Ömer Dinçer'in önündeki iki yol

  • GİRİŞ14.09.2011 07:40
  • GÜNCELLEME14.09.2011 07:40

Yeni bir eğitim-öğretim yılı daha başlamak üzere. Okulların açılması ile eğitim konusu hepimizin gündemine şöyle ya da böyle giriyor. Bu eğitim-öğretim yılında biraz daha merakla eğitim dünyasını takip edeceğiz. Çünkü yeni bir milli eğitim bakanımız ve bu bakanımızdan hayli yüksek beklentilerimiz var.

AK Parti hükümetinin birçok alanda gösterdiği başarı artık eğitim alanında da bekleniyor. Üç iktidar döneminde dört bakanın değişmesi eğitimde taşların yerine oturmasını engelledi ve eğitim alanı hükümetin en yumuşak karınlarından biri oldu. Erkan Mumcu, sonrasında Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu ve son olarak Ömer Dinçer. Şüphesiz her bakan kendi doğruları ölçüsünde bakanlıkta yeni adımlar attı. Derslik oranının ciddi biçimde artması, ücretsiz kitap dağıtımları, online veri sistemleri, tüm okulların internete ve bilgisayara kavuşması, bu dönemde yapılan ciddi öğretmen alımları, eğitim bütçesindeki ciddi artış ve her ile açılan üniversiteler aklımıza ilk olarak gelen eğitim icraatları. Ancak tüm bunlara rağmen eğitim konusunda beklentiler tam anlamıyla karşılanamadı. Bu beklentileri karşılamak yeni milli eğitim bakanımıza düşüyor.

Bir eğitimci olarak yeni bakanımız Ömer Dinçer Bey’in önünde iki yol olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi, eğitim sisteminin içinde bulunduğu ve yürüdüğü yolu doğru kabul edip bu yolda iyileştirmeler yapmak - ki şu zamana kadar yapılan icraatlar hep bu yöndeydi. Yani üzerinde bulunduğumuz eğitim yolunu asfaltlamak, yoldaki çöpleri temizlemek, yolda gidilen arabayı teknoloji ile donatmak vesaire. Ancak ya gittiğimiz yol yanlışsa? Ya arabamızla yanlış yolda ilerliyorsak? Gittiğimiz yol bizi eğitimden beklediğimiz hedeflere, yüksek dağ zirvelerine değil de çıkmaz bir sokağa ulaştırıyorsa?

Eğer bakanımız ilk yolu tercih ederse, enerjisini sınıflardaki öğrenci mevcutlarını azaltmaya, sınıfları teknoloji ile donatmaya, öğretmenlerin çalışma şartlarını iyileştirmeye ayıracak. Yani zaten var olan sistemin iyileştirmesini yapacak. Yeni okullar açıp, FATİH projesini hayata geçirecek. KPSS’ye el atıp öğretmen alımlarındaki düzensizliğe son verecek. Okullaşma oranını arttırmak için çalışmalar yapacak. Bu gibi adımların hepsinin atılması gerekiyor. Ancak bence daha önemli olan bir konu var, o da şu an içinde bulunduğumuz eğitim sisteminin sorgulamak. Takip ettiğimiz eğitim felsefesini yeniden masaya yatırmak.

Bu ikinci yol kesinlikle daha çetrefilli. Çünkü bu yol zor soruları sormayı, yeri geldiğinde dünyanın kabul ettiği doğruları yeniden sorgulamayı gerektiriyor.

Öncelikle şu temel sorudan başlamak gerekiyor: Devlet olarak çocuklarımıza hangi davranışları kazandırmayı ve ne gibi bilgileri öğretmeyi hedefliyoruz? Devletine bağlılık, dürüstlük, vefa, sabır gibi eğitimler vermemiz gerekirken neden ağırlığı üçgende alan, fonksiyonlar, polinomlar, vektörler gibi konuların öğretilmesine veriyoruz? Neden merkeze davranış eğitimini değil de bilgi yüklemeyi alıyoruz? Sadece mühendislerin kullanacağı matematik bilgisini neden tüm öğrencilere veriyoruz? Kendi ailesinin tarihi bilmeyen bir öğrenciye ilk çağ uygarlıklarının tarihini ezberletmek ne kadar doğru?

Öncelikle elimizdeki masum çocuklara neler vereceğimizi doğru belirlememiz gerekiyor. Yani hayatta kullanılmayan, sadece sınav için ve uzun eğitim yıllarını doldurmak için müfredata konulan gereksiz bilgileri ayıklamak ve yerine hayattan bilgiler koymak gerekiyor. Bir priz değiştirmeyi bilmeyen öğrenci, elektrik devrelerini bilse ne fayda? Evdeki kombinin çalışma sistemini bilmeden, galaksileri ve gezegenleri öğrenmek neden?

Sonrasında eğitim sürelerini de sorgulamak gerekiyor? Gerçekten 8+4=12 şeklinde olan eğitim süresi gerekli mi? Düşünün 12 yıl boyunca hem de haftanın her günü, üstelik günde en az 5-6 saat çocuklara eğitim veriyoruz. Gerçekten bu kadar eğitim süresine ihtiyaç var mı? Yetişkin bir insana bir yılda, haftanın her gününde tüm kişisel gelişim eğitimlerini verebilirsiniz. Hızlı okuma 12 saat, iletişim 24 saat, NLP 60 saat, hipnoz 40 saat, insan kaynakları 96 saat… Bir yılda bile süper özelliklerle donatabileceğimiz bireylere 12 yıl boyunca günde 5-6 saatten ne öğretiyoruz? Okulları üç güne indiremez miyiz? Ya da 4+2+2 gibi daha sade bir sisteme geçsek nasıl olur? Acaba eğitim vereyim derken çocukların çocukluklarını elinden mi alıyoruz? Yoksa çocuklar dışarıda başıboş dolaşmasın da okullarda bizim kontörlümüz altında olsun diye mi bu kadar uzun eğitim süreleri var?

Hem okul, yeteneklerin keşfedileceği bir alan değil mi? Haftada 1-2 saatlik müzik dersi ile bir müzisyen yetişir mi? Çocuk bu müzik derslerinde kendi yeteneğini keşfedip geliştirebilir mi? Bir-İki saatlik bir dersle bir ressam kendi yeteneğinin farkına varabilir mi? İki saatlik beden eğitimi dersi ile profesyonel sporcular yetişebilir mi? Neden keman kursu için özel kursa gitsin benim öğrencim? Okulda bu iş yapılamaz mı? Futbol okulları neden var? Çocuk bu ihtiyacını okulda karşılasa ne olur? Yapılamaz mı? Programa matematik-fen doldurmak neden? Herkes mühendis mi olacak?

Okul sistemini sorgulamak gerekiyor belki. İki-üç bin kişilik öğrencisiyle bir ilçe nüfusunu içinde barındıran okullar ne kadar makul? Maksimum 200 kişilik okullar yapsak ne olur? Koordinasyon zor mu olur? Olsun, ya bu sistem diğerine göre daha pedagojikse, çocuklara daha faydalıysa? Okul bahçesi illa asfalt olmak zorunda mı? Bir tarım bahçesi neden olmasın okullarda? Tek oyun basketbol ve futbol mu? Seksek alanı da olsun okulda, dokuztaş alanı da.

Çocuklara sahi neden not veriyoruz? Vermesek ne olur? Not verip çocukların özgüvenini daha eğitimin ilk yıllarında yıkmak neden? İlla sayısal ölçüm mü olmalı? Çok başarılı, başarılı, başarılı adayı gibi ifadeleri not yerine kullansak nasıl olur? Not vermek öğretmen-öğrenci ilişkisini zedeleyen bir unsur değil mi?

Neden iyi öğrencileri bir okulda topluyoruz. Her sınıfta başarılının ve az başarılın bir arada olması daha iyi değil mi? Tüm başarısı geride olanları bir yere toplayıp onlardan başarı devşirmek ne kadar mümkün? Bu çocuklar kimi örnek alacak? Hangi arkadaşlarını? Onlara yardım edip örnek olabilecek arkadaşlarını neden bir başka bölgede topluyoruz?

Bu sorular o kadar çoğaltılabilir ki.. Gittiğimiz yolu iyileştirmeden önce ben bir süre duralım diyorum. Duralım ve gittiğimiz bu yolu sorgulayalım. Belki gençliğimize ve dünyaya çok daha faydalı eğitim sistemleri geliştirebiliriz bu sayede.

Bakalım yeni bakanımız Ömer Dinçer Bey hangi yolu seçecek?  

Mehmet Teber - Haber 7
m.teber@yahoo.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat