Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretim programı üzerine bir değerlendirme
- GİRİŞ09.09.2017 06:43
- GÜNCELLEME11.09.2017 07:07
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi Eğitim Programı’nı (4-8; 9-12. sınıflar) 21 Temmuz 2017’de kamuoyuyla paylaştı. 31 Temmuz Pazartesi gününe kadar süren askı süreci boyunca, paydaşlar, çeşitli kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, eğitim sendikaları, üniversiteler, görsel ve yazılı basından ilgili yorumcu ve köşe yazarları düşüncelerini taslak öğretim programları kategorisinde bulunan görüş bildirme formları aracılıyla geri bildirimlerini MEB’e ilettiler. İlk ve ortaöğretimde “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretim Programı”, taslağı iyi incelendiğinde bu çalışma; içeriği geliştirme, mezhep üstü bir yaklaşım, Dünya’da yaşayan dinler hakkında kendi kaynaklarından objektif bir aktarım ve sağlıklı bir bilgiye ulaşmanın hedeflenmiş olduğu görülecektir. Yabancılaşmayı kültür ve eğitim politikası olarak ele alan bir eğitim sistemi; taklit, özenti, yozlaşma ve kültür emperyalizmin payandalığından başka bir şeye yaramadığı inkârı mümkün olmayan bir gerçektir. 1982’den bu yana ufak tefek değişiklikler hariç bu ölçüde kapsamlı çalışma yapılmamıştır.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretim Programı’nın Müslüman çocukları için İslami Perspektiften bakılarak hazırlanmış olması son derece önemlidir. Böyle de olması gerekirdi. Burada önemli olan; İslam’ı, Yahudiliği, Hristiyanlığı, Çin ve Hint dinleri vd. kendi kaynaklarından objektif bir şekilde karşılaştırmalı anlatmaktır. Tarihsel süreç içerisinde hiçbir dini inanç ve ahlâk sisteminin diğer inanç biçimlerine, değerlerine eşit mesafede durduğu gözlenmemiştir. Durması mı gerekir? Ne demek eşit mesafede durmak? Bunun ölçüsü nedir? Bu durum hangi inanç sistemi olursa olsun kendini inkâr demektir. Her dinde ahlâkın kaynağı dindir. Evrensel insani değerler dinin verileriyle özdeştir. Dine dayalı olmayan bir ahlâki sistem oluşturmak “zorlamadır,” tutmamıştır, tutmaz.
Bazı ahlâki değerler vardır ki her dinde aynıdır, evrenseldir. “Hırsızlık yapmayacaksın, adam öldürmeyeceksin, adaletli olacaksın, başkasının hakkını yemeyeceksin, anneye babaya ve büyüklere saygılı olacaksın, gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Bu emirler ve ilkeler hem dinin hem de ahlâkın kurallarıdır.
İslam dini anlatılırken ve diğer dinlerle mukayesesi yapılırken; “Dinimiz” “Peygamberimiz” ve “Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim”, “Allah’a Kulluk ve İbadet”, Adâbı Muaşeret” gibi başlıkların altında içeriklerinin örneklerle anlatılması, konunun iyi anlaşılması, öğrenciye “sorumluluk ve görev bilincinin verilmesi, iyi, verimli, üretken ve faydalı insan yetiştirilmesi” açısından son derece hayati bir önem taşımaktadır.
Şunu kesinlikle unutmamalıyız ki, her din öncelikle kendi kaynaklarını referans alır. Anlatma ve okumalarda; kaynaklarından alınan bilginin objektif yansıtılması dışında; bazı kesimlerce dillendirildiği üzere tüm dinlere ve inanç sistemlerine “eşit mesafede durmak, tarafsızlık, esneklik, çoğulculuk ilkeleri, hoşgörü, ulusal ve uluslararası yargı kararlarıyla uyumlu” olması yaklaşımı hiçbir din ve ahlâki sistemde yoktur. Asıl olan dinin kaynağı mı yoksa uluslararası yargı kararlarına uyum mudur?
İstanbul Erkek Lisesinde öğretmen iken 1986 yılında “Kardeş Okul Programı” kapsamında Almanya-Hannover Bismarck ve Bad Nenndorf Schule’yi ziyaret ettik. Hannover Bad Nenndorf Gymnasium Schule’de Teoloji (Din) dersine girmeyi talep ettim. Olumlu karşıladılar ve derse girdim. O gün dersin konusu Hz. İsa, Hz. Meryem ve Vaftiz idi. Kısaca ifade etmem gerekirse; öğretmen, İncil’e göre Hz. İsa’nın babasız doğması sebebiyle “Allah’ın oğlu” olduğunu ifade etti. Bu durumda benim orada kalkıp, “Hayır siz yanlış öğretiyorsunuz, başta İslam Dini olmak üzere diğer dinlerin bu konuda görüşlerine yer vermemeniz” tarafsızlığınıza, objektifliğinize, çoğulculuğa, nesnelliğe, insan hakları standartlarına uyumlu ders işlemiyorsunuz. Diğer dinlere eşit mesafe de durmuyorsunuz. Sadece Hristiyanlığa göre dersi anlatıyorsunuz, demem gerekir miydi? Tabi ki söz hakkı tanıması halinde konu ile ilgili görüşlerinizi söylersiniz. Zira Kur’an-ı Kerim; “Allah aranızdan birisinin babası değildir”, derken Tevrat’ta; “Zübeyr Allah’ın oğludur,” demekte. Sadece bu konuda bile Allah inancı noktasında ortak bir değer ölçüsünü nasıl ortaya koyacaksınız? Görüldüğü üzere Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’da Allah inancı farklı ele alınmıştır. Önemli olan, söz konusu dinlerin, örneğin “Allah inancını” ve “mukayesesini” objektif bir şekilde kendi kaynaklarından çıkarımlar yaparak anlatabilmektir. Her dinin bir ibadet şekli vardır. Kilisedeki ibadet ritüelleri farklıdır. İslam’ın ki farklıdır.
İslam’a göre Kur’an ve sünnet perspektifinden, “dinin tanımının yapılması”, “Allah inancı” ve “Allah katında yegâne dinin İSLAM” olduğu gerçeğinden hareketle; İman, ibadet, ahlâk, muamelat ve diğer hususlarda sulandırılmadan, saptırılmadan doğru bilgi verilmesi gerekir. Müfredat programında buna yer verilmiştir. Kur’an, İslam’dır. Sünni İslam’ı, Alevi İslam’ı diye bir ayrılık söz konusu değildir. Tek İslam vardır. O da Kur’an ve Sünnettir. Mezhepler İslam’da bir zenginliktir. Ayrılık sebebi değildir. İslam dünyasında bidayetten bu tarafa ayrılığın sebebi; dîni değil, siyâsidir. Bu ülkede yaşayan Yahudi ve Hristiyanlara “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” zorunlu değildir. Muafiyet hakkı vardır. Japon konsolosluğu, Türkiye’deki Japon görevlilerin çocuklarına; kendi dinleri olan Şintoizm’i öğretmektedirler.
1980 askeri darbesini müteakip “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersinin” zorunlu olarak okutulma sebeplerinden birisi; Atatürk’ün; “Herkes dinini, diyanetini öğrenmeye mecburdur. Öğrenmek için bir yere ihtiyacı vardır. Orası da okullardır,” ifadesidir. Dürüst olmalıyız, işinize gelirse Atatürkçü olacaksınız, değilse karşı çıkacaksınız. Adı üzerinde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, bu bir bilgilendirme ve kültür dersidir. Bilgi verilmeden nasıl tercih yapılacak? Öğrenci nasıl özgür düşünecek? Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersinin “dayatmadan” ibaret olduğunu düşünenler varsa bu durum onların yetersizliklerinden kaynaklanmaktadır. O halde bu programın amacı, müstemleke ülkelerinin hoşuna gidecek bir “hoşgörü ve diyalog” zemini hazırlamak değildir.
Unutmayalım “tarafsızlık” ve “objektiflik” adına “kendi değerlerini ret ve inkârla” yola çıkan, batıcı ve laik çevrelerin; batılı ve seküler bir paradigma içinde kalarak bir eğitim sistemi önerisi; tutucu, gerici, taklitçi eğitim sisteminin devamından başka bir şey değildir. Her inanç sisteminde ve ahlâki değerlerinde ortak unsurların olduğunu yukarıda örnekle verdik. İslam; kavmiyetçiliği esas alarak, başka bir dini dışlayarak, ötekileştirerek ve hatta yargılayarak bir önermede bulunmaz.
Sonuç itibariyle,
Öğrenciye “yön vermeyen, istidadını geliştirmeyen, geleceğe hazırlamayan bilgiler” bu eğitim programı ile revize edilmiştir.
“Sorma, sorgulama, akıl yürütme, eleştirel yaklaşım, ölçme ve değerlendirme, öğrenme, uygulama, ilim ve hikmet, insana saygı, özgür ve analitik düşünme, edep ve hayâ, dinamik bir toplum oluşturma”, gibi eğitimin olmazsa olmazlarını temel referans olarak ele almış bir program görmekteyiz.
Bu program samimi ve içten bir gayretin ürünüdür. İlk ve son da olmayacaktır. İhtiyaçlar doğrultusunda güncellenerek eğitim standartları daha da yükseltilecektir.
İnşallah başka bir yazımızda genel olarak öğretim programı ve eğitimcilerin eğitimi, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi üzerinde duracağız. Çalışmalara emeği geçen, katkıda bulunan herkesi tebrik ediyorum.
Vesselam.
Yorumlar13