İran kontrolsüz bir güç mü oluyor?
- GİRİŞ23.01.2016 12:46
- GÜNCELLEME24.01.2016 09:38
Şimdi ise Çin, Fransa, Almanya, Rusya, İngiltere ve ABD’den oluşan P5 +1 ülkeleriyle sürdürülen görüşmelerin ardından varılan anlaşma İran’ı uluslararası izolasyondan kurtarıyor.
Nükleer güce ulaşması, baskılar ve yaptırımlarla engellenmiş olsa da İran’ın ‘Nükleer programını’ kısmen de olsa uluslararası camiaya kabul ettirmesi, petrol ve doğalgaz rezervlerinin yanında yaptırımların kaldırılmasının verdiği rahatlıkla İran ciddi bir güç zehirlenmesi yaşıyor.
Nükleer pazarlıkların sıkıntıya girmemesi için ABD ve AB, İran’a birtakım tavizler vermiş ve birçok alanda önünün açılmasını sağlamıştır.
ABD ve müttefiklerinin ani bir kararla Irak’tan çekilmesi İran’ın işine yaramıştır. ABD ve AB’nin bu yanlış politikaları sonucu Irak, İran’a altın tepsi içinde takdim edilmiştir. Bugün Irak, fiilen üç parçaya bölünmüş ve ‘Merkezi Irak Yönetimi’ tam anlamıyla İran’ın hegemonyasına girmiştir.
Nükleer pazarlıklar bağlamında ABD ve AB, İran’ın Irak ve Suriye’de askeri güç bulundurmasına, Yemen, Lübnan, Bahreyn ve S. Arabistan gibi ülkelerin içişlerine müdahale ederek oralarda örgütlenmesine ve kışkırtıcı propaganda yapmasına göz yummaktadır.
Bölgesinde giderek etkin olmaya başlayan ve son yıllarda komşu ülkelere müdahalelerden de çekinmeyen İran, şimdi kendisine yönelik yaptırımların kaldırılması sonrası ‘bölgesel güç’ olma yolunda siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda yeni hamlelere hazırlanıyor.
Bölgede yaşanan gelişmelerde İran’ın rolü ve bölgeyi kendine domine etme girişimleri bu ülkenin kontrolsüz bir güce dönüşmesi endişesini de beraberinde getiriyor.
İran’ın, Suriye ve Irak’la ‘stratejik işbirliği’ gibi anlaşmalar yapması; S. Arabistan, Yemen, Bahreyn, Lübnan ve Afganistan gibi ülkelerin içişlerine müdahale ederek açık tehditlerde bulunması bu endişenin haklı olduğunu gösteriyor.
İSLÂMİ DEVRİMDEN MEZHEBİ MİLLİYETÇİLİĞE
Her ne kadar ‘79 Humeyni Devrimi’nin İslam adına yapıldığı iddia edilse de gelinen noktada İran’da İslam İnkılabının yerini ‘Mezhebî Milliyetçilik’ aldı. Bu mezhebi milliyetçilik ayrıca “Fars milliyetçiliği, İrancılık” ambalajı içinde kamufle edilerek sunuluyor.
Hâlbuki devrimin önderi Ayetullah Humeyni, “İslam’ın emrinde bir güçlü İran’a evet, İslam’ın emrinde olmayan güçlü bir İran’a ise hayır” demişti. Şii mezhebinin son imamı olarak kabul edilen Ayetullah Humeyni, mezhebi bir İslam Devrimi yapmış olmasına rağmen mezhebi bir ayırım yapmadan İslam’ın kendisini işaret etmişti.
Peki; bugünki İran’ın “Tarihte ilk defa bu büyük güce ulaştık. Afganistan’ın doğusundan Akdeniz’e kadarki bölgeyi etkileyen bir kuvvete sahibiz” diyerek Şii - Sünni ayırımı propagandalarıyla İslam coğrafyasında fitne ve fesada sebep olması ne derece doğrudur ve İslami’dir?
İran’ın, kendi halkını katleden, ülkesini yakıp yıkan Suriye’nin diktatörü Beşşar Esad’ı sadece Şii mezhebinin bir kolundan olan Nusayri olduğu için sahiplenmesi İslam’la bağdaşıyor mu?
Suriye’de hâlâ var olan İslam düşmanı Baas (Arap Milliyetçisi) rejimine payanda olmak için ülkeye askeri güç göndererek Sünni muhalefeti toplu katliamlara tutmak hangi İslam ahlakı ile izah edilebilir?
Demek ki; bugünkü rehber Ayetullah Hamaney ve emrindeki Cumhurbaşkanı Ruhani ile devrimin asli unsuru sayılan kadroları artık Humeyni öğretileri yerine kendilerinin yeni içtihatlarını uyguluyorlar. Ancak bu içtihatlar ve uygulamaları İslam’ın temel prensiplerine ters düşüyor.
Anlaşıldığı üzere, İran’da İslam İnkılap refleksi ve rejiminin kuruluş ruhu geçen zaman içinde yozlaştı. Yani değişime uğradı ve aslından uzaklaştı.
İşin gerçeği şu; İran, devrim sonrası İslam dünyasındaki kazanımlarını Suriye ve Irak’ta tüketti. İran’ın bugünkü mücadelesi İslam’ı değil, Şii mezhebini yüceltmek ve yükseltmek amacına yöneliktir.
Kısacası; İran’daki İslami rejim, Şii kesimin dışındaki Müslümanların nezdinde meşruiyetini kaybetmiştir. İran, sadece Şiilerin İslami yani Mezhebi Milliyetçiliğin öncülüğünü yapmaktadır. Onun için Şii İslam dünyası, İran’ı lider olarak görmekte ve onun desteğiyle dünyada bir güç olmayı hedeflemektedir. Bu durum İslam’a ve Müslümanlara büyük zarar vermektedir.
İran’a bu kadar açık- gizli destek verilmesinin asıl sebebi egemen güçlerin İranlılara olan sevgisinden değil. Sünni ülkelerdeki yönetimlere karşı Şii azınlıkları kışkırtıp, mezhepsel sorunun bir savaşa dönüşmesi beklentisindendir.
Çünkü mezhep savaşının çıkabilmesi için 1,5 milyar İslam dünyası içinde zayıf kalan Şiilerin güçlendirilmesi gerekir.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol