Kimin Senaryosunda Rol Alıyorsunuz?
- GİRİŞ05.01.2019 09:28
- GÜNCELLEME07.01.2019 08:34
Yazarın, sanatçının ve siyasetçinin ülkesine ve milletine karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluğun temelinde; dürüstlük, adalet, hakkaniyet, samimiyet ve değer yargılarımıza saygı ve bağlılık yatar. Bizde batılılaşma süreci, yerli olan bütün değerlere savaş açmakla başladı. Bu süreci savunan gazeteci, yazar, sanatçı ve siyasetçi kendisini la yüs’el kabul etti. “Osmanlı’dan günümüze ali kıran baş kesen, idam eden, zindanlarda çürüten, darbe yapan” zihniyetin arkasında oldular. Batıcılık, Kemalizm, seküler laiklik, bu azınlık zümrenin zırhı oldu. Kapitalizmle birlikte batılılaşma sürecinin dumura uğramaya başlamasıyla beraber, gözünü kan bürümüş, kalp gözü kapalı olan bu adamlarda hakaret ve tehdit doludizgin gitmeye başladı. Kısaca diyorlar ki: “Bizim hakaret, küfür, aşağılama, ötekileştirme, ayrıştırma ve sindirme, Cumhurbaşkanı da olsa hakkımız, sizlerin görevi ise; bundan ders çıkarmak ve kabullenmektir.” Demek ki, sanatçı tehdit de eder, had de bildirir ve dokunulmazdır!
Metin Akpınar ismiyle maruf sanatçı(!) bir zat çıktı: “O noktaya (yani demokrasiye) ulaşabilirsek kavga, gürültü olmadan bu işin içinden çıkarız! Ulaşamazsak ise belki de lideri ayağından asarlar, belki de mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonları (idamı) yaşayabilirler.” İşte, sözüm ona demokrat (!) bir sanatçının konuşması. Bu kişi, hem halkı sandığa sahip çıkmaya çağırıyor, hem de “sandık esasında pek demokrat bir şey değildir, her şey sandıkta çözülmez!” Diyor. Ne yaman çelişki. Peki, darısı kimin başına? Hiç şüphemiz yok ki, kastedilen Başkan Erdoğan’dır. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokratik kültüre aykırı olan bu sözler, eleştiri amaçlı değildir. Zira eleştiri dili ile nefret ve hakaret dili arasında fark vardır. Temenni ederdik ki; bu çirkin anti demokratik, nefret ve hakaret içeren siyasal dil kınansın. Darbe çağrıştıran bu anlayışa taraf olmayacağız, densin. Ama nerede? Maalesef, “Erdoğan nefretinde” ittifak edenler; “Çok kıymetli bir sanatçımız” diyerek başlayan sözlerle, bu darbeci beyanı desteklediler. Hatırlanacak olursa yine bu zat, 12 Eylül için; “Bu müspet bir gelişmedir, millete hayırlı olsun” ifadesini kullanmakta. Bu nasıl demokratlıksa 12 Eylül’ü faşist cuntayı öveceksiniz, Bu milletin %52’sinin oyu ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’ nı da idamla tehdit edeceksiniz. Bir zamanlar, “Go Home ABD” diyen, bugün de “Orduyu göreve çağıran” bazı aydınları(!), Menderes’e Rusya göndermesiyle; “Erdoğan’ı devirsin de tek ABD devirsin” diyerek emperyalizmin işbirlikçiliğine soyundular. Kırk yıldır antiemperyalist, devrimci mücadele verdiğini söyleyen PKK, ABD bayrağını çekmedi mi? Yani şapka düştü kel göründü.
Biz, düşüncelerin küfür, hakaret ve nefret dili üzerinden değil, medeni ve uygar ölçüler içerisinde açıklanmasından ve eleştirinin yapılmasından yanayız. Zira fikirler gücünü ortaya koyduğu değerinden alır. Değilse kıymeti harbiyesi yoktur. Bu ülkede; bölücü, ayrıştırıcı, ötekileştirici, batıcı, medeniyet değerlerimizi aşağılayıcı fikirler karşılık bulmayacaktır. Kimse temel hak ve özgürlükleri, siyasal meşruiyeti, darbe özlemciliğiyle yok sayamaz. Hiçbir kimse “Ne var canım bunda, biraz ağır mizaç içermiş” diyerek bu suçu hafife alamaz. Başbakan idam eden, halkı aşağılayarak; “Ulan pis Anadolu köylüleri, Ankara’yı kirletmeye mi geldiniz” diyerek, insanımızı coplayan, ensesine tokat indiren bu zihniyet değil mi? 12 Eylül başta olmak üzere darbeleri savunmak ve yeni darbelere davetiye çıkarmak faşizmdir. Bir de utanmadan, “Gazetecilerden sonra, sanatçılar da topun ağzında,” “İki dev sanatçı, polis nezaretinde nasıl olur da ifadesi alınmak üzere karakola götürülür?” “Sanatçılar asla hedef gösterilemez,” “İşte sanatçıya verilen değer bu” gibi salvolar atılmaya başlandı. Yıllardır bu ülkede bir kısım azınlık tabakanın hakları, vatandaşlarında görevleri oldu. Siz bu ülkenin Cumhurbaşkanına ağza alınmayacak küfürler yapacaksınız, idam, zehirleme ve ölümle tehdit edeceksin, sonra kalkıp, bunun adına “eleştirel sanat” diyerek, kendine hak göreceksiniz. Yok böyle bir şey. Artık tiyatro bitti. Faşizmin ayak seslerini hatırlatan postallı gergedanlar dönemi kapandı.
Sonuç itibariyle hakaretin, aşağılamanın ve darbe tehdidiyle sopanın ucunu göstermenin özgürlüğü yoktur. Kimse, yeniden “Kırmızı Yelekli, Taksim Kadife Devrim ütopyasını” düşünmesin. Kalplerinde hastalık olanların kin ve nefretleri ara sıra depreşir. Onları simalarından ve konuşma üslubundan tanırız. Onlar İslam düşmanıdırlar. Kibirleri, arınmalarına izin vermez. İşleri yeryüzünde fesat çıkaranların yanında olmaktır. “Öncekilerin efsaneleridir” dedikleri ahiret günü gelip çattığında ve Allah’ın huzuruna çıkarıldıklarında, önlerine “Siccin Kitabı” konulduğunda ve girecekleri cehennem ateşi yaklaştırıldığında; “Yetiş ey ölüm” diye bağıracaklar. O gün bir yardımcıları da yoktur. Dünyada inkârcı, şımarık, despot ve zalimlerin gideceği yer yalanladıkları cehennemdir. Ne diyelim, “………Allah, bir kimseye nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.” (Nur- 40) Bize düşen görev, kendimizi muhasebe ve murakabeye tabi tutmaktır. Bizim tarafımız Hz. İbrahim (a.s)’dan Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar şirk, inkar ve despotizmle mücadele eden peygamberlerin yanıdır. Haksızlığa karşı direneceğiz. Bunun için; Allah’ım, ahlâkın güzeline bizi yaklaştır, kötüsünden uzaklaştır, nefsine ve şeytana uyanlardan eyleme duasıyla yol almaya devam edeceğiz.
Vesselam
Yorumlar12