diye bu kurumları tercih ettiler. Eğitim kurumlarında ve üniversitelerinde zeki, çalışkan ve nüfuzlu aile çocuklarını seçerek özel bir eğitime tabi tuttular. Yetmedi eğitim çalışmalarını askeri okullara kaydırdılar. Bu çalışmaların başlangıcı 1960’lı yıllara kadar dayanmaktadır. O günlerden başlayarak, belirli amaç doğrultusunda eğitimde muazzam bir ağ oluşturdular. Başta eğitimciler olmak üzere kurumsal kümeleşmeler ve yapılanmalar başladı. Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli bakanlıklar, kamu kurumlarında işe girenler ve önemli makamlara gelenler neredeyse kendilerinden olmayanları adam yerine koymamaya başladılar. Sol zihniyette olduğu gibi hücresel gizli yapılanma içerisinde faaliyet göstererek “kendilerini devletin sahibi” saydılar. Daha sonra FETÖ’cü öğretmenler, Eğitim - Bir Sendikasından ayrılarak 2011-2012 eğitim–öğretim döneminde Aktif Eğitim – Sen Sendikasını kurdular. İş dünyası ise TUSKON çatısı altında aynı akla hizmet amacıyla birleşti. Velhasıl ekonomik, siyasi, sosyal, eğitim, yargı ve askeri alanda büyük bir güç devşirdiler.

Üniversitelerde FETÖ kadrolaşması konusunda Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma Hocamıza kulak verelim:

“1980’li yıllardı… Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde hocalık yapıyordum. Darbeciler tarafından aranan (!) zevat arasında Fethullah Gülen’in de ismi vardı. Fethullah Gülen bir taraftan aranıyor, diğer taraftan üniversite lojmanlarında sohbet ediyordu. 1993 yılında naklen Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne atandım.  O zaman Fethullah’ın sağ kolu olan dekanımız Prof. Dr. Suat Yıldırım’dı. Bir süre sonra Fakülteye takriben 20-25 araştırma görevlisi alınacaktı. Sınav sabahı dekanımız Suat Yıldırım, bana bir liste getirerek,    “İhsan Bey, bu kimseleri fakülteye alacağız! dedi. Ben de “Sınavı kazanırlarsa, alalım” dedim. O bana şu cevabı verdi: “Hayır sadece bunları alacağız!” Dekana karşı çıkarak, “Bu dediğinizin olması mümkün değildir, zira kimler kazanırsa onları alacağız” dedim. Baktı ki bu durum bir tartışmaya sebep olacak. İmtihan günü sınav salonuna gelerek kendi adamlarına kopya vermeye başladı. Meğer kopya verip hırsızlık yapmak onların itikatlarındanmış! Suat Yıldırım’ın kopya verdiğini gören adaylar, Rektörlüğe şikâyet ettiler. Bu rezaleti araştırmak üzere, rahmetli Sabahattin Zaim Hocamız muhakkik tayin edildi. Olayın doğruluğunu tespit eden Sabahattin Zaim Hoca, Dekan Suat Yıldırım’a seslenerek “Utanmıyor musun? Bu ne biçim rezalet, bu ne biçim hadsizlik,” deyip sınavı iptal raporu yazdı ve sınav iptal edildi. Hocamız bu hadiseyi bize takriben 5-6 yıl önce bir iftar programında anlatmıştı ve konuşmasını tamamlarken; “Allah hepimizi bu Deccal kılıklı Şeytan’ın şerrinden muhafaza buyursun” demişti. Üzülerek ifade etmeliyiz ki bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı başarıyı okullarda değil, dershanelerde gördü. Strateji âdete buna göre şekillendi.  Başarılı olmanın yükü dershanelerin üzerine aktarıldı. Öyle olunca bu alanı en iyi değerlendiren de FETÖ oldu. FETÖ’nün dershaneleri; hırsızlığın, rantın ve adam devşirmenin merkezleri haline geldi. Bu ahlaksız çark on yıllarca devam etti. Bu çete her zaman gücün yanında yer aldı.  Var olmanın yolunun güçten geçtiğine inandılar. Hatırlar mısınız bir 28 Şubat Paşasına, “Dershanelerin, okulların ve üniversitelerin anahtarını isterseniz size teslim ederim” dediğini.

  15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası en büyük operasyon Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanması özel dershaneler, özel eğitim kurumları, özel okullar, öğrenci yurtları, özel üniversiteler ve son olarak özel etüt merkezleri gibi yüzlerce eğitim kurumları illegal faaliyetlerin odağı olmasından dolayı kapatılması düşüncemizi doğrulamaktadır. İslami araştırmalarıyla tanınan ABD Utah Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Hakan Yavuz bu yapıyı şöyle analiz etmektedir: “FETÖ cemaatin belirlediği normları davranış ve düşünce kalıplarını içselleştirmiş, bireyi ‘cemaat’ fikri potasında eritmiş, kolektif alanın sağladığı güvenliğe her daim ihtiyaç duyan, ‘ben’ ve ‘ego’ nun yok edildiği ‘yararlı kişilik’ ilkesiyle hareket edilerek efendiye itaati ‘emir’ telakki eden eleştiri kültürü olmayan bir eğitimden geçmişlerdir.” Bu strateji sadece eğitim kurumlarında değil, askeriyeden bürokrata tüm kadrolaşmada kullanılmıştır. Eğer 15 Temmuz Darbe Girişimi ve İşgal Hareketini Nasıl oldu? noktasından ziyade Neden oldu? bağlamında değerlendirip “iyi analiz etmek ve iyi anlamak istiyorsak” önce FETÖ’nün eğitim yapılanmasını, eğitimdeki rolünü iyi tanımamız ve anlamamız gereklidir. İlkokuldan üniversiteye,  oradan muhtelif görevlere atanmaların, tam bir disiplin içinde yapıldığı görülmektedir. Sadece eğitimin okul ayağı değil, ders kitapları, yardımcı ders kitapları ve okul yayımcılığında büyük bir tekel oluşturdular. Bu çalışmaları sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte büyük bir güç potansiyeline dönüştürdüler.

Mesleki Eğitimde iş birliği yapmak üzere gittiğimiz İslam ülkelerinde (Pakistan, Endonezya, Kamerun vb.) karşımıza FETÖ’cü yönetici ve eğitimciler çıktılar. Bunlar söz konusu ülkelerin yöneticileriyle fevkalade iş birliktelikleri ve münasebetleri mevcut idi. Bazı İslam ve Balkan ülkelerinde faaliyetlerine son verilen bu kurumların yerine Maarif Vakfı Eğitim Kurumu ile yurt dışında bu çalışmalara hız verilmekte olduğunu basından duydum. İnşallah disiplinli, denetimli, kaliteli bir eğitim,  cesur, sağlıklı ve düzeyli insan ilişkisi ile bu çalışmayı başarırlar. Anlatmak istediğim bir darbe organizasyonunun eğitim üzerinden inşa edilmesi, insanların uyutulması, aldatılması ve devleti ele geçirmeye kadar varan illegal bir yapının varlığı ve tehlikesidir.

  Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer siyasilerin bu yapılanmanın elebaşına yurda dönmesi yönünde yaptığı çağrıya cevabı manidardır. “Şimdi vakti değil, zamanı geldiğinde döneceğim” demesinin tarihi oysa 15 Temmuz Darbe ve İşgal sonrası, Ankara Gölbaşı İncek’teki malikâneye gelip, Körfez Kralları gibi “Ilımlı İslam veya başka bir deyişle Amerikan İslamı’nın”  halifesi olarak hayatının son günlerini ABD,  Batı ve İsrail hizmetine adayacaktı. Rabbim buna izin vermedi.

Bu durumda görevimiz eğitim sistemini ıslah değil, değiştirmek olmalıdır. Bu sistem eleştirel düşünceyi geliştirmeyen, taklitçi bir yapıya sahip olduğu sürece değişim ve dönüşüm başarılamayacaktır. Asıl olan bu sömürgeci eğitim anlayışının değişmesidir. Yıllarca ve hala okullarımız da Batı; “Hem modern, uygar ve çağdaş, aynı zamanda işgalci ve emperyalist” olarak takdim edilmektedir. Bu paradoksun bir arada olduğu bir eğitim sistemi eminim ki bizde ve işgali yaşamış İslam ülkelerinde vardır.

AK Parti iktidarı dönemimde, başörtüsü, öğretmen sayısının en az mevcudun iki katından fazla olması, katsayı zulmünün kaldırılması, 4+4+4 sistem değişikliği, mecburi seçmeli dersler, yeni müfredat programı değişikliği gibi toplumun talepleri yönünde önemli adımlar atıldı. Bütün bu müspet gelişmelere rağmen eleştiri konusunun devam etmesi, memnuniyetsizliğin varlığının nedeni, eğitim sistemimizdir. Sistem krizi iktidarı başarısızlaştırıyor. Eğitim sistemi değişmez ise FETÖ gibi kolonyalist işbirlikçilerine gelecekte alan açmaya devam edecektir. 15 Temmuz Darbe Girişimi, sadece eğitim alanında değil diğer bütün alanlarda boşluğumuz olduğunu fark etmemize yardımcı oldu. Yapısal boşluklar bırakıldığı ölçüde artçı depremler maalesef devam edecektir. Yol ayrımında iken bu boşlukları ortadan kaldıracak ciddi adımlar atılmalıdır. Aksi takdirde % 51’den fazla halkın iradesiyle iş başına gelmiş hükümete karşı darbenin her zaman olması maalesef ihtimal dâhilindedir.

FETÖ ile savaşın etkin kriterlerinden biri eğitimdir. Zira FETÖ eğitim yoluyla büyüdü, gelişti ve kök saldı. Yüzü aşkın ülkede eğitim yapılanmasına gitti.  Bu okulların finans ve insan kaynağı önemli ölçüde Türkiye’dendir. Bu darbenin en büyük faili olan FETÖ ve yandaşlarının eğitim ve diğer kurumlardaki izleri tamamen silinmelidir. Eğitim ve öğretimde; ilim, irfan ve marifetle bu mücadeleyi kazanma azim ve kararlılığında olunmalıdır.

Tenkit ve eleştiriyi ertelediğimizde, iyi niyetimizin kurbanı olabileceğimizi travmatik bir vakıa olarak karşımıza çıktığını FETÖ yapılanmasından anlamaktayız. “Hizmet Hareketi ve Cemaat” yapılanması nasıl darbeye işgale dönüştü? Nasıl Türkiye’yi yok etme gayretinde bulunan malum çevrelerin taşeronu haline geldi? Milletin kendilerini halim, selim, makul, dindar, ahlaki bulduğu kişi ve kurumların darbeci olabileceği düşünülemedi. Neticede yaşanan bu travmatik olay çok iyi tahlil edilmeli. Kuzu postuna bürünmüş Kurt ve Çakal sürülerinin ülkeyi kan gölüne çevirmesi ve bunu yaparken de hoşgörü, diyalog, barış, kardeşlik kavramlarının arkasına sığınarak mülayim ılımlı evrensel bir portre çizmeleri uzun soluklu bir planın uygulanmasıydı. Bu yöntemle muhataplarını aldattılar, yalan söylediler, iftira attılar, komplo ve entrika içerisinde oldular. Yaptıkları kişilik suikastları ve ahlaksız yaklaşımlarla hedeflerine ulaşmaya çalışırken, insanların evlerine ateş düşürdüler, ülkenin; sosyal, ekonomik, kültürel ve inanç değerlerini altüst ettiler, güvensiz bir toplum oluşmasına yol açtılar.

 Ayrıca; bu ve benzeri darbeci zihniyetin militarist dayatmaları ve kalkışmaları her zaman olabileceğinden hareketle, söz konusu müesseseleri sağlamlaştırmak, bu tür oluşumlara karşı mukavemet gücünü artırmak gereklidir. “Milli İradenin” her şeyin üzerinde olduğu bilinci; askeri, idari ve emniyetteki öğrencilerimizden başlayarak bütün eğitim kurumlarımızda verilmelidir.

Vesselam.

Yorumlar13

  • Vatandaş ahmet 6 yıl önce Şikayet Et
    Sayın hocam okadar allah sizlerde razıolsun okadar güzel yazmışsinizki herkesin anliya bileceği dilde herkese hitap anlamındadıe çünkü bizim vatanımız ucuz değil bedeli var saygılarimla
    Cevapla
  • Nezir Demircan 6 yıl önce Şikayet Et
    Sayın Hocam, Bu nadide makalenizi okuduktan sonra anladım ki dünyada eğitimden daha etkili hiçbir şey yoktur.Dünyanın en etkin silahının başındaki uzman bir insanın oraya gelmesi eğitimle olmamış mıdır.Öyleyse ilk hedefimiz,geeçek milli bir eğitimdir.Saygılarımla.
    Cevapla
  • vatandas 6 yıl önce Şikayet Et
    Ayrica askere gidenlere darbe aninda komutana uymamalalari ve bu kanunla koruma altına alınmalı!
    Cevapla
  • vatandas 6 yıl önce Şikayet Et
    Gizli Kitaplarinda soyle yazıyordu: kimsenin baska cemaatlere gitmesine musaade etmeyeceksiniz. oysa bu Risale-i Nurlarda: muslumsnlsrin kimden ve nerden istifade etmezsine taraftar olmak hakperestliktir. ben o zaman anladım ki; bu bilincli insan devsiren bir ihlassiz sebeke! Allsh bunlarin sirretinden vatanimizi ve milletimizi korusun!
    Cevapla
  • Mustafa Budak 6 yıl önce Şikayet Et
    Sayın hocam aynen kaleme aldığınız gibi tespit ve analiniz çok güzel.Allah belalarını versin.Allaha emanet olun
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat