Kadir Mevla’m senden bir dileğim var!

  • GİRİŞ02.07.2012 09:09
  • GÜNCELLEME02.07.2012 09:09

Son on gündür Balıkesir Edremit’teyim.
Akçay, Altınoluk, Cunda Adası, Kaz Dağları arasında mekik dokuyoruz. Dünyanın Alplerden sonra ikinci oksijen ve temiz hava deposu burada, tarih burada, güzellik burada, sıcak burada, deniz burada.
Bu bölgeye ilk kez geliyorum.
Gazeteci, yazar ve televizyoncu ablam Güzin Osmancık’ı arıyorum. Bizim muhafazakâr kesimin “Güzin Ablası” diyebileceğim, yaşantısı ve tavırlarıyla, yüreğinin güzelliğiyle, hizmetleriyle ismiyle müsemma bir abla. Kendisine “Gözüm Ablacığım” diye hitap ediyorum.
“Dünyayı Çirkin Buluyorsan Kalbini Yokla! Adlı deneme kitabıyla bir yürek ülkesinin tarifini vermişti yıllar önce.  Sonra kendini televizyon dünyasına attı ve uzun yıllar MPL TV’de programlar yaptı.
Güzin Osmancık Milli Gazete’de birkaç yıl önce promosyon olarak okuyuculara hediye edilen birbirinden harika yemeklerin tarifini verdiği, muhteşem bir yemek kitabı da yazdı.  Bu kitabın bütün yemek kitaplarından farkı ege yemeklerinin ağırlıklı olması ki mesela gelincik çiçeği şurubu, bana en enteresan gelen tarifti.
Güzin Ablayı Altınoluk’taki yazlığında ziyaret ettim. Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocanın yıllarca kaldığı yazlığının çok yakınındaki güzel evinde yine çok güzel bir menü ile ağırlıyor beni ve arkadaşımı. Verandasında birkaç metre ilerideki masmavi ve tertemiz denize bakıyorum. Ellerini uzatıp masadaki içeceklerimize göz atan mandalina ağacının üzerinde ceviz büyüklüğünde yeşil mandalinalar var.  Bir yaprak alıp kokluyorum ki yeni bir tarif kendini bardağımda buluyor.
Bu yeşil mandalinalar bu haliyle koparılıp ikiye bölünüyor ve soğuk içeceklerin içine atılıyor ki alın size harika bir aroma ve bir Güzin Osmancık klasiği daha mutfağıma geçiyor.
Arkadaşım Hafize ile kaz dağlarına doğru açılıyoruz.
Buralarda daha çok emekli mi var ne?
Caddeler, sokaklar, kıyılar genellikle yaşı geçkince insanlarla dolu. Bunun sebebinin temiz ve bol oksijen, doğal yaşam, kışın ılık geçmesi, huzurlu ve güzel bir coğrafya olması vb. faktörler olsa da yine de bana ilginç geliyor.
Bu arada elim radyoya gidiyor. Moral Fm dinliyorum. Arkadaşlar öylesine anlamlı, öylesine güzel bir türkü çalıyorlar ki birden yüreğimin cayır cayın yandığını hissediyorum. Kendimi gâh yoksul, gâh çaresiz, gâh kimsesiz, gâh hasta, gâh muhtaç, gâh terk edilmiş, gâh kandırılmış, aldatılmış, kahpece sırtından vurulmuş,  gâh beli bükülmüş kapısı çalınmayan, unutulmuş elleri titreyen bir nine olarak buluyorum. Türkünün içine giriyorum adeta, ürperiyorum ve sağanak sağanak bir gözyaşı seline tutuluyorum. Bir türkü bu kadar mı insanı bam teline değer, bu kadar mı titretir yüreği!
Hey Kaz Dağları, Zağanos Paşa da böyle yaslı mı gelirdi eteklerine?
Allah kimseyi muhannete muhtaç etmesin, diyen rahmetli anneciğimin sesini duyuyorum, bir esrik, bir kırık hatıralar demeti yakalıyor beni.  

“Kadir Mevla’m senden bir dileğim var

Beni muhannete muhtaç eyleme
Eğer muhannete muhtaç eylersen
Kara topraklara gark eyle beni”

Kimlere güvendik, özümüzü, sözümüzü bağladık, kime sırtımızı dayadık, kime hak etmediği anlamlar yükledik, kime yaslandık sükût-u hayale uğramadık mı? “Şaşı gözüm kediyi büyüttü aslan diye” diyen şair gibi kimleri hak etmediği terfilere boğmadık?

Güvendiğimiz dağlar elimize gelmedi mi?

Türkü bitiyor! Lakin bir daha bir daha dinlemek istiyorum. Zira arabadaki arşivimizde radyodaki ses yönetmeni arkadaşların hazırladığı yüzlerce türkü, şarkı var. Hemen arıyorum. Evet, işte orada! Defalarca dinlediğim halde neden şimdi, neden bugün yüreğime değiyor türkü? Bilmiyorum…

“Muhannetin suyu bulanık akar
Aktığı yerleri sel olur yıkar
İyilik etmeden başına kakar
İşte böylesine muhtaç eyleme”

İlle de böylesine muhtaç eylemesin Kadir Mevla.

Allah hiçbir kulunu düşürmesin, hiçbir kulunu başka kullarına kul etmesin, muhtaç etmesin diye içimden dua ediyorum. İyilikten, niyazdan, merhametten, sevgi ve şefkatten, rahmetten nasiplenmemiş insanlara muhtaç etmesin Güzel Allah’ım!
Hele hele günümüz insanının kibrinden, vefasızlığından, kötülüğünden, ihanetinden, iki yüzlülüğünden, yalanlarından, iftirasından, milyon kere korusun!

“Muhannetin sözü zehirli oktur
Hüsn ü kereminle rahmetin çoktur
Sağ elin sol ele faydası yoktur
Sağ gözü sol göze muhtaç eyleme!”

Tatilde inceden inceye ağlıyorum.
Türkü yüreğime binlerce düşünce düşürüyor. Baktığım her yerde, bu muhteşem kâinat kitabında En SEVGİLİ’nin muhteşem yazılarını milyon kere daha okuyor, nazar ediyorum, farkındalıklarım artıyor,  ruhuma yeni yeni elbiseler giydiriyorum.
En zirvede Rumlara ait bir restoran ve butik otel çıkıyor karşımıza ve havuz başında sıcak bir çay içmek istiyorum. Tam bir çaykolik olduğumu evden dışarıda olduğumda daha iyi anlıyorum zira her yerde çay içemiyorum. Aroması olan çayları da her yerde bulmak zor hatta imkansız. Bu mekânda doğal olarak müşterilerin çoğunluğu İsevi dinine mensup olanlar ve burası rezervasyonlu hizmet veriyor.
 Yerinizi ayırmak yetmiyor, menünüzü de söylüyorsunuz gittiğinizde sizlere ev usulü, size özel yemekler yapılmış oluyor. Aslında çok güzel bir hizmet zira beklemek zorunda kalmıyorsunuz. Neyse bendeniz burada yemek yiyecek değilim bir çay yetecek bana.

Arkadaşım Hafize tesettürlü, belki de oranın tek başı örtülü kadını. Gelenler bizleri başlarıyla selamlayıp tebessüm ediyorlar. Açıkçası çok nazikler!
Böyle mütebbessim, böyle nazik kimseleri burada beklemiyordum. Biz Türkler tebessüm fukarasıyız, nezaket yoksuluyuz, sadaka olarak bile artık selamlaşmaktan kaçınıyoruz. Selamlaşmak dini bir vecibe iken nedense hayatımızdan çıkarıp atmışız!
Ayrılırken gençten resepsiyon görevlisinin bizi uğurlarken söylediği şu sözler beni çok mutlu ediyor ve düşündürüyor:
“Umarız mutlu ayrılıyorsunuz, kusurumuz varsa lütfen affediniz. Kendinize iyi bakınız!
Onca yerde yemek yedik, alışveriş yaptık hiçbir Müslüman bu ifadenin ne kendisini ne de benzerini kullanmadı!
Gülümsüyorum ve;
Hay Allah senden razı olsun!” diyorum.  
Yokuşu inerken arabamızda hala aynı türkü çalıyor ve ben üzerimden o hüznü atabilmiş değilim.
Gerçekten de “Allah hiç birimizi hiç birimize muhtaç eylemesin!”

Muhabbetle kalınız!

Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com
http://twitter.com/@maybikesinan

Yorumlar11

  • Ebu Turab 11 yıl önce Şikayet Et
    translator. sayın hocam neden etmeyeleim tabi ki ederiz. hem size hem de feyezan hanıma ve diğer kardeşlere. müminin mümine duası makbuldur. ancak şunu söyliyim kelin ilacı olsa kendi kafasına sürermiş. siz de dua buyrun inşaallah.
    Cevapla
  • Ebu Turab 11 yıl önce Şikayet Et
    sayın feyezan. şahsen bir kaç eser dışında risalelerden başka bir eser okumadım. ihtiyaç da bırakmıyor. itiraz edenler muhakkak olacaktır. kendilerini bağlar. şahsım namına lazım olan kavi bir imanı veriyor. ben osmanlıcadan okuyorum. latin hurufuyla olanlarına da şiddetle karşıyım. kur'an hurufu dururken bid'a olan latin hurufuyla okumak çok da akıllıca değil. hem üstad hz.leri de öyle istemiş. yusuf ziya özburun hocamın yorumnda dediğim gibi insan sürekli bir tekamül halindedir. biz de kemalatın müntahasına ulaşamasak da gidebildiğimiz kadar gitmeye çalışıyoruz. yaşın pek de bir ehemmiyeti yok. ben şahsen ailemden din namına bir şey görmedim. kur'an okumayı bile askerden sonra öğrendim. elhamdülillah şimdi insanlara hem de meb eliyle kur'an öğretiyoruz. bunu kesinlikle gurur kibir için söylemiyorum. allah'a sığınırım. ama insan isteyince oluyor babbında söyledim. hak teala ne kapılar açıyor bir bilseniz.
    Cevapla
  • Ebu Turab 11 yıl önce Şikayet Et
    sayın feyezan. çocukluğum karadenizde geçtiğinden hala daha yeşillik pek bir değişme yok. ama asıl vatanım her zaman istanbul'dur benim. gülmek iyidir de fazla gülmek kalbi öldürür demiş allah rasulu. bize biraz tebessüm yeter sanırım. farklı yansıyan ne onu anlamadım. neyse fazla efkarlanmayın sonra bir of çekersiniz de karşınızda dağ değil binalar vardır sanırım. sonra yıkılmasın:) baki selam ile...
    Cevapla
  • Ebu Turab 11 yıl önce Şikayet Et
    sayın feyezan beni tebessüm ettirdiniz. allah da sizi güldürsün inş.:) siz beni yanlış anlamışsınız. ben oradaki şahıslar için söylemedim, sizi tesettürsüzüğe icbar eden şahıs için söylemiştim. eskiden nasıl bu kadar dinden bihaber kalmışlar diye tenkidkarane yaklaşırdım. sonradan kendimi onların yerine koydukça ben olsam ne yapardım diye düşündükçe. onları tenkid değil takdir etmeye başladım. zira onca zulüm altına bile iman kırıntıları mevcut. bu millet çamura düşmüş altın gibidir. neticede biz de bir hocanın elinden çıkmadık. ben türkiye'de yaşadığım halde dinimi yirmili yaşlardan sonra öğrendim. şimdi elhamdülillah idarelik üç beş birşey biliyoruz. muhterem validem ilk namaz kılmaya başladğımda daha senden hayır gelmez demişti:) şimdi kendisi harıl harıl kaza kılıyor.:) bu işler böyle. ayrıca istanbul'un eskisi gibi olmadığı muhakkak çok daha temiz,tertipli, çok daha ihtişamlı, çok daha güzel (trafiği saymıyorum).
    Cevapla
  • Ebu Turab 11 yıl önce Şikayet Et
    sayın feyezan. bir müslüman hiç bir zaman hakiki manada bir hristiyan veya sair dinin etbaı olamaz. zahiren menfaati icabı olmuş gibi görünebilir. ayrıca süt bozulursa yoğurt olur, ancak tereyağı bozulursa zehir olur. bir hristiyan süt değerindeyken bir müslüman tereyağı değerindedir. müsümanın bozulması daha vahim neticeler verebilir. kazak kardeşlerimiz de gün gelir din-i hakikiye tebdil olurlar inşaallah. sempozyumdaki kazak konuşmacının konuşmasını dinlemenizi isterdim. netten bulabilirsiniz sanırım. bizlerden muntazır kaldıkları şeyler neler bizler onlara hangi nazarla bakıyoruz. hakikatın enine boyuna düşünülmesi gereken bir durum. sizden tesettürsüzlüğü taleb eden birine muhabbet duymanız da ilginç. bu arada bugün yazdığım bir yorum vardı. maalesef yayınlanmadı. istanbul tarafına gelmeyi düşündünüz mü? burada her yer şehir merkezi olduğundan şehir merkezine girmenizi gerektirecek bir durum yok çünkü çıkamıyorsunuz :)
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat