İki cendere arasında: Kırgızistan

  • GİRİŞ14.02.2024 08:04
  • GÜNCELLEME14.02.2024 08:04

Türk milletinin en eski coğrafyası, ana vatanı…

Hem en güzeli hem en yoksulu! Kırgızistan gerek Çin gerek Rusya ve gerekse ABD baskılarıyla diplomasi arenasında zor zamanlar geçiren bir ülke.
 

Rusya-Ukrayna savaşının bedelini bütün dünyaya ödetmeye çalışan ABD ve Batı, Rusya karşıtı ülkeleri yanına alırken Rusya ile ticari, askerî ve diplomatik ilişkilerini sürdüren ülkelere de birtakım yaptırımlar uyguluyor.
 

İşte Kırgızistan bu ülkelerin başında geliyor. Orta Asya’nın en stratejik konumuna sahip olan ülke olması yanında yer altı zenginlikleriyle de küresel güçlerin üzerinde satranç oynadıkları bir coğrafya...
 

Kırgızistan, Avrupa, Fars, Çin ve Türk-İslam kültür ve medeniyet dairelerinin kavşak noktasında bulunmasından dolayı dış ilişkilerinde politik anlamda esnek bir tutum sergilemek durumunda kalan bir ülkedir aynı zamanda.
 

Kırgızistan, Hanlıklar döneminden sonra uzun süre Çarlık ve SSCB egemenliğine girdi. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nden ayrılıp bağımsızlığını kazandıktan sonra da Rusya Federasyonu ile müttefiklik ilişkisini sürdürmeye devam etti. Rusya Federasyonu geçtiğimiz aylarda ülkede Rusça eğitim veren onlarca kolej kurarak ülkedeki varlığını sürdüreceğinin sinyallerini verdi.
 

Bu arada ülkede gittikçe güçlenen, stratejisini Kırgız ekonomisi üzerine kuran ve ülkenin yer altı zenginlikleri üzerinde politikalar geliştiren Çin Halk Cumhuriyeti, ülkeyi birçok alanda kendine bağımlı hâle getirerek ülke üzerinde baskısını arttırdı.  
 

Çin Halk Cumhuriyeti, Kırgızistan’a olan komşuluk ilişkilerini çıkarları doğrultusunda dinamik hâle getirdi. Yüz binlerce Çinli ülkedeki devasa Çin bağlantılı şirketlerde istihdam edildi. Oysa işsizlikten ülkelerini terk eden yüz binlerce Kırgız erkeğin, gencin ve hatta kadının başta Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye’de işçi olarak çalıştığını belirtelim. Bu çelişkinin Kırgızistan’daki bu sıkışmışlıktan kaynaklandığını söyleyelim.
 

Peki ABD Kırgızistan’dan ne bekliyor?
 

ABD, öncelikle Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun yakınlaşmasından rahatsızlık duymaktadır. Bu amaçla bölge ülkelerinde özellikle Kazakistan ve Kırgızistan ile diplomatik ilişkilerini geliştirmek için her türlü yolu denemekte ve yeri geldikçe uluslararası arenada bu ülkeleri politik ve iktisadi anlamda kıskaca almaktadır. Gerçekte ise ABD, Rusya ve Çin gibi iki dev ülkeyi bu ülkelerden çevrelemenin ve gözetlemenin yolunu aramaktadır.
 

Geçtiğimiz 7 Şubat’ta ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, ülkedeki STK’lar üzerinden Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’a bir mektup göndermişti. Blinken mektubunda ABD sermayeli STK ve Düşünce Kuruluşları’nın ülkede engellendiğini ifade etmiş ve durumun demokrasi ve insan haklarına aykırı olduğunu ifade etmişti.
 

Oysa ülkede olan şey, Kırgızistan’ın ülkede faaliyet gösteren STK ve yabancı medya kuruluşlarını denetlemenin yanı sıra bir vergi reformu için Anayasal düzenleme getirme düşüncesinden başka bir şey değildi!
 

ABD’nin her zaman diline pelesenk ettiği “demokrasi” bu mektubun da en önemli unsuruydu hiç kuşkusuz. ABD’nin bu çıkışı ülkede derin bir rahatsızlık oluşturdu ve şu müthiş cevap önceki gün Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’dan geldi:
 

“Kıymetli mektubunuzun içeriğinin devletimizin iç işlerine müdahale işaretleri taşıdığını üzülerek belirtmek isterim. Sizden tek isteğim, ülkemizin iç işlerine karışmamanızdır!”
 

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Caparov, ABD’ye gereken cevabı vermiştir. Şimdi Türk Devletleri Teşkilatı’nın da bu cevaba katkısını bekliyoruz. Beklemeli miyiz?
 

Kesinlikle…

Türkiye gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat