Düşünsel Savrulmalar

.

  • GİRİŞ27.04.2019 09:37
  • GÜNCELLEME29.04.2019 09:00

İkinci dünya savaşıyla İslam ve Uzak Doğu coğrafyasında kadim değerlerin yok edilmesi açık bir hedefti. İnsan benliğinin ilahi kutsiyetten arındırılması, ahlakın piyasa ekonomisi, siyaset, sanat ve kültürel değerler ilişkileri çerçevesinde yeniden üretilmesi arzu/haz merkezli ahlakın, ben merkezli siyaset ve yönetimin oluşturulmasıyla; değerlerin dumura uğratılması, hayatın parçalanması süreci başlamıştır. Batıcı hayat tarzının başlamasıyla kendi tarihsel ve kültürel gerçekliğini kaybeden İslam toplumu zamanla travmatik zorluklara muhatap oldu. Batının kötülük ikonu kara bulutlar gibi bastı. Korkudan kitaplar mağaralara, taş kümelerinin ve hayvan gübresinin içine sakladıklarını büyüklerimiz anlattılar. Ülke, oligarşik despotizmin acı uygulamalarına muhatap oldu. İnsanlığın kendini her alanda yeniden tanımlaması adına Sokrates’ten Aristo’ya, Darwin’den, Marks’a tarihin trendlerinde dolaşıp durduk. Kapitalizm’den, serbest piyasa ekonomisine ve toplumu terbiye etme adına darbelerle yol kat etmeye çalıştık.

 

 

Ancak; tarihin akışına baktığımızda, gelinen noktada; Nemrut- Firavun ve Roma Kolonyalizminden envangelist-Siyonist çizgiye siyasi ve ekonomik bir kopuş ve sapma söz konusu değildir. Kelime ve kavramların arasında kaybolmadan şunu ifade etmeliyim ki akıp geçen hayatımızda moderinitenin pratikleri bizleri zehirlemeye devam etse de; Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya, Hz. İsa’dan Hz. Muhammed (sav)’e ilahi vahiy çizgisinde bizim de müstakim üzere perspektifimizde bir kopma ve sapma söz konusu değildir. Referanslarımızı doğru aldığımızda, resmi iyi çektiğimizde, hayatın sosyolojisini iyi kurguladığımızda, hürriyetimizi ve ahlakımızı kapitalist ahtapotun emri ve sultasına sokmadan, Müslümanca direndiğimizde, Allah’ın inayet ve rahmetinin yanımızda olduğunu göreceğiz

Ahlak, felsefe, adalet, siyaset ve yönetim gibi konular hakkında çalışma yapan Müslüman araştırmacılar,  Müsteşrik ve oryantalistlerin tesirinden mi bilinmez, sanki tarihsel ve doğrusal referansmış gibi ilk başvurdukları kaynak, skolastik dönem Yunan bilginleri Sokrat, Aristo ve diğerleri… İlahi olandan uzak, çok azda olsa Müslüman bilginlere başvurmaktalar. Çalışmasının beğenilmesi ve takdir edilmesinin ancak bu mehazlara başvurulduğunda kabule şayan görüyorlar. Sokrat, Aristo dönemlerinde yönetim biçimi nasıldı, yöneticiler kimlerdi, dini görüşlerin devlet üzerinde ne gibi etkileri vardı? 19. Yüzyıl pozitivistlerinin bu döneme ilişkin görüşleri nelerdi? Batı dünyası, medeniyetin kaynağı olarak neden Roma’yı değil de eski Yunan skolastik dönemden başlatıyor? Oysa eski Latin dünyasında putperestliğin hâkim olduğu; aya, güneşe, yıldızlara ve muhtelif tabiat kuvvetlerine tapıldığı bilinmekle birlikte çağdaşı diğer medeniyetlerden üstün olan tarafı nedir?

 

 

Oysa Hz. İbrahim putperestliğe ve egemen sisteme karşı mücadele etmiş ve kavminin ileri gelenlerini toplayarak: “Ey kavmim, benim Rabbim, doğup batan güneş ay ve yıldızlar olamaz,”  “Benim Rabbim, bütün bunları yaratan, idare eden, bir olan Allah’tır,” diyor. “Ey İbrahim, biz dedelerimizi böyle inanır ve ibadet eder bulduk. Biz inancımızdan vazgeçmeyiz,” diyorlar. Aynı şekilde Hz. Muhammed (s.a.v), Kâbe’nin etrafında bulunan putlara tapan müşriklere: “Bunların size bir yardımı, faydası ya da zararı dokunur mu? Hayır, dokunmaz. Peki, ne diye bunları İlah ediniyorsunuz? Ama bunlar bizimle Allah arasında irtibatı sağlıyorlar ve dedelimizi böyle ibadet eder, bulduk” dediler. Tarihin hangi döneminde olursa olsun bu iptidai putperest inanışlarla karşılaşıyoruz. Hz. Nuh (a.s)’dan bu yana peygamberler; putperest dini yapı, ona bağlı gelişen pazar ekonomisi, siyaset ve statüko ile devamlı mücadele halindeydiler. Bugün de geleneksel zihniyete modernite gömleği giydirerek İslam’a karşı savaş verilmektedir. İslam toplumlarının en önemli sıkıntısı, batılılaşma sürecinde, Batı’nın inşa ettiği sosyoloji içinde kendilerini ifade etme hastalığıdır. Bir taraftan “Allah bize yeter” deriz, öbür taraftan tarihi Hz. Âdem’le başlatmak yerine batının argümanlarını kullanarak ilahi kitabın verilerinden uzak dururuz. Akademik hayatta bunun sayısız örnekleri vardır.

Yalan, hile ve aldatmanın revaçta olduğu dönemler ve günler bitip tükenmek bilmiyor. Sanki yalana teslim olmuş bir dünyada yaşıyoruz. Gittikçe artan bir şekilde ahlaki yargılamanın geri çekildiği, herkesin kendisine göre bir doğrusunun olduğu, ahlaki ve erdemli hayatın normatif düzenliklerinin ve ideallerinin hiçe sayıldığı, yaşanan gerçeklerin görmezden gelindiği, yalanın referans alındığı bir hayatın göz göre göre içinde yaşamaktayız. Tam bir körlük hali, Makyavelist bir ilizyon. Ahlaki özneye dayalı bir toplum fikrinden uzaklaşan, piyasa tanrısı burjuvazinin inşa ettiği, görsele dönüşen ahlak ve siyaset…

Adalet, ahlak ve edep timsali bir büyük bilgenin sözüyle yazımı tamamlıyorum: Türkistan’ın Merv şehrinde doğan alim, bilgin ve “Asya’nın Kutbu” yahut “Doğunun büyük bilgesi” Ebu Said Ebu’l Hayr’a bir mecliste: “Ey Şeyh, namazda elimizi nereye bağlayalım? Diye sorar. Şeyh: eli gönle, gönlü İzzet ve Celal sahibi Hakka (Allah’a) bağla.” Tek yol; ahlak, edep ve irfanla İslam’a bağlanmaktır.

Vesselam.  

Yorumlar10

  • Ahmet sarıhan 4 yıl önce Şikayet Et
    Sayğı değer hocam allah her iki cihanda da sizlerde bizlerde razı olsun asrın ihtiyacı çağın doktoru gibi hastayı muayene etmiş gibi reçete yazmışsınız toplumun ahlaki değerleri gençliğin iflas etiği bir ortamdayiz uzatmiyacam bizim toplumsal olarak acilen üzümüze dünmemiz gerek selam
    Cevapla
  • Muharrem DOĞAN 4 yıl önce Şikayet Et
    Allah sizden razı olsun , istifade ettik.
    Cevapla
  • İsa Dilek 4 yıl önce Şikayet Et
    Hocam Allah razı olsun. İnşAllah bu yazınızdan istafade edilerek, sapmalara gıpta etmekten vazgeçilir.
    Cevapla
  • Nezir Demircan 4 yıl önce Şikayet Et
    Hocam,izninizle Şeyhin tavsiyesinin yanında,ben de diyorum ki: Keşke Allah’a yakarış niyetiyle havaya kalkan ellerimiz,kalbe bağlı bir sadakatle gerçek dua görevlerini ifa edebilseler,vesselam.
    Cevapla
  • Sebahattin 4 yıl önce Şikayet Et
    Sistem kendisine göre öyle sistemli bir şekilde çalışıyor ki; sisteme alternatif Müslümanlar sisteme entegre edilerek demokratik ve muhafazakar noktaya verildiler.Ümmet şuuru yerini devlet bilincine terketti.Yani Müslümanlar mı kapitalistleri?Yoksa kapitalizm mi Müslümanlaştı? Yazacağım ama neyse .... Yüreğinize sağlık üstadım.İnşallah siyonizmi irdelerken kölesi olmamışızdır!
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat