'Çocuklarınızı askere göndermeyin' isyanı
- GİRİŞ24.08.2011 09:40
- GÜNCELLEME24.08.2011 09:40
Silvan’daki PKK saldırısından sağ kurtulan er Regaip Özdemir’in annesi Ayşe Özdemir, “Kimse çocuğunu askere göndermesin” dedi. Özdemir çok zor günler geçirdiklerini belirterek isyanını şöyle dile getirdi: “Allah kimseye yaşatmasın. Çok şükür Allah’ıma evladımız yanımızda ama çok acılar çektik. Anlatılacak gibi değil. Halen şoktayım. Allah kimseye yaşatmasın. Şehit ailelerimize başsağlığı diliyorum, Allah sabır versin onlara da... Kimse çocuğunu askere göndermesin diyorum, başka bir şey demiyorum. Benim çocuğumun suçu neydi? Ne zorluklarla getirdim ben o çocukları 20 yaşına. Üniversitede okutacaktım. ‘Gideyim askerliğimi yapayım geleyim anne, gelince okurum’ dedi... Devlet ne verirse versin ama çocuğumuzun sağlığı geri gelmeyecek.” (Taraf, 22 Ağustos 2011)
***
Ayşe Özdemir’in bir anne şefkatiyle dile getirdiği itirazın, dillerin susup silâhların konuştuğu ve milliyetçi duyguların kabardığı şu günlerde dikkat çekip tartışılacağını ne yazık ki sanmıyorum. Ama onun ateşin tam da acıttığı yerden sahici duygularla ettiği feryat, militarist ruhun topluma ne denli sindiğini konuşma fırsatı veriyor.
Biz toplum olarak babasından sürekli dayak yiyip “Babamdır, döver de sever de” diyen sinmiş çocuk psikolojisini henüz üzerimizden atabilmiş değiliz. Darbe planı, siyasete müdahale, kara propaganda vs. gibi suçlamalarla onlarca general ve rütbeli subay mahkemelerde yargılanıyor diye sakın ama sakın Türkiye’de militarizm bitiyor sanmayalım.
Bu ülkede zorunlu askerlik sürdükçe militarizm ruhu karabasan gibi üzerimizde gezinmeye devam edecek. Sade vatandaş askerliği vatan borcu olarak gördükçe ordunun milleti olmayı sürdüreceğiz.
Size hiç bir profesyonel eğitim almadan araziye salınan gençlerin birer hedef tahtası gibi sunulmasından, arkası sağlamların rapor veya hilelerle askerliğini yatarak yapmasından, 600 bini bulan kara ordusunun askerî açıdan gerekli olup olmadığından, on binlerce erin orduevlerinde, lojmanlarda garson, kuaför vs. olarak çalışmasından, eski genelkurmay başkanının ifadesiyle “erlerin subayların itlerini gezdirmesinden,” askerdeki kötü muameleden, bunlardan bahsetmeyeceğim. Herkesin yaşadığı ve bildiği sırlar bunlar.
Asıl bilmemiz ve unutmamamız gereken şey şudur: militarizm zorunlu askerlik vasıtasıyla kendisini bütün bir topluma benimsetiyor ve varlığını sürdürüyor. Okuma yazma bilmese de, doktora da yapmış olsa her erkeğin er ya da geç kaçınılmaz akıbeti aynıdır: Hiyerarşiyi iliklerine kadar hissetmek, emir-komuta zinciri adı altında kendisini birilerinin mutlak otoritesine teslim etmek.
Nasıl zorunlu ilköğretim bizim gibi ülkelerde “ideal vatandaş” oluşturmanın, körpe dimağları dar bir coğrafyaya hapsetmenin, ırk ve din ayrımcılığı aşılamanın, yanlış bir resmî tarihi öğretmenin vasıtası ise, zorunlu askerlik de en delişmen ve dinamik çağında gençlere ayar vermenin, onları zorla şekillendirmenin, tek pırpırlı bir “komutan”ın emirleri altında hizaya getirmenin, zihinlerinde “Ordu ve hiyerarşi her şeyden üstün ve önemlidir” mesajının yerleştirmenin birincil yoludur.
Çok ayak direrseniz, meselâ “Çocuğumu kendim eğitmek istiyorum” derseniz devlet kafanıza hapis sopasını vuruverir. Askerlikle ilgili ileri-geri konuşursanız, “Halkı askerlikten soğutmak” ile ilgili ceza kanunu size haddinizi bildiriverir.
Onun için diyorum ki, mesele TSK’nın İç Hizmet Kanunundaki 35. maddeyi kaldırmak değil. Bu maddenin elbette ki kaldırılması gerekir, Genel Kurmay’ın elbette ki Savunma Bakanlığına bağlanması gerekir, TSK’nın bütün harcamalarının elbette ki denetlenmesi gerekir (Özellikle kantinlerin!)
Ama asıl mesele, kolektif bilincimizdeki militarizmin geriletilmesi için zorunlu askerliğin tez elden kaldırılmasıdır. Askerliğin kısaltılması veya bedelli askerlik gibi uygulamalara teknik nedenlerle mi karşı çıkıldığını sanıyorsunuz? Toplumun her erkek ferdinin askerî usullerle hizaya getirilmesi, askerî ruhun bütün topluma benimsetilmesi gibi bir fırsat kaçacağı için karşı çıkılıyor.
Biz, travmatik bir yakın geçmişin çocuklarıyız. Milyonlarca kilometrelik bir imparatorluktan sonra birkaç yüz bin kilometrelik bir coğrafyayı elinde tutabilmenin duygusal yükünü hâlâ ruhumuzda taşıyoruz. Hâlâ bu toprakların da elimizden alınacağı korkusu hakim bilinçaltımızda. Belki bu yüzden askerlik yapmak yüceltiliyor ve vatanî görev sayılıyor. Ama konu vatan savunması ise, bunun en iyi yolu profesyonel bir ordu değil mi? Yakın zamanlardaki savaşlarda yaşanan askerî yetersizlikler ve gereksiz can kayıpları bunun delili değil mi?
Hem askerlikte kaç kişi layığınca eğitim görüyor? Gerçi, zorunlu askerliğin altındaki asıl hedef eğitim değil. Mesele profesyonel silâhlı eğitim olsa, polislerin askerlikten muaf olması gerekirdi, öyle değil mi? Bir silâhı tanımanın ve birkaç el ateş etmenin dışında, askerlik temizlik, mutfak vs. gibi işlerin ötesine maalesef geçemiyor.
Siz bakmayın, angaryanın anayasal bir suç olduğuna, bizde inşaat mühendisine bina boyatmak, şoföre el arabası taşıtmak, iletişim mühendisine santral memurluğu iş adamına da kantincilik yaptırmak sıradan işlerden. Bahçeye izmarit atılmasına izin verip sonra bunları toplatmak, taşları araziye önce doldurtup sonra toplatmak da. Ama hepsini emir-komuta zinciri içinde hiyerarşi ile yaptırmak asıl olan.
Kendi adıma, ilkokul eğitimimden aklımda kalan en önemli faaliyet Türkiye haritası çizmek, askerlikten de “Emret komutanım! Emredersin komutanım!” diyerek selâm vermek. Zaten meselenin de aslı-esası galiba bu. Militarist zihniyeti dem ve damarlara yerleştirmeye çalışmak. “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” sloganını insanlara hap gibi yutturmak.
Askerliğini yapmak bizde mistik bir “erkekliğe geçiş” töreni gibi kabul görüyor, askerlik vatanî görev olarak görülüyor ve “Her Türk asker doğar” sözü hâlâ baş tacı ediliyorsa, bunun en önemli nedeni zorunlu askerliktir. Şu haliyle askerlik maalesef gençleri erkek yapmayı bir kenara bırakın, keyfîlik ve şiddete dayalı usullerle onların erkekliğini ve şahsiyetini eriten bir mahiyet arz ediyor. Ve hiç kimse asker doğmuyor. Olsa olsa telkinlerle ve propagandalarla militaristleştiriliyor.
Bu arada, sormak gerekmez mi? Mesleğini en iyi şekilde icra etmeye çalışan sivil bir kuaför vatana borcunu ödemiyor da, orduevinde neredeyse bedava denilebilecek fiyatlarla subay eşlerine hizmet ederken mi ödüyor? Şirketleriyle, yatırımlarıyla, bankasıyla dev bir işletmeye dönen ve bütün bir toplumu kendine tâbi kılmaktan vazgeçmeyen orduya hizmet edildiğinde mi bir meslek kutsallık kazanıyor?
Askerliği hâlâ zorunlu bir biçimde uygulayan ülkelere bir göz atalım. Bunların kahir çoğunluğunu silâhlı güçleriyle toplumu baskı altında tutmayı hedefleyen otoriter veya totaliter ülkeler teşkil ediyor. Bu ülkeler ordularını dış düşmana karşı değil iç düşmana yani kendi halkına karşı kullanıyor. Otoritesini ve ayrıcalıklarını korumak adına kendi halkını düşman gören bu ordular dış düşman karşısında etkili olamıyor. Dün internet sitelerine düşen eski genelkurmay başkanının itiraflarını bir de bu açıdan okuyun isterseniz!
Ayşe Özdemir’in feryadı bugün ne kadar karşılık bulur, bilinmez. Ama şunu biliyoruz: toplum olarak ne zaman askerliği vatan borcu olarak görmekten vazgeçer ve profesyonel orduya geçiş yaparsak militarizm belasından tam olarak o zaman kurtulacağız.
***
İki not:
1. Geçen haftaki “Müslüman Kapitalist mi olur Sosyalist mi?” başlıklı yazımda isim belirtmeden bir platformdan ve bir yazardan bahsetmiştim. Söz konusu platformdan (Emek ve Adalet Platformu) Sami Er isimli beyefendi gönderdiği bir mesajda o yazarın üyeleri olmadığını, herhangi bir toplantılarına da katılmadığını söylüyor. Devamında “Herkese açık (iftarın anlamıyla da bağıntılı) kimseye özel davetin yapılmadığı, duyanın geldiği bir iftar düzenledik. Oraya iştirak eden herkes nimetin yüzü suyu hürmetine sofranın bir parçasıdır. Niyetimiz sosyalizm propagandası yapmak değil, kapitalizm eleştirisi yapmak” diyor.
2. Yine aynı yazıda isim vermeden dindarların sahip olduğu bir hipermarket zincirinin “Sınırsız alışveriş mutluluğu” şeklindeki sloganını eleştirmiştim. Sözkonusu şirketin yönetim kurulu üyesi Ahmet Kara beyefendi gönderdiği mesajda “’Sınırsız Alışveriş Mutluluğu’ sloganımızın içeriği, insanları tüketime yönlendirmek değil, aksine, bizim müşterilerimize sınırsız hizmet vaat ettiğimizin bir göstergesidir. Biz, müşterilerimizi onlara samimi hizmette bulunarak mutlu ediyoruz.” diyor.
Her iki konuda da yorumu okuyuculara bırakıyorum.
Murat Çiftkaya - Haber 7
ciftkaya@yahoo.com
Yorumlar10
-
mehmett
14 yıl önce
Şikayet Et
UYANIN EYY TÜRK MİLLETİ.... bana 1 tane zengin çocuğu gösterın askerlık işini doğuda yapan yada bitane pisipisine şehit giden zengin yada asker çocuğu bakın arşivlere bulamazsınız yok.çünkü bu memlekette doğuda kurban verilecek bedavadan ölecek KOÇ gibi aslan gibi 400 bin kurbanlık var..uyanalım güzel ınsanlar....
Beğen
Cevapla
Toplam 6 beğeni
-
mehmett
14 yıl önce
Şikayet Et
ZENGİN VE ASKER ÇOCUKLARI... DARBECİ ZİHNİYET o kadar güzel kurmuş ki tezgahı gariban anadolu genci gitsin güneydoğuda canı pahasına vatana sözümona borcunu yapsın.amaaa zengin yada asker çocuğuda ankaranın doğusuna geçmesin ne güzel memleket be anasını satayım.generaller şirketleride kurmuş oyak emekli olan generale 160 bin tl emeklılık tazmınatı verıyor.hadi bakalım anlatsınlar bana vatan borcu namus borcudur teranesini....
Beğen
Cevapla
Toplam 3 beğeni
-
Ahmet Guven
14 yıl önce
Şikayet Et
ordudan fazla orducular oldukça. TSK nın profesyonel ve teknolojik hale gelmesinin önünde askerliğini yapanların biz yaptık ezildik, siz de yapın mantığı ile yüksek sesle vatan savunması parayla yapılmaz söylemi ve onlara eşlik eden emekli paşaların tv lerde yaptığı mantıksız izahatler var. Bunlar da umalım da bitmiş olsun
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
emre serkan
14 yıl önce
Şikayet Et
Çok güzel bir yazı. Tebrik ediyorum, duygularımıza tercüman bir yazı olmuş, herkesin okuması lazım bu yazıyı...
Beğen
Cevapla
Toplam 6 beğeni
-
düşünü yorum
14 yıl önce
Şikayet Et
Doğru Yazmış ta Ne Olmuş?. Bütün herkes biliyor ki yazarın yazdıkları doğru ve derhal uygulanmalıdır. Başbakan da biliyor zorunlu askerliğin kaldırılması gerektiğini. Ancak kaldırmıyor. Çünkü birileri ayak diretiyor. Başbakanın ilk seçimlerden sonra söylediği bir söz vardı. At sahibine göre kişner diye. Ama maalesef bizim at ya sahibine göre kişnemiyor, ya da sahibi işi bilmiyor. Nedir bu çağda insanları hapseder gibi askerlik yaptırmak?
Beğen
Cevapla
Toplam 8 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle