Arabeskleşen sosyal medya!

  • GİRİŞ27.08.2012 09:41
  • GÜNCELLEME27.08.2012 09:41

Aslında doğru ve yerinde kullanıldığında çok faydalı olan, “halk okulu” olabilecek bir alan. Twitter biraz daha elit gibi gözüken ancak gittikçe dedikodu düzlemine çekilen, kısa kısa cümlelerle büyük çoğunluğun egosunu tatmin ettiği facebook’a göre daha sevimsiz ve itici bir arena!

Bu yaz tatilinde ilk kez adam gibi “sosyal medyayı” yakından takip etme, öğrenme ve kullanma girişimim oldu. Twitter’den çabuk soğudum zira gelen twitlerde ağzına geleni sayıp döken, aklından geçeni hiçbir süzgeçten geçirme gereği duymadan yazan, biraz dedikodu, biraz malumatfuruşluk, biraz kibir, biraz boş lakırdı içeren twitlerden geçilmeyen her dem kayılıp düşülesi çok oynak bir zemin gördüm…

Facebook’a baktığımızda ise aslında sevimli bir platform gibi gözüküyor ilk bakışta. Ancak burada da ilk izlenimlerinize göre Türk insanı maddi ve manevi anlamda ermiş, ciddi bir çıkışa geçip göklere doğru süzülüyor zannına kapılabilirsiniz!

Aman Efendim herkes birer müellif kesilmiş, ansiklopedilerden, makalelerden, oradan buradan ne kadar güzel söz, şiir, deneme, makale varsa derlenmiş, kotarılmış sel gibi akıyor önünüzde. Lakin bu güzel ürünleri ortaya koyan sanatkârların ne adı ne de sanı var!

Sanki bu eserler gökten zembille inmiş!

Bak bir kitaba beğendiğini kopyala yaz, metodu bu…

Ciddi bir telif sorunu var burada!

Bana ait yaklaşık dört sene önce yazmış olduğum bir denemeyi,  hiç tanımadığım bir hanımın adının altında görünce gerçekten de afalladım bir süre. Hatta bir ümit yazının altında kendi adımı aradım ama nafile! Hanımefendi kendini o kadar inandırmış işte yazıyı sahiplenivermiş bir anda!

“Çalıvermiş” diyemiyorum yine de, sahiplenivermiş!

Bu misal sadece benimle ilgili olanı ve bunun gibi binlerce, hatta milyonlarca örnek vardır.  Burada üzerinde durulması gereken şey, pervasızca ilim, fikir ve sanat erbabının eserlerini böyle isim yazma nezaketinde dahi bulunmadan “araklayıp” paylaşma gafletinde bulanan bu türden intihalci insanlara ne yapılacağı? Ne hazindir ki bununla ilgili herhangi bir yaptırım da yok gibi gözüküyor!

Yani bu platformlarda ciddi bir suç işleniyor bilerek veya bilmeyerek!

Bir de söylenen ve paylaşılan metinlerden ne kadar ders alındığı üzerine düşünüyorum da yüzümde maalesef müstehzi bir ifade gelip geçiyor ister istemez! Yani bu toplum bu kadar güzel şeyi biliyor, düşünüyor ve birbirleriyle paylaşıyorsa bu hal nedir? Her türlü suçta ve çirkinlikte bu çıkış da neyin nesidir diye sormadan geçemiyor insan!

Ve aklıma Hz. Ömer’in şu güzel sözleri geliyor:

Şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile âlim, kalbi ve icraatlarıyla cahil olan kimselerdir!”

Görünüşte maaseef tam da bu devri yaşıyoruz!

Facebook ve Twitter’e bakarsak bu ülkenin yüzde doksan dokuzu dili ve sözüyle âlim olmuş! Ama çevremize göz atarsak, adliye salonlarına gidersek, mahalle dedikodularına kulak kabartırsak kalben Ebu Cehil dönemini yaşadığımızı hatta ve hatta aştığımızı görürsünüz!

“Samimiyet, samimiyet, samimiyet” diyorum.

İsimlerini dahi bilmediğimiz, araştırma zahmetine girmeden başkalarına ait   güzel söz ve şiirleri paylaşarak alim olmuyoruz! Önce kendimizden başlayarak kalben bu güzellikleri tasdik etmek, hayatımıza geçirmek, tatbik etmek ve sonra paylaşmak!

Ayda yılda bir bindiğim halk otobüslerine her bindiğimde yeni bir zenginlik kazandığımı görürüm her seferinde. Zira oturduğum yerde gözlem yapmak ve seyretmekten büyük keyif alıyorum. Geçen cumartesi bizim kasabanın otobüsüne bindim.  Hemen arkamdaki koltukta yüzü asık ve asabi olan genç bir kız sinirli bir şekilde ablasıyla telefonda uzun uzun konuşuyor ve tabii ki ben de dinlemek mecburiyetinde kalıyorum.

“Tuğçe ile küstük diye başlıyor.”

Bu genç kız, yakın kız arkadaşı Tuğçe tarafından facebook şifresini çalmak, erkek arkadaşını arayarak mesajlaşmak, onu zor durumda bırakacak mesajlar atmak ve şifresini değiştirmekle suçlanıyor ve mahkemeye gidiyor! Bunları ablasına öyle soğukkanlı anlatıyor ki arada bir de cümle aralarına nokta niyetine ağzını da yayarak ”ööyleee” sözcüğünü konduruyor ve soluk alıyor…

Karşısındaki abla ne diyor anlamıyorum ama bizim kız ablasına bir dizi talimat da yağdırıyor: “Bak seni arayacakmış, ararsa yüz verme, kardeşim asla yapmaz de, iftira attığın için asıl o seni mahkemeye verecek de, aslında telefonu açma, vs.”

Kalbim bu genç kızın çelişkili konuşmalarından suçlu olduğuna hükmediyor.

İçimden vah vah vah diyorum. Henüz onyedisindeki genç kızlarımızın düştükleri duruma bakınız. Facebook üzerinde işlenen cürümler, sahtekârlıklar, yalanlar, beş on tane adres alıp insanları kandırmalar, birbirlerinin şifrelerini kırmalar, arkadaşının arkadaşına kanca atmalar, kıskandığı arkadaşın kendine özel arkadaşlarını ayartmalar… Facebook'ta başlayıp biten aşklar, sevgilisi facebookta adını arkadaş listesinden çıkardı diye intihar etmeler falan filan…

Yazsam uzayıp gider. Korktum ben. Açıkçası çok korktum. Yeni neslin üçkâğıtçılığı bir başka oluyormuş meğer! Cehalet hat safhaya ulaşmış durumda. Arkadaşlar arası bu kutsal! Paylaşımlar böyle mahkeme kapılarına kadar gidiyor artık! Artık mahalle dedikoduları, köy dedikoduları bile facebookta!

Toplumsal dertlerimize yenileri de eklenmiş durumda.

Arabeskleşmiş toplum bu sosyal medya ile nereye varacak çok merak ediyorum ben. Bekleyip göreceğiz.

Dileriz ki sosyal medya “suç medyasına” dönüşmez!

Muhabbetle Kalınız.

Meryem Aybike Sinan - Haber7

meryemaybike@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat