İçimizdeki Yabancılar

  • GİRİŞ14.07.2020 09:28
  • GÜNCELLEME15.07.2020 09:18

86 yıllık uzun bir aranın ardından Ayasofya Camii'nin ibadete açılması, yıllardan beri büyük bir özlemle bu kutlu anı bekleyen muzdarip ve çilekeş yürekleri adeta sevince boğdu. Buna karşılık Ayasofya Camiinin hiçbir şartta ibadete açılamayacağını düşünenler ise derin bir hayal kırıklığına uğradılar.

 

 

Hayal kırıklığına uğrama sebeplerinden birisi Amerika’nın onayı olmadan ülkemizin böyle bir adım atamayacağından adları gibi emin olmalarıydı. Bir diğeri Avrupa Birliği’nin tepkisinden çekinilip Ayasofya’nın ibadete açılması yönünde böyle net bir tavır sergilenemeyeceğinden hiç şüpheleri yoktu. Bir başka güvenceleri de dünyanın pek çok yerinden gelecek büyük itiraz dalgalarıydı. Bunu hesaba katarak böylesine güçlü bir iradenin ortaya konabileceğini hiç dikkate almamışlardı.  Gelin görün ki önce Danıştay 10. Dairesi’nin Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesinin akabinde güçlü bir öncü şok ve hemen ardından da Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın Ayasofya Camiinin yönetiminin Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilerek ibadete açılmasına dair kararının Resmî Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanmasının akabinde de büyük bir artçı şok yaşayarak derin bir hayal kırıklığına uğradılar.

Bazıları yanıldıklarını söyleyip şaşkınlıklarını yatıştırmaya çalıştı. Bir kısmı dış dünyanın hadsiz tepkilerine taş çıkartırcasına alınan karara sırtını dönüp bu toprakların sesi olmadıklarını bir kez daha teyit ederken bazıları da böyle bir karara hazırlıksız yakalandıkları için ne diyeceklerini bir türlü net cümlelerle ifade etme başarısı gösteremedi.

 

 

Onların bilmedikleri ve hesaba katmadıkları iki mühim husus vardı oysa.

Bunlardan ilki, ülkemizin artık eski Türkiye olmadığı gerçeğiydi. İkincisi ise ülkemizin bu çağa kanatlanmasının önündeki elini, kolunu ve gövdesini çepeçevre saran zincirleri birbiri ardınca kırmaya devam etme yönündeki güçlü iradesiydi. Bütün bunları çıplak gözleriyle görseler dahi bu gerçeği bir türlü kabullenememe sendromuna tutulmuş hatırı sayılır bir kitlemiz var maalesef.

Bu kitle, İstanbul’un “İki Karanın Sultanı, İki Denizin Hakanı, Kayser-i Rum Fatih Sultan Mehmed Han” tarafından fethedilerek bir çağın kapatılıp yeni bir çağın açılmasının haklı gururunu ve büyük mutluluğunu pek idrak edememiş olacak ki bu Ufuklar Sultanı’nın Ayasofya’yı bu müjdelenmiş mukaddes fethin silinmez bir mührü olarak camiye çevirmesine de bir anlam verememektedir. Hadi kılıç hakkından anlamıyorlar diyelim lakin binlerce şehit verilerek, cihan tarihinde eşine rastlanmayan planlar yapılarak dünya tarihinin akışını değiştirdiğimiz böylesine kutlu bir fethin manevi sembolü olarak camiye çevrilen bu ulu mabedin dünya tarihinin en büyük dönüm noktalarından birisi kabul edilen böylesine görkemli bir fethin sembolü olduğunu idrak edememek, tam anlamıyla bu topraklara yabancılaşmak demektir.

İnsanın canını en ziyade acıtan şey, Yunanistan, ABD, Vatikan, Unesco, Avrupa Birliği ve benzeri gibi Ayasofya Camiinin yeniden ibadete açılmasına dışardan yapılan ipe sapa gelmez hezeyanlar değil, tarihimizin, kültürümüzün ve neredeyse kaderimizin bir örüldüğü içerimizdeki özümüze yabancılaşanların ipe sapa gelmez söz, bahane ve tavırlarıdır. Bu kitle, bu aziz millete 1453 yılında tarihin en büyük onurlarından birini bahşetmiş övülmüş ve müjdelenmiş bir komutanın vakfiyesine sahip çıkmanın anlamını bilmeyecek veya buna değer vermeyecek kadar kendi tarihinden ve benliğinden uzaklaşmıştır.

Ayasofya, 86 yıldır bu milletin yüreğinde kanayan bir yaradır. Ayasofya Camiinin müzeye çevrildiği andan itibaren aydınıyla, köylüsüyle ve kentlisiyle bu millet, yazdıkları şiirlerle, kaleme aldıkları makalelerle, kitaplarla, yaptıkları dualarla ve döktükleri göz yaşlarıyla böyle bir iradenin gerçekleşmesi için halisane çaba göstermeye devam etmiştir.

Ayasofya sevdası bu milletin çocuklarına 86 yıllık manevi ve edebi bir okul olmuştur. Bu nesil, 86 yıl boyunca böyle ağır bir çilenin kollarında sabırla, hasretle yoğrulmuştur. Ayasofya’nın yanından her geçtiğinde veya bu ulu mabedin hayali hatırına her yansıdığında Fatih Sultan Mehmet Han’a mahcubiyet duyan yüreklerin feryatları arşı alaya direk olmuştur. Nihayet bu çile okulunun manevi- edebi eğitimiyle yetişenlerden birisi olarak Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan, şartlar olgunlaşır olgunlaşmaz bu çileyi müjdeye dönüştürmüş, milletinin hasretle tutuşan yüreğine su serperek gönüllerinde yeniden taht kurmuştur.

Bütün bunları, kendi tarihinden ve kültüründen süzülen bu tertemiz hisleri yüreğinde duyan ve halisane yaşayanlar bilir. Böyle durumlarda başkalarının ne diyeceğine bakılmaz. Bakılacak olan taraf, böyle bir müjdeyi 86 yıldır hasretle bekleyen halkımızın hisleri ve vicdanlarıdır.

Bu kitlenin takıldığı en büyük bahanelerden birisi de Ayasofya’nın kültürel birikimleriyle korunup korunamayacağı meselesidir. Tarih boyunca yağmalanan ve kaderine terk edilen bu mabedi 1453 yılından beri koruyup kollayan kimdir? ABD mi? Yunanistan mı? Avrupalılar mı? Unesco mu? Bizim yaptığımız onarımlar, güçlendirmeler ve desteklemeler olmasaydı Ayasofya bu tarihe kadar ayakta mı kalabilecekti acaba? Bu ülke, gayrı Müslimlerin de mabetlerini onaran, koruyan ve kollayan bir ülkedir. Siz, yabancılaştığınız bu ülkeyi, mabetlerimizi, saraylarımızı ve her türlü kültürel eserlerimizi yerle bir edip izlerimizi tarihten ve coğrafyalardan silmeye çalışan şirin görünmeye uğraştığınız Avrupalı dostlarınızla karıştırmayın. Bu ülke, farklı dinden, ayrı milletten ve her cemaatten insanı barış içinde kardeşlik duygularıyla uzun asırlar bir arada yaşatmayı başarmış zengin ve güçlü bir tarihi birikime sahiptir. Vicdanlıdır, insaflıdır, hak bilirdir, müsamahakardır. Ama başına ne gelirse bu vicdanından, müsamahasından ve insafından dolayı gelmiştir.

İnanıyorum ki Ayasofya Camiinin ibadete açılması ülkemizin egemenliğini perçinleyecek ve bağımsızlığını taçlandıracaktır.

Böyle tarihi anlarda birlik ve beraberlik içinde hareket edip aynı gururu hissetmek, aynı sevinci duymak, aynı tavrı sergilemek, siyasi görüşler farklı olsa da büyük millet olabilmenin bir gereğidir.

Ayasofya Camiinin ibadete açılmasında emeği geçenlere şükranlarımı arz eder, yarınlarımızın daha aydınlık olmasını Yüce Allah’tan dilerim.

Görelim Mevla’m neyler. Neylerse güzel eyler.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

Yorumlar9

  • bengi 5 yıl önce Şikayet Et
    Muhtesem tespitler var yazıda okurken çok büyük keyif aldım. Diğer yazılarınızı da dört gözle bekliyoruz.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • duyarlıbirokuyucu 5 yıl önce Şikayet Et
    Meral Aksenere bu yazıyı okutmak lazım. O kadar RTE Atasofyayi acamaz dedi reis gitti actı. Bu isler boyle yuruyor Meral Hanım.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Haydar 5 yıl önce Şikayet Et
    Allahım razı olsun, emeği geçen herkese teşekkür ederek, minnettarım milletimizin (FATIHIN)emanetini koruyacağız çok şükür hepinizi çok seviyorum Allaha emanet olun
    Toplam 1 beğeni
  • Ahmet 5 yıl önce Şikayet Et
    bir gün herkes türkün gücünü anlayacak!!!!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • okuyucu 5 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize ve yüreğinize sağlık!!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ali Varol 5 yıl önce Şikayet Et
    Ayasofya.. bu konuda bile yerli ve milli olamiyoruz. Bu yazinin heryerde okutulmasi gerektigini dusunuyorum. Muhtesem bir yaziydi. Tebrikler
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat