Ya parlamento başa ya vesayet yargıya
- GİRİŞ07.01.2014 08:57
- GÜNCELLEME07.01.2014 08:57
Eğer bu görüşmeler ve ilgili tartışmalar davaların bazı ayaklarındaki ciddi kasıt iddialarının meydana getirdiği mağduriyetlerin giderilmesi ve vesayetin devredilmesi değil de tasfiyesi içinse eyvallah. Zira hiçbir darbe karşı karşıtı ya da demokrat duruş, yeniden yargılama hakkını doğuracak yeni delillerin görmezden gelinmesini talep edemez. Çünkü yargının da "hukuka" uygun işlemesi esastır."Bağımsızlık" talebinin gölgelediği, yargının tarafsızlığının tahsisi ise zaten evrensel bir demokrasi standardı.
Bu ilkeleri de davaları yakından izleyen Ali Bayramoğlu gibi demokratlar zaten yargılamaların başından beri dile getiriyorlar. Bendeniz de 31.12.2013 Tarihli "Başka sorusu olan var mı" başlıklı yazımda davalara dair geçmişteki şerhlerimi ayrıntılı bir şekilde anlattım. Bu yüzden tekrara düşmeden söz konusu "hakkaniyetli" tavrın bizler için yeni bir durum olmadığını söylemekle yetineceğim.
Ancak Feyzioğlu bile aceleci Ergenekon muhiplerine "kestirme yol yok" telkininde bulunurken, "Balyoz'da yalan Ergenekon da annem" diyen yurttan sesler korosunun önde gideni olmanın âlemi yok. Bu açıdan, tartışmaya, eskiden davaları körü körüne savunmaya yol açan heyecana benzer bir acelecilikle yaklaşıp, peşinen reddiyeler döşenmenin sorunlu olduğunu düşünüyorum.
O halde, bir yandan 100 yıllık askerî cumhuriyetin sivilleşmesini isterken öte yandan hukuka sadık kalınmasını talep eden demokratlar nasıl bir tavır takınabilir? İlk olarak, gündeme dair diğer çatallı yol ayrımlarında olduğu gibi, tercihimiz siyaset kurumuna "en yakın" güzergâhı olmalı.
Bence bugün beliren "fiili ittifak" olasılıklarını değerlendirirken, 2010 Referandumu gibi, bu evrensel demokrasiye en çok yaklaştığımız kavşaklarda üstü örtülen ya da önemsiz sayılan asli hataları konuşmalıyız. İlkesel tutumda ısrar etmeliyiz.
Zaten tartışma da başlamış durumda. Cemaat'in yargıdaki yapılanmasına dair eleştirilerin hükümet cephesinden yüksek sesle dile getirilmesi üzerine referandumun hayırcı cephesi "biz demiştik" diye söyleniyor. Hatta "evet" cephesinden gelen aceleci ricatların gazıyla "bu yargı, bu HSYK sizin eseriniz" diyorlar. Amaçları, 2010 referandumundaki ayak oyunlarıyla "kötü yola düşürmeyi" başardıkları siyaset alanının genişlemesi hayalini "Vurun kahpeye" diyerek demokratlara bile linç ettirmek.
Tam bir acar hırsızın ev sahibini bastırması örneği. İyi de Referandum maddelerini AYM'ye taşıyıp halkın egemenliğini esastan inceleten ve bazı hayati ibarelerin iptalini sağlayarak güdükleştiren kimdi?
Referandumdan birkaç ay önce, CHP'nin başvurusu üzerine AYM'nin referandumdaki iptallerinin ardından röportaj yaptığım Osman Can şöyle diyordu:
"Hükümet, kararı yok hükmünde saymalı ve maddeleri topyekûn olarak halkın oyuna sunmalı."
Ne yazık ki hükümet, Can'ın manşetten gördüğümüz uyarısını ve önerisini "kapatma gerekçesi olabilir" korkusuyla dikkate almadı ve referandumun ruhuna uygun şekilde yargıda tam bir çoğulculaşma sağlanamadı. Hatta daha da kötüsü oldu. Yüksek Mahkemenin, yargıdaki vesayetin kırılmasına yönelik paketi, "hasar sınırlı olsun, belki yeniden safları sıklaştırırız" saikiyle daraltması, bir başka amorfluğa yol açtı ve vesayete talip yeni bir yapının ekmeğine yağ sürdü.
Yazının devamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz
melih.altinok@tg.com.tr
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol