Şimdi de “İran Baharı” mı?

  • GİRİŞ08.11.2022 08:28
  • GÜNCELLEME08.11.2022 08:28

Mahsa Amini’nin ölümü üzerine İran’da başlayan gösterilerin önü alınamıyor. Olaylar başlayalı iki ay olmak üzere. Farklı kaynakların aktardığına göre göstericiler ve güvenlik güçlerinin de içinde olduğu yüzlerce ölü, binlerce yaralının olduğu anlaşılıyor. Anlaşılıyor diyorum, çünkü rejimin doğası gereği sağlıklı bilgi alınamıyor.

Rejim gösterileri bastırmaya çalışırken şiddet kullandıkça gösteriler ülke geneline yayılarak ve yeni katılımlarla artarak devam ediyor. İran-Irak Savaşı dâhil rejim kırk üç yıllık tarihinde en zor dönemini yaşıyor. Irak’la savaşın çok uzun sürmesine ve büyük insan kayıplarına rağmen rejim bu kadar zorlanmamıştı. Zira, İslam Devrimi’nin hemen akabinde başlayan savaş muhalifleri tasfiye imkânı verdiği için rejimin içeride güçlenmesini sağlamıştı.

Şimdi ise rejim tarihinin en çetin sınavıyla mücadele ediyor. 2009 yılında kanlı bir şekilde bastırılan gösteriler dâhil hiçbir sosyal hareketlilik rejimi bu kadar zor bir durumla karşı karşıya getirmemişti.

Bundan öncekilerde rejim kendini bir türlü hedef olmaktan kurtarmıştı. Ortada bir rahatsızlık varsa onlara göre sorumlu rejim ve onun başındaki dinî lider değil, sistem içinde fazla yetkisi ve etkisi olmayan hükûmet ve onun başındaki cumhurbaşkanlarıydı.

Rejim tamamen bitik durumda

Aslında İran’ı yakın takip edenler çok iyi biliyordu rejimin meşruiyetinin hızla tükendiğini. Şimdi doğrudan rejimi ve başındaki Dinî Lider’i hedef alan gösteriler var olan ve hızla artarak devam eden rahatsızlığın taşınamaz noktaya gelmiş durumunu tüm dünyaya gösteriyor.

Devrimle birlikte gelen kadro ve selefleri halka verdikleri hiçbir sözlerini yerine getiremediler. Ne ekonomik ne sosyal ne de siyasal anlamda İranlıları rahatlatıcı bir ortam oluşturabildiler. Rejim her alanda artarak yaşanan sıkıntıların ana kaynağı olarak hep ABD ve İsrail’i göstermeye çalıştı. Elbette, Devrim’den beri yaşanan gelişmelere göre farklılaşarak devam eden yaptırmaların etkisi vardır. Bunlarını inkâr etmek doğru olamaz. Fakat, İran’ın geldiği noktayı sadece yaptırımlarla açıklamak da gerçeğin üstünü örtmek anlamına gelir.

Başından beri her alandaki uygulamalarla rejim bitme noktasına gelmiş durumda artık. Mahiyet itibarıyla İran’da yaşananlar 2010 yılının sonunda Arap dünyasında başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan sürece çok benziyor. O dönemde Arap dünyasında sokağa çıkan ve Tunus, Mısır, Libya, Yemen gibi ülkelerde yönetimlerin değişmesini sağlayan gösterilerde talep edilenlerle bugün İran’da sokakta talep edilenler hemen hemen aynı şeyler. 

Ne diyorlardı ne istiyorlardı Arap Baharı zamanında sokağa çıkanlar?

“Düzen Yıkılsın” diye sokağa çıkanlar, “Onurumuz için buradayız”, “Demokrasi istiyoruz”, “Demokratik ülkelerde olduğu gibi insanca yaşamak istiyoruz”, “Eşit temsiliyet istiyoruz”, diye taleplerini korku duvarını aşarak sokağa taşımışlardı.

Arap dünyasındaki rejimler artık Filistin/İsrail meselesiyle halkı tutamaz duruma gelmişlerdi.

Aynen 2010’ların sonunda Arap dünyasında başlayan ve sokağa taşan taleplerin bir benzerine bugün İran sokaklarında şahit oluyoruz. Halkı tutmak için artık ABD ve İsrail karşıtlığı da yetmiyor.

Sorunlar geçmişte olduğu gibi hükûmete ve başındaki cumhurbaşkanına da yönlendirilemiyor.

Halk sorumlunun kim ve nereden kaynaklandığını doğrudan işaret ediyor. Yaklaşık iki aydır her etnik kesimden ve farklı bölgeler ve şehirlerden gözünü karartarak sokağa çıkanların hedefinin iktidarı ele geçirmek değil, doğrudan rejim ve başındaki lider olduğu net bir şekilde görülüyor.

Arap Baharı’nı “İslami Uyanış” adı altında kavramsallaştıran ve süreci bu şekilde atlatmaya çalışan İran, bu kez neler yapacak göreceğiz. Bu süreç dışarıda yaşanan olaylara karşı önlem almaya hiç benzemiyor. İranlılar artık bir çıkış bekliyor…

Umarım İran’da yaşananlar, Arap Baharı’nda olduğu gibi dışa patlayarak devam etmez…

TÜRKİYE GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat