İnsanı Ziyandan Kurtaran Dört Haslet
- GİRİŞ15.09.2020 08:53
- GÜNCELLEME16.09.2020 09:48
Her asırda ziyan içinde bulunan insanlar olduğu gibi günümüzde de elbette vardır. Ziyanda bulunmak insanın tabiatında vardır. Aynı bunun gibi ziyandan kurtulmak için mücadele etmek de insanın yaratılışında olan bir özelliktir.
Kar veya ziyanda bulunmak, genellikle bu dünyaya mahsus ticari faaliyetler için kullanılan kavramlardır. Ancak Asr Suresi’nin ikinci ayetinde Yüce Allah’ın buyurduğu; “insan, gerçekten ziyan içindedir” ayetindeki ziyan, en büyük ticareti yani dünya karşılığında ahireti kazanma ticaretini ifade etmektedir.
Asr Suresi kısa bir sure olmasına rağmen içerdiği derin anlamlarla hem bu dünyayı hem de ahiret hayatını nazar-ı dikkate aldığı gibi, insanı uzun düşüncelere yöneltir ve hepimizin nefis muhasebesi yapmasına kapı aralar. Bu surede Yüce Allah bizlere, insanı ebedî hüsrandan kurtaracak ana yolları gösterir.
İşte bunun içindir ki Sevgili Peygamberimizin ashabından iki kişi bir araya geldikleri zaman biri diğerine Asr Suresi’ni okumadan ayrılmazlarmış.
Şöyle buyurur Yüce Allah Asr Suresi’nde;
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” Yani onlar ziyanda değillerdir.
Yüce Allah’ın zamana yemin ederek başladığı bu surede dört gurup insan vardır ki onlar en büyük ticarette ziyandan kurtulup elde edilebilecek en büyük kazancı elde etmiş ve bu sayede ebedi kurtuluşa ermişlerdir.
İnsanı ziyandan kurtaracak ilk haslet iman etmektir.
Bu hayatın en değerli tavırlarından birisi insanın imanını kendi çabasıyla kazanmasıdır. Yüce Allah’a iman etmeyi kendi rızasıyla, tercihiyle, çabasıyla, okumasıyla, düşünmesiyle ve alnının teriyle hak etmeli ve kazanmalıdır insan. Nasıl ki ticarette kar etmek için inceden inceye hesap kitap yapıyor ve piyasayı kılı kırk yararak araştırıyorsa en büyük ticareti kazanmak için de Yüce Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve ona ait cümle bilgileri inceden inceye düşünüp araştırmalıdır. Çünkü iman, insanın hayata bakışını, yaşam tarzını ve bütün davranışlarını etkiler ve ona bir yön çizer. Şöyle ki; Yüce Allah’a gönülden inanıp O’nun “Basar” yani her şeyi görme sıfatını hakkıyla bilen bir insanın gizli ya da açık bilerek herhangi bir hata yapma şansı yoktur. Yine O’nun “Semi” yani her şeyi işiten sıfatını layıkıyla bilen bir insanın dedikodu yapması veya kötü bir söz kullanması mümkün değildir.
Bizler toplum olarak imanımızı “genellikle” kendi çabamızla değil de miras olarak aldığımız ve eğitimlerimizde önceliği imanın kazanılmasına değil de imanın telkinine verdiğimiz için iman ışığının gönüllerimizde, söz ve davranışlarımızda gür olarak yansımasını gerektiği şekilde temin edemiyoruz. Bu hususa azami derecede dikkat edenler ve buna gayret sarf edenler elbette konumuzun dışındadır.
İnsanı ziyandan kurtaracak ikinci haslet salih amel işlemektir.
Gönlünde güçlü bir iman ışığı belirdiğinde insanın bütün hisleri, aklı ve bütün varlığı salih amele yönelir ve iyilikle güzelliğe kanalize olur. Hem kendi hayatında hem de toplumsal hayatta davranışlarının merkezine iyiliğe dair işler gelir ve yerleşir. Bu husustaki en büyük yanılgımız iyiliği bu dünyada bir karşılık bekleyerek yapma alışkanlığına kapılmamızdır. İyiliği sırf iyilik olduğu için yapmak ve bu hususta hiçbir dünyevi beklenti içinde olamamak salih amelin olmazsa olmaz şartıdır oysa. Salih amelin bu dünyada bir karşılığı yoktur. Böyle bir beklentiyle yapılan amel de zaten salih amel değildir. Onun en büyük karşılığı ziyandan kurtulmaktır.
İnsanı ziyandan kurtaracak üçüncü haslet Hakk’ı tavsiye etmektir.
İnsan layıkıyla iman edip salih amele yatkın hale gelince onun bütün hayatı Hakk’a yönelmiş olur. Bu sayede insan, düşündüklerini ve yaptıklarını diğer insanlara gösteriş veya dünya menfaati elde etmek için değil Hakk’ın rızasını gözeterek yapar. Gelip geçici dünyanın zevk ü sefasına aldanıp yönünü Hak’tan çevirmediği gibi Hakk’ın rızasına uygun olmayan bütün davranışlardan da uzak durur.
İnsanı ziyandan kurtaracak dördüncü haslet ise sabrı tavsiye etmektir.
Dünyanın sıkıntı ve meşakkati çoktur. Bir de imana sarılıp salih amel işlemek isteyen ve her koşulda Hakk’ı gözetmeye çalışan insanların karşılaşacağı türlü zorluklar oldukça fazladır. Bu çetin dünyada sabır zırhına bürünmeden ziyandan kurtulmak mümkün değildir. Başta peygamberler olmak üzere Hak yolunda yürüyen insanların karşılaştığı çetin durumlar herkesin malumudur. İşte böyle anlarda sabır, insana ziyandan kurtulma yolunun kapısını açmaktadır.
Bu hususta Bakara Suresi 155-157. Ayetlerde Yüce Allah şöyle buyurur;
"Sabredenleri müjdele ki onlara bir bela eriştiği zaman: Biz Allah içiniz ve ona döneceğiz derler. İşte Rab'lerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır ve doğru yolu bulanlar da onlardır."
Asr Suresi, insanın ve toplumun bütün sorunlarına, hastalıklarına ve açmazlarına deva olacak formülü dört ana maddede bir araya toplamıştır. Bu sure insanı ziyandan kurtaracağı gibi Kuran-ı Kerim’deki bütün nasihatlerin özü gibidir. Bu sure aynı zamanda hatırımızdan çıkarmamamız gereken ve tıpkı ashab-ı kiramın yaptığı gibi her an birbirimize hatırlatmamız gereken çıplak hakikatleri içeriyor.
Sözlerimize, İstiklal Şairimiz Mehmed Akif Ersoy’un Safahat adlı eserinde bu sure ile ilgili duygularıyla son veriyoruz.
Hâlikin nâ-mütenâhî adı var en başı Hak
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh
Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh
Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık
Sağlıcakla kalın efendim.
Mürsel GÜNDOĞDU
murselgundogdu@gmail.com
@MrslGndgdu
mursel.gundogdu1@facebook.com
Yorumlar4