Geriye Doğru İlerlemek

.

  • GİRİŞ25.02.2020 09:26
  • GÜNCELLEME27.02.2020 09:51

Üniversite yıllarımızda körüklü otobüsler vardı. Kampüse gitmek için sabah durağa vardığımızda yüzlerce öğrencinin sırada beklediğini görür ve yine derse geç kaldık diye hayıflanırdık. Çok geçmeden ardı ardına körüklü otobüsler imdadımıza yetişip yanaşırdı durağa. Alabildiği kadar kalabalıktan alır ve hiç beklemeden düşerlerdi kampüs yoluna.

 

 

Şoför dikiz aynasından arkaya doğru bakıp içerde boşluk görünce başlardı yüksek bir tonda uyarı yapmaya. Çünkü yol boyunca durması gereken birkaç durak ve alması gereken onlarca öğrenci daha vardı.

Otobüsün diyafonundan yaptığı meşhur uyarısı şöyleydi şoförün;

 

 

-Beyler! Geriye doğru ilerleyiniz lütfen.

Arkadaşlarla birbirimize bakıp gülüşürdük o zamanlar. Geriye doğru ilerlemek nasıl olur diye. Adı üstünde ilerlemek, ileriye doğru olurdu zira. Geriye doğru gitmek ilerleme sayılır mıydı? diye aklımız sıra şoförle dalga geçmeye çalışırdık.

Güzel günlerdi üniversite yılları. Kimseyi beğenmeyen, sürekli burnunun dikine giden ve her şeyi bir oyun, eğlence ve alaydan ibaret gören hayatın en kaygısız ve toz pembe yılları. İnsan, pembeye çalan bu gençlik günlerinde hayatın çok daha farklı renklerinin olacağını ve kaygısızlığın yerini büyük kaygıların alacağını çoğu zaman kestiremiyor ne yazık ki. Belki de kestirmek işine gelmiyor, kim bilir?

İnsan daha sonraki yıllarda günlük hayatın içine karışınca farkına varabiliyor bazı çıplak gerçeklerin.

Mesela dünyanın her geçen gün bilim ve teknolojide baş döndürücü bir hızla ileriye doğru mesafeler kat etmesine rağmen ahlak alanında ise geriye doğru bir ilerlemenin olduğunu daha net görebiliyor insan. Öyle ki yaşadığımız dünyada neredeyse bütün yatırımlar bilim ve teknolojik gelişmelere hasredilmişken buna karşın ahlak alanına gerekli ve yeterli yatırımlar bir türlü yapılmıyor.

Ülkemiz için de durum çok farklı değil aslında.

Değerler eğitimi adı altında yapılan onca çalışmaya ve üretilen projelere rağmen bu çöküşün önüne biz de geçemiyor, geriye doğru olan bu ilerleyişe bir türlü dur diyemiyoruz. Çocuklarımız kendisinden başkasını düşünmüyor, kimse kendi çıkar ve menfaatinden bir gram ödün vermek istemiyor. Herkes kendi kayığını yüzdürmenin derdinde. Kimin kayığı yan yatmış, kiminkisi çamura batmış, hiç kimsenin umurunda değil. Toplumumuz, hiçbir dönemde olmadığı kadar bir değer erozyonuyla karşı karşıya. İnsan sormadan edemiyor; Yardımlaşma, dayanışma, diğerkâmlık ve başkasını kendi çıkarına tercih etme yüceliği üzerine kurulu kadim ahlak anlayışımız nereye gitti?

Toplumumuzu ahtapot gibi kollarının arasına alıp nefessiz bırakan şahsi menfaate ve bireysel çıkara dayalı ve bize olabildiğince yabancı bu anlayışı gönül bahçelerimize kim, hangi ara ve nasıl ekti? Bunu sulayıp besleyen gizli el kimin? Ruhumuzu istila eden bu ayrık otlarını içerimizden söküp atacak güçlü bir el yok mudur?

Yarına dair umudu ve ideali olan insanların kendisine bugünlerde en sık sorduğu sualler bunlar.

Dünyamızda uygarlaşma ve gelişme adına atılan büyük hamlelerle teknoloji alanında kat edilen baş döndürücü ilerlemeler, beraberinde devasa bir kuvvet ortaya çıkardı. Bu güç, istediğini ısıtıyor, ışıtıyor, istemediğini ise çatır çatır yakıyor. İşin en vahim tarafı da bu gücün ahlaktan yoksun olarak kontrolsüzce kullanılması bütün dünyanın gözü önünde insanlık adına inanılmaz ve tahammül edilmez trajediler yaşanmasına yol açıyor. Bunun en büyük sebebi, bilim ve teknoloji üreten ülkelerin bu büyük gücü tabiatın ihyası ya da bütün insanlığın mutluluğundan ziyade sadece kendi halklarının huzur ve refahı için bir araç olarak kullanıyor oluşu. Onlar böylece bu güç sayesinde kendi vatandaşlarını ısıtıp ışıtırken dünyanın sair halklarını ya karanlıklar içinde donmaya ya da ateşler içinde yanmaya mahkûm ediyorlar.

Uygarlığın zirvesinde epey süreden beri bireysel fayda ve menfaati ahlak kabul eden bir zihniyet var. Bilim ve teknoloji gibi güç de onların elinde. Bu yüzden kendi halklarının âli menfaatleri için ne gerekiyorsa yapmaktan ve meşru- gayrı meşru her türlü adımı atmaktan geri durmuyorlar. Günümüz insanlığının en büyük talihsizliği, kendinden başkalarını sadece kendisine hizmet ettiği sürece var sayan, insanı bölüp parçalayan, indirgeyen ve haysiyet kırıcı bir ahlak anlayışının hegemonyası altında yaşamak zorunda oluşudur.

Bu çağın talihsizliği ise böyle bölücü ve ayrıştırıcı bir ahlak anlayışının karşısına insanları birleştirici ve bütünleştirici bir ahlak anlayışının güçlü bir alternatif olarak sunulamamasıdır.

Dünyamızda yaşanan bu trajediler bize gösteriyor ki insanlığın bugün, bilim ve teknolojiyi bütün insanların huzur ve mutluluğu için üreten, insanı insandan ayırmayan, yardımlaşmayı ve paylaşmayı önceleyen bir ahlak anlayışına her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Ve bunu bizden başka başarabilecek bir millet de yoktur dünyada.

İnsanlık adına çıkılacak bu yolda iki büyük avantajımız var.

Birincisi, ahlakı önceleyen bir dine mensup oluşumuzla güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş bir peygamberin örnekliğine sahip oluşumuzdur. İkincisi ise beş bin yıllık bir tarihi süreçte dünya kültür mirasına ahlaka dair muazzam eserler kazandırmış olmamızdır.

Bu avantajlarımızı çağın diline ve vicdanına dokunacak şekilde yeniden yorumlayıp evrensel ölçekte gündeme taşımayı başarabilirsek, yaşadığımız çağın bölücü ve ayrıştırıcı ahlak anlayışına bir alternatif oluşturarak bütün insanlığın huzur ve mutluluğuna bir yol bulabiliriz diye düşünüyorum. Buradaki en büyük şansımız ise İslam’ın evrensel bir din oluşu sebebiyle bütün insanlığın kurtuluşu için gönderilmesidir. 

Misafir olduğumuz dünyayı daha yaşanabilir kılabilmek için öncelikli ele alınması ve evrensel ölçekte projelendirilmesi gereken konulardan bazıları şunlar olabilir;

Hepimizi sarıp sarmalayan tabiatı tüketip yok etmek değil desteklemek, imar etmek ve daha fazla ihya etmek için evrensel çaplı projeler üretmek, bu konuda yeni söylemler geliştirmek.

İnsanların rengi, dili, ırkı ve dini gözetilmeksizin eşit yaratıldığı, biricik olduğu ve mutluluğun bazı insanların değil bütün insanlığın hakkı olduğunu projelendiren evrensel ölçekli çalışmalar yapılması.

Dünyanın maruz kaldığı iklim değişiklikleri, küresel ısınma ve yenilenebilir enerji gibi bu günümüzün ve yarınlarımızın devasa sorunlarının çözümü için evrensel ölçekte çözüm önerileri geliştirmek.

İnsanı insanın kurdu olarak yorumlayan yaklaşımın aksine insanın, insanın yurdu olduğunu haykıran yardımlaşmacı ve paylaşımcı anlayışın evrensel ölçekte yorumlanması ve bu konuda yazılı ve görsel projeler üretilmesi.

Bilim ve teknolojinin insanı tehdit eden, yıpratıp yok etmeye yönelen bir alan olmaktan çıkarılıp ayrım gözetmeden bütün insanlığın huzur ve mutluluğuna hizmet etmesi gerektiğiyle ilgili evrensel ölçekte çalışmalar yapılması.

Daha mutlu ve huzurlu yarınlar için kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel Gündoğdu

murselgundogdu@gmail.com

Yorumlar2

  • Ersin 4 yıl önce Şikayet Et
    Allah yardımcımız olsun. Yüreğine sağlık.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Mehmet Emin ERGÜN 4 yıl önce Şikayet Et
    Tebrikler! İnsan insanın kurdu değil, yurdu olmalı.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat