ABD’deki Gazze Zirvesi ve Merakla Beklenen Erdoğan-Trump Görüşmesi
- GİRİŞ26.09.2025 08:36
- GÜNCELLEME26.09.2025 08:46
İsrail’in son Katar saldırısı bölgede İsrail’e ve ABD’ye karşı ciddi bir kıvılcım başlatmıştı. ABD’nin bölgedeki meşruiyetinin dahi sorgulanmaya başlandığı bir dönem başlıyor. Bunun farkına varan ABD Başkanı Trump, özellikle Katar’ın İsrail konulu baskısına daha fazla dayanamadı ve Müslüman ve Arap ülkelerinin liderlerini Gazze’deki son gelişmeleri görüşmek üzere davet etti. Bu zirveyi İsrail’in son saldırısına maruz kalan Katar Emiri ve ABD Başkanı yönetecekti. Zirveye Trump tarafından özel bir davet alan Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı. Bu zirvenin nasıl olacağı merak konusuydu. Zirvenin sonuçları elbette önemli idi ancak zirveye damga vuran olay Trump ile Erdoğan’ın masanın başında, diğer liderlerin ise masanın etrafında oturuşu idi. Böyle bir durum beklenmiyordu. Hatırlanacağı üzere bir süre önce Ukrayna mevzusunu görüşmek üzere Avrupalı Devlet Başkanları ile Trump Oval Ofis’te bir araya gelmiş ve bu görüşmede kendisi masanın başına sanki bir öğretmen edasıyla oturmuş, karşısına da Avrupalı Devlet Başkanlarını bir öğrenci gibi oturtmuş ve toplantı! yapmışlardı. İç siyasete girmek istemiyorum ancak bu toplantıya Türkiye’nin katıl(a)madığını! İddia eden muhalefetin dış politikadaki akıl hocası Namık Tan şöyle bir açıklama yapmıştı:
“Ukrayna konusunda yapılan bu görüşmede neden yokuz?”
Bu açıklama aslında Türkiye’nin Büyükelçiliğini yapmış bir insanın Erdoğan’ın gücünün ve Türkiye’nin konumunun farkında olmayışını acı bir şekilde gözler önüne seriyor. Maalesef belki de yüz yıldır Türkiye Cumhuriyeti bunun gibi aydın! Büyükelçiler ile temsil ediliyor.
Namık Tan’ın bu paylaşımına ciddi tepkiler yağmıştı ve Erdoğan’ın böyle bir masaya oturmayacağını ve Erdoğan’ın Trump ile bir masaya oturması durumunda yalnızca Gazze Zirvesinde olduğu gibi eşit şartlarda ve denk iki Devlet Başkanı olarak oturabileceği şeklinde yorumlar gelmişti ki öyle de oldu. Donald Trump ABD’de Katar’ın, Endonezya’nın, Ürdün’ün, Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, BAE’nin ve Pakistan’ın katıldığı zirveyi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte idare etti. Bu fotoğraf özüne dönmeyi hedefleyen Türkiye için ve bu mücadeleyi yirmi beş seneye yakın bir süredir birçok bedel ödeyerek veren Erdoğan için çok da önemli bir fotoğraf değil aslında. Çünkü Türkiye, Erdoğan ile birlikte Batı’da, Doğu’da ve İslam aleminde yüz yıldır kaybettiği itibarını geri kazanmış durumda. Bunun en büyük örneği Suriye’de, Somali’de Gazze’de, Sudan’da, Arakan’da ve yeryüzünde zulme uğramış herkesin yönünü Türkiye’ye dönmesidir. Zirvede Katar’a düzenlenen saldırı dolayısıyla mahcup! durumda olan Trump, Müslüman ülke liderlerine Gazze savaşının bitmesi için bir söz verdi ve bununla ilgili karşılıklı şartlar sunuldu ve bu şartların en önemlisi belki de Hamas’ın Gazze’nin yeniden inşasında olmayacak olması idi. Gerek Türkiye gerekse Katar bu şartı kabul edecek gibi görünüyor. Çünkü Gazze’deki soykırım artık her şart ve koşulda durdurulmalı.
Gelelim Gazze meselesine büyük bir bölüm ayırılacak olan ve Gazze’nin yanında Netenyahu’nın hukuk tanımayışı, Suriye’de PYD meselesi ve F35, F16 ve Boeing uçak alımlarının konuşulduğu Erdoğan - Trump zirvesine…
Trump, Erdoğan’ı Beyaz Saray’ın önünde oldukça samimi bir şekilde karşıladı. Oval Ofis’te de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kurduğu iyi ilişkilerden söz etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’de Esed’i deviren kişi olduğunu ve Suriye’yi onun aldığını belirtti. Trump’ı bu şekilde konuşmaya kimse ikna edemez. Öncelikle böyle ardı boş tahmin ve eleştirileri geçiniz. Trump Oval Ofis’te Erdoğan’ı kendisine şikayet eden Netenyahu’ya kameralar önünde ne dediyse dünkü zirvede de aynılarını söyledi. Anlıyoruz ki hakikaten Türkiye ile ABD arasında liderlerden kaynaklı ciddi ve güçlü bir ilişki var. Bu ilişki ağı sayesinde Suriye’de Türkiye destekli Şara Hükümetine olan yaptırımlar kaldırıldı. Bu ilişki ağı sebebiyle Trump’ın Gazze konusunda Netenyahu’ya “makul olması” gerekliliği vurgulanacak. Anlaşılıyor ki ABD’nin gizil güçleri Netenyahu konusunda Trump’a baskı yapmakta ve aynı güçler Erdoğan ile Trump’ın arasını açmakta. İkili arasındaki bu ilişkinin bir küçük testi bir de büyük testi bizleri bekliyor. Küçük olan testi Türkiye’nin Suriye’nin güneyindeki PYD’ye yönelik başlatacağı harekatta göreceğiz. Şayet burada Trump en azından tarafsız kalırsa anlayacağız ki bu ilişki oldukça güçlü seviyede. Çünkü Türkiye’nin PYD’yi bitirmesi demek İsrail’in ve ABD’deki Siyonist yapının emellerinden uzaklaşması demek. Trump ABD’deki gizil güçlere ve Netenyahu’ya rağmen sessiz kalırsa bu Türkiye, İsrail ve bölge açısından oldukça önemli bir kırılma anı olacaktır. İkinci büyük test ise süreç içerisinde yaşanması muhtemel bir Türkiye-İsrail askeri çatışma riskidir. Bu çatışma riski, ikili arasındaki en büyük test olacak.
Görüşmeden gelen fotoğraflarda bazı detaylara şahit olduk. Trump, Netenyahu’nun son ziyaretinde Beyaz Saray hatıra defterini imzalarken koltuğunu çekmişti. Dün de aynısını Erdoğan’a yaptı. Trump’ın ikinci döneminde apaçık bir durum var ki Trump’a göre Orta Doğu’da Netenyahu “Yalancı, ABD içerisinde gizil güçlerle iş tutan, başına dert açıp sonra da beni kurtar abi diye koşup ABD’den yardım isteyen bir haylaz kardeş”; Erdoğan ise “Avrupa’da, Rusya’da, Çin’de, Orta Doğu’da ve tüm İslam aleminde saygın, karakterli, oturaklı, devletin gücünü gerektiğinde gösteren ancak gerekmediğinde olup olmadık şekilde konuşmayan bir arkadaş” Trump her ne kadar da böyle düşünse de işin sonunda başı sıkışan kardeşi Netenyahu’nun başındaki dertleri çözmekle meşgul.
Bu ABD ziyareti gösterdi ki bölgede ve dünyada herkes Türkiye’nin farkında.
ABD, Türkiye’yi bir İslam devleti olarak tanıyor ve Türkiye’ye İslam aleminin ve Orta Doğu’nun en güçlü ülkesi olarak bakıyor.
Rusya, Türkiye’yi Müslüman bir devlet olarak tanımlıyor ve Türkiye’nin Suriye sahası başta olmak üzere Afrika’daki gücünün farkında.
Avrupa, Türk kelimesini İslam ile eşleştiriyor ve Türkiye’nin vazgeçilmez bir güç merkezi olduğunun ve Rusya-Çin bloğuna kaptırılmaması gerektiğine inanıyor.
Çin, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı Müslümanların öncü ülkesi olarak görüyor ve Türkiye’yi Avrupa’ya açılan eşsiz bir yol olarak görüyor. Bunun için de yanına çekmeye gayret ediyor.
İslam ülkelerinin çoğusu Türkiye’nin askeri ve diplomatik anlamdaki başarılarıyla gururlanıyor ancak küçük bir kısmı Türkiye’nin güçlenmesini hazmedemiyor. Buna rağmen Türkiye’nin gücüne muhtaç durumdalar ve olası İsrail saldırılarına karşı askeri desteğini istemek zorunda kalacaklar.
İsrail, Türkiye’yi kendi oyunlarını bozan, her attığı adımında nefesini ensesinde hissettiği bir ülke olarak değerlendiriyor. Özellikler 2009 One Minute çıkışı öncesindeki Türkiye’yi arıyor. Çünkü şu anda Türkiye’nin Erdoğan ile birlikte İslam aleminin ve Orta Doğu’nun en güçlü ülkesi olduğunun farkında.
Gelelim Türkiye’nin kendisinin bir İslam ülkesi olduğuna bir türlü ikna edemediği Türkiye Cumhuriyeti’nin aydın! bireylerine. Onların gözünde Türkiye laik, çağdaş!, aydın!, İslam ve Müslüman ile arasına mesafe koyması gereken bir ülke.
Bırakalım onlar öyle düşünedursunlar…
Kader ağlarını örmekte…
Yorumlar5