Hem FB hem TS kongre üyesi!
- GİRİŞ21.10.2011 09:02
- GÜNCELLEME21.10.2011 09:02
Süleyman Soylu, 1946’da Demokrat Partinin başlattığı demokrasi ruhu ve milletin yanında saf tutma prensibinin son temsilcisi.
Türk siyasetinde emin adımlarla yükselen ve milletle birlikte hareket eden Süleyman Soylu 21 Kasım 1969 yılında İstanbul’da doğdu.
Başkanı, herkes Demokrat Parti Genel Başkanlığı ve referandum sürecindeki dik duruşundan tanıyor. Oysa Süleyman Soylu’yu bir öğrenciyi okula yerleştirirken, işi olmayan güzel insanlara iş bulurken, yatak bulamayan hastaları hastaneye yatırırken, kiminin düğününde, kiminin sünnetinde, kiminin cenazesinde görebilirsiniz. Başkan yaptıklarını anlatmaz, ama ben hepsine şahidim. Başkan’la 1993 senesinden beri önce komşuluk sonra dostluk ve nihayetinde siyaset yapma adına yıllarımızı birlikte geçirdik. Çok şey öğrendim Başkan’dan. Cemiyeti, cemiyetçiliği onda gördüm. İlçe Başkanı, İstanbul İl Başkanı ve Genel Başkan olduğu süreçlerde danışmanlığını gururla yaptım. Ben Başkanıma, Başkanım bana hep güvendi. Birbirimizi hiç mahcup etmedik.
“Günün birinde bu top bizim ayağımıza gelir mi?” bilmem ama;
Süleyman Soylu, Trabzonsporlu Eslem Soylu ve Engin Levent Soylu’nun biricik babası.
Dostumla futbol konuştum.
Hepsi bu.
Siyaset mi? Futbol mu?
Siyaset, bir ülke insanının geleceğini şekillendiren, bireylerin refahını, güvenliğini, inandığı değerler doğrultusunda yaşamasını sağlayan bir faaliyet alanıdır. Siyaset yapmaktan aldığınız hazzın kaynağı, ülkenize ve milletinize hizmet etmiş olmaktır. Siyaset insanla uğraştığı için bir kutsal tarafı da vardır.
Futbol ise eğlencelik bir iştir. İcra edenler açısından bedeni bir spor olmasının yanında, izleyenlere ancak geçici bir heyecan verir ve güncel bir tartışma alanını doldurur. Dünyada bir sektör haline gelmiş olması, bu karakteri değiştirmemelidir. Temelinde bedenle yapılan bir sporun oyun haline getirilmiş biçimidir.
Başkanım en son ne zaman maça gittiniz ve maçta ki haliniz nasıldı?
1,5 yıl önce Ali Sami Yen Stadı’nda Galatasaray – Trabzonspor maçına gittim. Zor durumdaydım çünkü yeğenim Berk ve Mert Galatasaraylı ve Galatasaray formaları ile donanmış hazır haldeyken, kızım Eslem, koyu bir Trabzonspor taraftarı olarak formasını giyememenin üzüntüsü içerisindeydi. Ali Sami Yen’in ambiansı, yine çok güzeldi. Oğlum Engin de bizden ayrı, Trabzonspor taraftarlarının olduğu bölümdeydi. Maç sonu bir araya geldik. Zor olan akşam, güzel bitmişti ve eğlenmiştik.
Bir Trabzonlu olarak Fenerbahçe Kongre üyesi olmak nasıl bir duygu?
Ben aynı zamanda Trabzonspor kongre üyesiyim de. Fenerbahçe kongre üyeleri olarak küçük de olsa bir arkadaş grubumuz mevcut. Üye olduğumdan beri Fenerbahçe’nin her kongresinde oy kullandım. İnşallah Trabzonspor’un kongrelerinde de oy kullanmak nasip olur.
Trabzonspor – Fenerbahçe maçını oğlunuz Engin Soylu ile birlikte mi izliyorsunuz?
Engin ile futbolun dışında her türlü ortam, ortak kullanılabilir. Ama futbolda son derece bencil olduğunu düşünüyorum. Bu da onun hakkı. Çocukluğumda ve gençliğimde ben de Trabzonspor’un yenilgilerinden sonra kahrolurdum. Onun için Engin’i anlayabiliyorum. Ancak, yetmişine merdiven dayamış amcamı Trabzonspor’un yenilgilerinden sonra anlamakta zorlanıyorum.
Şike Türk futbolunun gerçeği mi?
Şike, tam bir ahlâksızlıktır. Emeğe karşı, hakkaniyete karşı, sevgiye karşı, taraftarlığa karşı acımasız bir sömürüdür. Türk futbolunda normal görünüyor olması, patolojik bir durumdur. Bunu, kim olursa olsun haklı göstermek, normalleştirmek; insan hayatında çok etkin olan futbol sporu üzerinden, materyalist yaklaşımla, güçlülerin ve haksızların, hangi sebeple olursa olsun haklıları ezebileceği şovunun görsel ifadesidir. Şikeyi herkes yapıyor diye mazur göstermek çaresizlik, zayıflık ve bedbahtlıktır. Spor yöneticileri ve ülkeyi yönetenler, bu konuda alacakları kararlarla sadece futbolu değil, zihinleri henüz yeni gelişmekte olan futbol tutkunu olan çocuklarımıza, en önemli hayat dersini vermiş olacaklardır. Aksi, medeniyetimize ve benliğimize uymayan bir nesil aşısıdır ki, üzülürüz.
TFF neden şike sürecini iyi yönetemedi?
Eski Türkiye mantığıyla baktılar. İlişkilerin, kuvvetli ağların, hukukun ve Avrupa’da yerleşik hakkaniyet düzeninin üzerinde olabileceğini düşündüler. Küreselleşmeyi iş aleminde iyi anlayıp spor aleminde işin üzerini örtebileceğini düşündüler. Tipik şark kurnazlığıdır. Oysa, milletin vicdanını öteleseniz de içinde bulunduğunuz veya bulunmak için çaba sarf ettiğiniz dünyanın kuralları size kırmızı kartı gösterir. Ayrıca, spor adamlığı, adanmışlık demektir. Spora kendini adayanların, sporun en üst düzeyine geldiği günler bu tartışmalarımızın en aza indiği günler olacaktır. Reklama, sermaye gücüne ve mafyaya teslim olan spor, aslında elimizde olmadan yumuşak suç örgütlerine döner. Futbolumuzun karşı karşıya kaldığı travma budur. Yeni kurallarla bezenmedikten sonra, pansuman yöntemlerle tedavi edilemez.
İddia ve Bahis şirketleri kapatılamaz mı?
Teknolojik gelişme, sanal alem, buna ne kadar izin verir bilmiyorum. Kumara ve yakın versiyonlarına bireysel olarak karşıyım. Hiç olmazsa mutlu olurum. Ama bu mümkün müdür, inanın bilmiyorum. Özellikle İddia gibi Spor Toto veya Sayısal Loto gibi organizasyonların birtakım sosyal sorumluluk projelerinde yer alması, çağdaş Robin Hood’luk ortaya koymasını tarihimizin en büyük aldatmacalarından biri olarak görüyorum. Hiç olmazsa bu tip uydurma projelerle toplum vicdanını lekelemeseler.
Münir Üstün / Haber 7
munirustun@gmail.com
Yorumlar2