Ordu ve cemaat
- GİRİŞ31.08.2008 09:00
- GÜNCELLEME31.08.2008 09:00
Şu cümle, konuşmayı hazırlayan kurmay heyetinin uyacağı standartların ve akışın dışında; metne doğrudan Komutan tarafından eklenmiş gibi duruyor: "Askerlik mesleği, moral değerlere önem veren mesleklerin başında gelmektedir. Elbette bireysel moral değerler açısından din de bir unsurdur." İfade kötü, ama maksat açık. Dine ve dindarlığa, askerlik mesleği açısından olumlu, üstelik önemli bir anlam yükleniyor. Dini olumlayan bu hükmün peşinden şu çekince geliyor: "Buna karşılık bugün, toplumun bir kesimi, yeni bir kültürel kimliğin, yaşam tarzının oluşumunda dini düşüncelere büyük bir ağırlık verildiğini düşünmekte ve gelişmelerden büyük bir endişe duymaktadır. Bu endişe ciddiye alınmalıdır."
Ben de bu ikâzın ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Komutanların konuşmalarında geçen "düşmanlar", "kan", "nefret" ,"başları ezilecek" gibi standart kalıpların dışında yer alan bu yapıcı dil, bir tesadüf olamaz. Başbuğ korku salmak yerine uzlaşma alanını gösteriyor ve toplumun bir kesiminde yoğun bir şekilde yer alan "laik hassasiyet"i, askerin siyasete müdahale gerekçesi olarak kullanmak yerine, bu hassasiyetin temsilciliğini üstlenerek dönüp hükümeti ikâz ediyor: "Bu endişeleri ciddiye alın", yani "giderin" diyor. Bu dil Türkiye'nin zıvanadan çıkan laiklik tartışmalarını rayına oturtmak için gerekli, ama yeterli olmayan bir dil. Tıpkı Başbuğ'un Anayasa'nın 24. maddesini laikliğin tanımı olarak takdim etmesi gibi. 24. madde dinin istismar edilmesini yasaklıyor, laik devlet düzenini tanımlamıyor. Din istismarının yasaklanması laiklik için gerekli, ama yeterli değil. Aynı cümleyi İran anayasasına koymanın İran'ı laik yapmayacağı gibi. TSK'da cemaatlere karşı oluşan keskin tavrın, laiklik prensibi ile temellendirilmesinin de hukuk standartları içinde hiçbir anlamı yok.
Dinî cemaatler sadece Türkiye'nin değil dünyanın bir gerçeği. BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi'nin akredite ettiği uluslararası sivil toplum kuruluşlarının çoğunluğu dinî cemaatler. Aslolanın cemaat tipi bir örgütlenme ihtiyacı olduğu, dinin ise bu örgütlenmeyi mümkün kılan bir tutkal vazifesi gördüğünü cemaat düşmanlarının kavraması lâzım. Weber'in klasikleşen kuramına göre, Batı kapitalizmini, dolayısıyla modernliği püriten tarikatlerin ve cemaatlerin ortaya çıkarttığını hatırlamalıyız. Başbuğ'un bir anomali olarak gördüğü cemaatleşmeyi, sosyal devlet eksikliğine bağlaması ve bu oluşumları bir "sosyal gerçek" olarak kabul etmesi bile sosyolojik bir perspektif içerdiği için başlangıç noktası olabilir. Komutan'ın "...giderek güçlenen bazı cemaatler, ekonomiyi yönlendirmeye, sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyal kimlikleri ortaya koymaya çalışmaktadırlar" şikayetinin işte bu sosyolojik zemine taşınması lâzım. Üretilecek totaliter bir ideolojinin ve tektipleştirme projelerinin çözüm olmadığı tecrübelerle sabit. Toplum kendi yolunu, kendi imkânları ile buluyor. Cemaatleri peşinen laik devlete karşı düşman kabul edenlerin önüne bir varsayım koyalım. Türkiye'de bütün cemaatler kendilerini bir günde dağıtsalar, Türkiye'nin güvenliği, ekonomisi, geleceğe dönük iddiaları daha da ileride mi olacak? Hayatının hiçbir evresinde cemaat mensubu olmamış bir birey olarak benim, cemaatlerin gerilediği bir Türkiye'nin tuzla buz olacağı endişemi kim giderecek?
Başbuğ'un Napolyon'dan naklettiği "Coğrafyamız, kaderimiz" sözü yükselen Rusya tehlikesine işaret ediyor. 86 yıldır savaşmayan ve sadece tören yapan bir ordunun 1774 kadar uzak bir tarihe göre kendisini yeniden gözden geçirmesi lâzım. Kurmay zekâsının cevap vermesi gereken soru ise şu: "Örgütlü toplumunu, yani cemaatlerini Kuzey komşusu gibi karşısına alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin değiştiremeyeceği coğrafyasından hükmedebileceği bir kader çıkartması mümkün mü?"
Devlet ve toplum arasında uzlaşmaya ihtiyacımız var. Kutuplaşan tarafların laikliği bir kavga gerekçesi olmak yerine bir uzlaşma çerçevesi olarak ortak bir tanıma kavuşturmaları, hepimiz için yeni bir başlangıç olabilir.
Mümtaz'er TÜRKÖNE
m.turkone@zaman.com.tr
Yorumlar12
-
doğrucu davut
17 yıl önce
Şikayet Et
dilek hanım kpss'den haberiniz yok herhalde.. adam ta hakkari'den gelip zeytinburnu belediyesi'nde zabıta oluyor.çünkü kpss sınavından yüksek not almış.benim bir tanıdığım da yıllardır bu muhitte oturmasına rağmen,belediyede de birçok tanıdığı olmasına rağmen kadrolu zabıta memuru olamıyor,çünkü kpss'den düşük not almış.dediğiniz torpiller artık yavaş yavaş maziye karışıyor.o sizin dediğiniz dönemler ancak chp iktidarlarında olur.chp'ye oy veren de zaten bundan sonra zor bulunur.arsenik partisine çıktı adı,kalmadı artık o partinin tadı.................
Beğen
Cevapla
-
selman aydın
17 yıl önce
Şikayet Et
maydnoz. bu dilek hanım ne demiş??bu makale ile yazdıgı yazının alakası ne?ama o dediğin işi bir ben bilirim birde ben bilirim.3yıl açıga alındım kapatılan bir parti üyeliğinden dolayı.geç efendim o ayaklar koktu.cami avlusunda müslümanı dövüp sonrada yetişinnn adam öldürüyorlar diyen gayri müslim hikyesi gibi
Beğen
Cevapla
-
onur
17 yıl önce
Şikayet Et
sadece türkiye. türkiye ve türkçe için alınteri döken insanların şucu bucu diye isimlendirilmesi çok yanlış onların yaptığının yarısı kadar kim okul açıyor kim türkçeyi öğreetiyor kim şanlı bayrağımızı dünyanın her tarafında dalgalandırıyor biraz ön yargılardan uzaklaşalım
Beğen
Cevapla
-
mahmut öz
17 yıl önce
Şikayet Et
savaş. yarın başka devlet veya devletlerle savaş çıkarsa bizim sahte(kar) laikler ülkesini korumak için savaşırmı yoksa kaçarmı ?
Beğen
Cevapla
-
zafer kıran
17 yıl önce
Şikayet Et
BAĞIMSIZ. Sayın hocam güzel bir yazı kutluyorum.Bununla beraber ben şahsen kendimi Türk ve müslümanlığın dışında bir guruba ait görmüyor ve o zaman bağımsızlığımın gideceğini makineleşeceğimi düşünüyorum.Buna rağmende Fettullah hocaya atılmasına kızıyorum.800 okulu dünyada bırak şahsı açan devlet varmı?Türkçe Olimpiatından rahatsızmı oluyor yoksa Türk Düşmanları?
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle