Şimdilik bir çözüm bulundu ancak kriz henüz sona ermiş değil

.

  • GİRİŞ27.10.2021 11:23
  • GÜNCELLEME27.10.2021 11:23

On ülkenin büyükelçileri Türkiye’nin içişlerine müdahale niteliğinde Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını talep eden bildiri ile başlayan kriz, haber merkezlerine bomba gibi düşmesinden hemen sonra ise  “istenmeyen kişi” krizi bir anda dünya gündemine oturdu.

Çünkü yaşanlar, haydutça bir girişim, organizeli hukuk ihlali ve diplomatik bir skandaldı.

“Ülkemizin bağımsızlığına ve milletimizin hassasiyetlerine saygı duymayan hiç kimse, sıfatı ne olursa olsun, bu ülkede barınamaz” şeklindeki açıklamasıyla Başkan Erdoğan’ın tavrı takdire şayandı.

Haddini aşan 10 büyükelçi hakkında Türkiye’nin uluslararası diplomatik anlaşma ve kurallara göre ‘persona non grata’ (istenmeyen adam) ilan edilme prosedürünün başlatılacağını  açıklaması ülke içinde büyük destek bulurken, ilgili ülkelerde ise şaşkınlığa ve telaşa sebep oldu.

Bir anda siyasi tansiyonun yükselmesi sadece Türkiye  ve ilgili ülkelerde değil, aynı zamanda dünya başkentlerindeki siyasi kulis ve diplomatik çevrelerde nefesler tutulmuş gelişmeler dikkatle takip edilmeye başlandı.

Çünkü, krize çözüm bulunamaz ve yükselen tansiyon karşılıklı restleşmeye dönüşürse çok olumsuz gelişmelere sebep olacağı görüldü.

Başkan Erdoğan’ın kararlı tavrı karşısında 10 büyükelçi Türkiye’nin iç işlerine bundan böyle karışmayacaklarını taahhüt etmeleriyle Ankara ve Batı arasındaki “istenmeyen kişi” krizi şimdilik sona erdi.

Ancak  krizin aslında henüz sona ermediği bir gerçektir.

Daha şimdiden farklı konular üzerinden saldırı ve müdahalelere başlanmış bile.

*

Öncelikle; gerilime sebep olan ve bir anda krize dönüşen olayın nasıl geliştiği, izlenen yol ve başvurulan yöntemin, beynelmilel hukuk ve Viyana Devletler Sözleşmesi ile BM’nin kararları yönünde ne anlama geldiğine bakalım. 

Her şeyden önce 10 ülkenin büyükelçisinin organizeli olarak hareket etmeleri kendilerinin değil, mensubu oldukları ülke ve o ülkelerin oluşturduğu merkezden yönlendirildikleri açıktır.

İzlenen üslup, bildiri metni için seçilen kelimeler ve kurulan cümleler ile kullanılan dil, siyasi ahlak, nezaket ve  diplomatik kurallara aykırı, devlet aklından yoksun olduğu açıktır.

Osman Kavala için “derhal serbest bırakılsın” şeklindeki beyan emir niteliğinde küstahça, aşağılayan ve de küçümseyen bir ifadedir.

Ayrıca Büyükelçilerin ortak ‘Bildiri’si tehdit içeren ve Türkiye’nin içişlerine müdahale olduğu gibi ‘Viyana devletler sözleşmesi’, Birleşmiş Milletler (BM)’nin kararları ile beynelmilel hukuka göre de diplomatik bir skandal ve bir hukuk ihlalidir.

Altını çizerek ifade etmek isterim ki, Osman Kavala bir bahanedir. 

ABD öncülüğünde oluşan ‘Şer İttifakı’nın derdi, ne demokratik hak ve özgürlükler, ne de  Osman Kavala’dır.  

Onların amacı Türkiye’yi kendi politikalarına hizmete mecbur etmek yani diz çöktürüp teslim almaktır.

Asıl ve uzun vadedeki hedefleri ise  Viyana’ya kadar fetihler gerçekleştirerek giden Türkleri, geldikleri topraklara yani Orta Asya’ya geri göndermektir.

Onlar, bu iki hedeflerine ulaşana kadar saldırıları, tehdit, baskı ve müdahalelerinin devam edeceği gerçeğini biz, unutmamalıyız.

Onun içindir ki, Başkan Erdoğan’ın Türkiye karşıtı cephede yer alan Batılı emperyalist ülkelere “Başaramayacaksınız” şeklindeki ifadesi hem uyarı hem de bir ihtar niteliğindeydi.

Dileğimiz ve beklentimiz, ABD’nin öncülüğündeki ‘Türkiye Karşıtı Cephe’nin tarihin derinliklerinden gelen kin ve nefret ile intikam alma duygularını düşmanlığa dönüştürme yanlışından vazgeçmesidir.

Çünkü, tarihte yaşanan yanlışların izini sürmek, milletlerin bir arada barış, huzur ve güven içinde yaşama kültürüne büyük zararlar vermiştir ve de vermeye devam etmektedir.

Yani, bu kavganın kazananı değil, kaybedeni herkes olur…

YENİAKİT

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat