Telaşınıza düşen var mı?

  • GİRİŞ09.01.2014 09:01
  • GÜNCELLEME09.01.2014 09:01

Adam doktora gidip şikayetini anlatmaya başlamış : “Doktor bey, şuram, şuram, şurası ve hatta şurası; nereme dokunsam ağrıyor” demiş. Doktor, adamış işaret ettiği yerler yerine, parmağına bakmış, adamın parmağı kırık çıkmış…

            “Bayım, ben mi mükemmelim yoksa siz mi anlamazın tekisiniz” diye size neredeyse seçenek sunmayan birine verebileceğiniz cevap ne olabilir ki?

            Yazıma konu etmeye çalıştığım birileri var mı etrafınızda? Her şeyi ama her şeyi bilen, her konu hakkında yorum yapma yetkisine sahip olduğunu düşünen ve işin daha da kötüsü düşündüklerinde kesinlikle haklı olduğunu düşünen. Eğer varsa böyle bir arkadaşlığınız, oradan uzaklaşın ve numaranızı da değiştirin. Numaranızı taşımayın, direk değiştirin.

            Her söze “ben” iddiasıyla başlayanların en çok inanmadıkları şey de kendileridir. Hatta iddia ettikleri şey, yani “ben” denilen şey kendilerinde neredeyse yoktur. Sözün özü, ortada aslında kendileri yoktur. Arkadaş sohbetlerinde dahi final ipini göğüslemesi gerekiyormuş gibi bir kaygı. İstenilen her talepte “peki benim bu işten kârım ne olacak” gibi, asla normal olmayan ama kendini bu denli düşünüyor olmanın normal sayıldığı kişilikler…

            Sıkıntılı ve düşünceli bir günümde yanıma gelen arkadaşım neyim olduğunu sorduğunda bir şeyim olmadığını söyledim. “İyi ama moralin bozuk sanki, iyi görünüyorsun” dediğinde de; “evet bir mevzuda canım çok sıkkın ama sağol senin yapabileceğin bir şey yok” diye cevap verdim. Bunun üzerine dedi ki : “Belki bir şey yapamam ama en azından telaşına düşerim…” Şık bir cevap değil mi?

            Var mı sıkıntınız için hiçbir şey yapamasa da sıkıntınızın geçmesi için telaşa düşerek aslında çok şey yapan arkadaşlarınız, dostlarınız? Varsa ciddi kârdasınız…

            Açık olduğumuzu iddia edip aslında eleştiriye kesinlikle kapalı olanlar haline geldik. Nereden geldik tam olarak bilmiyorum ama geldik. Cümlelerinizin bitmesini bekleyenler çoğunlukla sizi dinlemek değil, söylediklerini çürütmek adına karşı atağa kalkmak için bekliyorlar gibi bir tutuma sahipler. “Adam bana bir şey söylüyor, eleştiriyor, dur bakayım doğru söylüyor olabilir mi” gibi güzel bir düşünceyi kaybetmişçesine.

            Vurmak için değil, sadece hatırlatmak için dahi “gözünün üstünde kaşın var” deseniz, vereceği cevap “senin de kaşının altında gözün var” oluyor.

            Hele ki dostane ya da arkadaşça bir eleştirinizi karşısında cevaben bize, “haklısın, ben böyle düşünmemiştim, iyi oldu hatırlattığın, teşekkür ederim” gibi bir cümleye hasret kalır olduk ve hasret gideceğiz.

            Dostluk konusundaki en büyük tahribat ise “iki kişinin bildiği sır değildir”le başladı. Altını da “sırrını söyleme dostuna, o da söyler dostuna, sonra ot doldururlar postuna” sözüyle doldurdular. İşte bu yüzden dostça paylaşmak yerine hince düşünmeyi öğrettiler bize. Bir yandan eleştirmekten korkan ve eleştirilere asla 7/24 kapalı hale geldik, bir yandan da paylaşma, istişare etme güzelliğinden kendimizi mahrum ettik.

            Nasılsa Allah'ın verdiği nimetler arasında herkesin razı olduğu tek şey, kendi aklı…

Tüm yazdıklarımı ve dahi yazamadıklarımı tek cümlede anlatan Muzaffer Serkan Aydın demiş ki :

Allah bir insana, 'sadece bir insan' olduğunu unutturmasın.

ercan@mehmetercan.com.tr

www.twitter.com/mehmetercanME

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat