Edremit’teki görüntülerin hatırlattıkları

  • GİRİŞ14.09.2021 11:26
  • GÜNCELLEME14.09.2021 11:27

Balıkesir’in Edremit ilçesinin işgalden kurtuluşunun kutlama törenlerinde sergilenen rezalet görüntü bize çok şeyi tekrar hatırlatmış oldu. Maalesef buna benzer görüntülere yıllarca şahit olduk. Anlayacağınız bu tür rezaletler yıllarca sergilendi.

Törenlerdeki bu tür görüntüleri izleyenler, Millî Mücadele’nin ülkeyi işgale kalkışmış güçlere karşı değil de milletin kendisine karşı verilen mücadelenin sonucunda kazanıldığını düşünebilir.

Türk milleti lideriyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, varıyla yoğuyla topyekûn verilen bir mücadeleyi zaferle sonuçlandırmasını bildi. Bir varlık ve yokluk mücadelesi ortaya koydu. Gözünü kırpmadan “on beşli”sini cepheye gönderdi.

Sonra birileri çıktı, Millî Mücadele’nin fertlerini hakir görmeye başladı. Neredeyse işgalci düşman unutuldu. Millî Mücadele içeride belli bir kesime karşı verilmiş gibi hareket edildi.

Kendilerini “Cumhuriyetin kadınları” olarak tarif edenler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadınları beğenmemeye başladılar. Onlara akıl ve yön verme cüretini her fırsatta ortaya koymaktan çekinmediler. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sırasında bankamatiklere ve marketlere koşanların darbeye direnenlere karşı tavırlarında olduğu gibi.

Bu rezalet görüntüleri sergileyenlerin elinde imkân olsa, Millî Mücadele’de en önlerde yer almış Kara Fatma, Emir Ayşe, Halime Çavuş, Nezahat Onbaşı, Binbaşı Ayşe, Asker Saime, Yirik Fatma, Şerife Bacı, Senem Ayşe ve Sultan Ana gibi onlarca, yüzlerce kahraman kadın kendi zaferlerinin törenlerine katılamazdı.

Olmadı mı? Evlatlarını askere dualarla gönderen anneler çocuklarının yemin törenlerini tel örgüler arkasından izlemediler mi? Bazıları töreni izlemek için oturdukları koltuklardan kaldırılıp dışarı çıkartılmadı mı? Kız çocukları üniversitelerden uzak tutulmadı mı?

Bu yüzden, Edremit’te ortaya konan rezaleti tesadüfi olarak algılamayın. O resim, izi derinlerde olan bir zihniyetin tezahürüdür.

Bu arızi zihniyet, 1950’den sonraki gelişmeleri bir türlü kabul edemedi. Demokrat Parti ile başlayan süreç bunlar için “Karşı Devrim” olarak görülür. Hâlâ da öyle düşünürler. Daha geçenlerde bir “oyuncu” çıkıp, “70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükûmetler yönetiyor. Ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz…” diye saçmalamadı mı?

Bu zihniyete göre; milletin özgür iradesiyle seçilmiş tüm sağ iktidarlar “din bağımlısı” ve “karşı devrimcidir.” Kendileri ise çok fazla aydınlandıklarından! “ilerici” ve “çağdaş” oluyorlar. Hatta “Çağdaş Yaşam”ı desteklemek için örgütlenip dernekler kuruyorlar. Sonra da gidip kurtuluş törenlerinde milletin değerleriyle oynuyorlar.

Bunlara göre Anadolu insanı, sadece zor durumlarda gerekli olan bir kitledir. Onun dışında itibar edilmez. Hele seçimlerde ortaya koydukları iradeye hiç güvenilmez. Bu yüzden, türlü oyunlarla mümkün olduğu kadar yönetimden uzak tutulmalıdır.

Bunlar, milletin iradesi karşısında kendilerini çaresiz hissettiklerinde Genelkurmay’ın ışıklarına bakmayı da ihmal etmezler. Yanan ışıkları gördüklerinde heyecan duyarlar. Uyuyamazlar.

Bunlar, milletin büyük bir kesimini yıllardır milletin kurduğu ve koruduğu devletten uzak tutmaya çalıştılar. Bunun için kendilerine göre yorumladıkları laikliği ve sınırlarını kafalarına göre belirledikleri bir “Kamusal alan” uydurdular. Yıllarca bunları iktidar aracı olarak kullandılar.

Kamusal alan bazen üniversite oldu, bazen devlet dairesi, bazen tören alanı oldu, bazen lojman. Kendi isteklerine göre kamusal alanı daraltıp genişlettiler. Çok zorlandıklarında, hizmet alan ve hizmet veren ayrımına gittiler. Sürekli bir şeyler ürettiler. Maksat, halkın büyük bir kesimini yönetimden uzak tutmak.

Cumhuriyete, cumhuriyeti kuranlardan daha çok sahip çıkıyor gözüktüler.

Korkular ürettiler.

Milleti merkeze taşıyan siyasi liderlerden hiç hazzetmediler.

Millet merkeze yaklaştıkça korktular.

Milletten kopuk ve azınlıkta olmalarına rağmen, türlü oyunlarla milletin büyük bir kısmını yönetimden uzak tutarak kendileri için hak etmedikleri geniş alanlar açtılar.

Fakat şimdi zorlanıyorlar...

Anlayacağınız, yara derin...

Mehmet Şahin / Türkiye Gazetesi

Yorumlar4

  • gurbetci 2 yıl önce Şikayet Et
    Lâiklik elden gideyyaaah!
    Cevapla
  • Nazım KARAMEHMET 2 yıl önce Şikayet Et
    Laiklik adı altında hep millete baskı ve zulüm etmeye alışmışlar.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yavuz Sultan Selim 2 yıl önce Şikayet Et
    Zaten solun derdi hizmet falan değildi, derken abd kaset kumpası solu ! oluştu, mevcut iktidarı ve devleti millet yani Türkiye'yi devirmek ne bahasına olursa olsun için işin çirkin en kirli en iğrencine yöneldiler; yalan iftira ihanet dahil her türlü tezvirat, burada lenin ataları imdatlarına yetişti ki hedefe ulaşmak için her yol mübah demişti, gerçi gavur gavurdur ha rus ha abd fatketmez hepsi aynı mal, son zamanlarda açık seçik her şeyi gördük insani vicdani olarak hiç bir değer yargıları yok !..
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Misafir 2 yıl önce Şikayet Et
    Bu zihniyet hiç bir yere gitmedi. Hep var oldu. Bu aralar "köprüyü geçene kadar" şirin gözükme üzerine oluşturulmuş bir strateji var. Bizim mahalleden de bunlar değişti zanneden 'saf' lar var. Ama biliyoruz ki o zihniyet bunu hep yapar. Hayatlarında dini gerektiğinde siyasete "alet eder" (En azılı müslüman düşmanı olup, seçim zamanı camiye giden, ya da "benim de dedem müftüydü ama ...." gibi saçmalıklara meyledenler dini asıl siyasete alet edenlerdir) muhafazakar camiadan oy tırtıklamaya çalışırlar. Bunları takmamak kolay da bu sahte yüzlere ve sahte sözlere kanan 'muhafazakar' tipler çok can sıkıyor.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat