Devlet Geleneğimiz Yönümüzü Belirlemeye Devam Ediyor

  • GİRİŞ16.06.2020 09:29
  • GÜNCELLEME18.06.2020 08:25

Tarih gün be gün tekerrür ediyor.

 

 

Asırlara nüfuz eden köklü ve oldukça güçlü bir devlet geleneğine sahibiz. Bu tecrübemiz zaman zaman kesintiye uğrar gibi olsa da bin yıllardan beri çağların avuçlarından taşıp yönümüzü belirlemeye devam ediyor.

Şanlı tarihimizin hangi sayfasını açsak adeta bugünlerimize ışık tutuyor.

 

 

Günümüzün şifreleri tarihimizde gizli ve inanıyorum ki yarınlarımızın şifresini de tarihimizden yansıyan idrak kıvılcımları çözecektir.

Mesela Kanuni Sultan Süleyman dönemini anlamadan bugün Akdeniz’de yaşananları anlamamız mümkün görünmüyor. Ülkemizin Akdeniz’de niçin ön almak istediğini, Libya’da ne işimiz olduğunu ve Akdeniz’de siyasi-askeri varlığımızın sebebini anlamak için idraklerimizi tarihimizin bu altın sayfasına çevirmemiz gerekiyor. Eğer biz o dönemi hakkıyla bilip anlamazsak birbirimize, başımızı boş yere niye belaya sokalım? Ne işimiz var Akdeniz’de? gibi tuhaf sorular sormamız an meselesidir. Ve maalesef günümüzde bu soruları gözümüzün içine baka baka soranlar var. Ne yazık ki kendi tarihine yabancılaşıp bilinç kaybına uğrayan bazılarına bu sorular anlamlı da gelebiliyor.

Akdeniz’i Türk gölü haline getiren ve en uzun süre tahtta kalan Kudretli Kanuni Sultan Süleyman devrinden bahsediyorum. O vakit Akdeniz bizim gölümüz olmuştu. Orayı kanlarımızla canlarımızla almıştık. O mavi suların bellekleri hala bizim hatıralarımızla doludur. Şimdi bizi orada saf dışı bırakmak istiyorlar. Ama Allah’a şükür ki ceddimizin hatıralarına sahip çıkıyoruz. Haklarımızı takip ediyoruz. Tarih bilinci işte budur. Yedi düvele karşı mücadelemiz sürüyor, tarih tekerrür ediyor. O yıllar, Osmanlı Devleti’nin altın çağını yaşadığı bir dönemdi. Batılılar Sultan Süleyman’ı "Muhteşem" veya "Büyük Türk" lakabıyla anarlar. Avrupa’yı titreten Türk olarak cihana nam salmışlığı vardır. Osmanlı İmparatorluğunun topraklarını 6 milyon 557 bin kilometrekareden 14 milyon 983 bin kilometrekareye çıkararak en çok büyüten padişahtır. Doğuda, batıda ve denizlerde uyguladığı yoğun askeri ve siyasi faaliyetlerle Osmanlı’yı Cihan Devleti haline getiren Kanuni Sultan Süleyman’dan bahsediyorum.

Yine bu Büyük Sultan’ın dönemini anlayamazsak bugün bizim Afrika ülkelerine yakın alakamızı ve yaptığımız yatırımları anlama şansımız da olmayacaktır. Öyle ya otur oturduğun yerde. Ne işimiz var Afrika’da? Oralarla bizim ne gibi bir bağımız olabilir? Bu tür soruları gündelik hayatta sıklıkla duyuyoruz. Üstelik bu sorularla gençlerimizin, olmayan tarih algıları da sıfırlanmaya çalışılıyor. Bunlar, güncel siyasete malzeme de ediliyor çoğu zaman. Bazıları bulunmaz Hint kumaşı gibi bu suallere sarılıp günü kurtarmaya çalışıyor ama günün sonunda hem geçmişinden hem de geleceğinden oluyor. Oysa Sultan Süleyman, İmparatorluk sınırlarının ulaştığı toprakların dışında Kuzey Afrika içlerinden Habeşistan'a, Yemen'e, Hindistan'a ve hatta kuzeyde Rus steplerine kadar çok geniş bir sahaya hâkim olmak için varını yoğunu harcamış ve bütün bu coğrafyalara Osmanlı’nın adalet iklimini taşıyıp tevhit mührünü vurmaya çalışmıştır.

Tarihini önemsemeyen ve bütün bu tarihi gerçekleri bilmeyenler için bugün ülkemizin yürütmeye çalıştığı yüzlerce yıllık tarihi derinliği bulunan siyaset etme yöntemini anlamaları da mümkün görünmemektedir.

Küresel bir salgını takip eden çok yönlü küresel bir kriz dönemindeyiz. Bu devasa boyuttaki krize rağmen ülke olarak hiç hız kesmeyen aksine günden güne artan bir yatırım süreciyle karşı karşıyayız. Gün geçmiyor ki yeni bir hastanenin, tesisin, havalimanının, millet bahçesinin açılışı yapılmasın veya zorda kalmış bir ülkeye Mevlâna’nın "ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var" sözleri eşliğinde yardım eli uzatılmasın. Vatandaşlarımıza yönelik kusursuz tahliye operasyonları dünyanın dilinde. Bunların yanında teröre yönelik teyakkuz halimiz devam etmekte. Ülkemizi tehdit eden içerde ve dışardaki terör yuvalarına karşı amansız operasyonlarımız bütün hızıyla devam ediyor.

Gerçekten de böyle sıkıntılı bir süreçte ülkemiz Covid-19 ile mücadele kapsamında İtalya, İspanya, Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Bosna-Hersek, Kosova, İngiltere ve Somali başta olmak üzere 60'a yakın ülkeye tıbbi malzeme desteğinde bulunarak çok köklü bir devlet geleneğine ve üstün bir medeniyete mensup olduğunu bütün dünyaya ilan etmiştir. Asırlardır insanlığı kurt gibi kemiren vahşi kapitalizmin çöküş çatırtılarının duyulmaya başlandığı bu günlerde ülkemizin bu insani duruşu, mensup olduğu İslam medeniyetinin insanlığın yakın gelecekte sığınabileceği en güvenli liman olduğunu müjdelemiştir. Bu sıkıntılı süreçte ülkemiz aynı zamanda yaptığı yeni sağlık yatırımlarıyla gelebilecek yeni salgın dalgalarına da erkenden hazırlığını yapmıştır. Ve nihayet, Irak’ın kuzeyinde yuvalanmaya devam eden bölücü teröristlere Pençe-Kartal ismiyle muazzam bir operasyon yaparak dosta güven düşmana korku salmıştır. 81 hedefe yapılan bu eşzamanlı operasyonun 81 vilayetimizdeki aziz şehitlerimizin ruhlarına şifa olmasını diliyorum.

Bütün bu saydıklarım da tarihin bir yol göstericiliğinden ve tekerrüründen ibaret aslında.  Daha iyi anlayabilmek için geçmişten açtığımız Kanuni Sultan Süleyman döneminin kısa bir kesitine göz atalım. Şöyle ki;

Sene 1538.

Osmanlı Devleti, birbirinden çok uzak 3 cephede büyük bir mücadeleye girişmiştir. O sene Sultan Süleyman ordusuyla Kara Boğdan Seferine çıkar. Kaptan-ı Derya Hayreddin Paşa ise Preveze’de Haçlı Donanmasına karşı amansız bir harbe girişir ve Preveze Deniz Zaferini kazanır. Üçüncü cephe Hint Okyanusunda açılmıştır. Hadım Süleyman Paşa Hint Okyanusunda Portekizlilerle yoğun bir mücadeleye tutuşarak önemli fetihlerde bulunur. Bu, Osmanlı Devleti’nin ulaştığı muazzam gücü gösteren güçlü bir belirtidir. Elbette bu kriz döneminde ülkemizin pek çok sahada büyük yatırımlara devam etmesi ve yarınlarımız adına güçlü adımlar atması bu köklü devlet geleneğinin güçlü bir devamından başkası değildir.

Elbette anlayana ve geçmişini idrak edene.

Söz açılmışken Kanuni Sultan Süleyman’ın günümüze örnekliğini iki misalle taçlandırmak gerekir. Bunlardan birincisi onun sanatkarlara, şehrin mimarisine ve ilim ile alimlere verdiği değerdir. Bu sayede o hem edebi meclislerde ruhunu olgunlaştırmış hem milyonlarca metrekarelik ülkesinin sorunlarını yüreğinde hissetmiş hem de ceddi Fatih’in fethettiği İstanbul’a yüzlerce merkep yükü altın harcayarak Mimar Sinan gibi bir dahi sanatkarın eliyle Türk- İslam ruhunu kazımış ve İslam’ın tevhit mührünü vurmayı başarmıştır. Kanuni’nin Sinan’a inşa ettirdiği eserleri İstanbul’dan çıkarsanız İstanbul’un ne kadar kimliksiz kalacağını hemen anlarsınız. Bu yüzden İstanbul’u mimari eserleriyle korumak tarihi bir sorumluluktur.

İkincisi ise Avrupa’yı titreten bu büyük komutan aynı zamanda kudretli bir şairdir ve Muhibbî mahlasıyla aşk, kahramanlık ve tefekkür üzerine eşsiz şiirler kaleme almıştır. Onun yazdığı 2779 gazel vardır ve o, divan edebiyatımızda gazel rekorunu elinde tutan bir sultandır.

Sağlık, sağlık, sağlık… Bu küresel salgın döneminde çoluk çocuğundan ve özel hayatından fedakarlıkta bulunup ülkemizin bir an önce selamete kavuşması için canla başla mücadele eden sağlık, emniyet ve vefa gönüllülerinin olağanüstü çabasına saygı göstermek adına bütün halkımızın maske, mesafe ve temizlik kuralına riayet etmesi tarihi bir sorumluluktur. Zira dünya ayaklarına serilmiş bu Koca Sultan bir beytinde sağlığın ne kadar önemli olduğunu veciz bir şekilde bize şöyle hatırlatır;

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

Yorumlar1

  • AHMET BUZ 5 yıl önce Şikayet Et
    Sayın yazar yazınızın İSTANBUL bölümü güzeldi........
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat