Türk Devlet Aklının Şifreleri

.

  • GİRİŞ12.01.2021 08:39
  • GÜNCELLEME13.01.2021 09:13

Devlet aklımızın şifreleri en ziyade Selçuklu’nun altın sandukasında gizlidir.

 

 

Büyük Selçuklu asrımız, Orta Asya’da filizlenen kültür ve medeniyetimizin dallanıp budaklandığı, meyveye durduğu ve altın çağlarını yaşadığı bir döneme denk gelir.

Batı medeniyetinin orta çağ karanlığına denk gelen tarihimizin bu aydınlık diliminde biz Türkler; devlet yönetiminde, ilimde, kültür ve sanatta bir kandil misali bütün dünyaya ışık saçmanın gururunu yaşadık. Büyük Selçuklu dönemi birikimlerimizin Osmanlıyı doğurduğunu ve Batı medeniyetinin oluşumuna kaynaklık ettiğini düşündüğümüzde bu dönemin bizim için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu daha net anlarız.

 

 

Büyük Selçuklunun ilim, kültür ve sosyal mirasına dair yeterince çalışma yapamadığımız ortadadır. Bu çalışmaların emekleme düzeyinde olması ve duyarlı bir avuç aydının çabaları üzerinde yürümesi ise oldukça düşündürücüdür. Bu dönemle ilgili çalışmaların orta çağ tarihçiliği gibi algılanıp küçümsenmesi ise Türk devlet aklının tekâmül ettiği en mühim asrın üzerine kalın bir perde çekme art niyetli yaklaşımından başka bir şey değildir. Bu algının hızla kırılması, bu hususta kürsüler ihdas edilmesi ve tarih alanında yetenekli genç araştırmacılarımızın ilgilerinin bu alana kanalize edilmesi geleceğimiz adına hayati bir önem arz etmektedir.

Tuğrul ve Çağrı Beylerin Selçukluyu üzerine bina ettiği temel birlik ilkelerini yeterince anlamadan, Sultan Alparslan’ın Anadolu’nun kapılarını ardına kadar aralama hedef ve çabalarını gerektiği gibi yorumlamadan, Sultan Melikşah’ın Selçukluyu en uç sınırlarına ulaştırmadaki olağanüstü niyet, ideal ve gayretleri dikkate almadan bu topraklarda yeniden güçlü bir medeniyet kurma şansımız zordur. Yine o dönemin kurucu kültürünün oluşmasına büyük katkıları bulunan Farabi’yi, İbn-i Sina’yı, Ömer Hayyam’ı, İmam Gazali’yi ve o dönemde ilmi ve alimleri himaye eden Kudretli Vezir Nizamülmülk’ü anlamadan insanlığın geleceğine dair umut muştulayan yeni bir hikmet medeniyeti kurma şansımız da oldukça güçtür.

Günümüzün en önemli sorunlarından birisi, tarihimizin uzağında kalışımız ve onu içselleştiremeyişimiz sebebiyle medeniyet kurucu kadim ilim, kültür ve sanat mirasımıza yabancılaşmamızdır.

Büyük Selçukluyu anlamak bir bakıma Sultan Alparslan ve Melikşah dönemlerinde Selçukluya 29 sene vezirlik yapan Nizamülmülk’ü çok iyi anlamak demektir. Tuğrul Bey’in emriyle Sultan Alparslan’ın yetişmesinde büyük katkıları olan ve Sultan Melikşah’ın Atabeyi olup kendisine “baba” diye hitap ettiği devletin Hâcesi Nizamülmülk, Selçuklu’nun eşsiz bir medeniyet kurmasında en önemli köşe taşlarından birisidir.

Nizamülmülk’ün Selçuklunun veziri olarak gece-gündüz uğraştığı meselelere baktığınızda, bin yıllar öncesinde olup biten olayların hemen hemen hepsinin günümüzde de cereyan ettiğine hayretler içinde şahit oluruz. Sadece bu husus bile tarih bilincinin toplumların geleceği açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak için yeter de artar bile.

Nizamülmülk’ün göreve başlar başlamaz attığı en önemli adım, kendinden önce bozulan ilim sofrasını ve sosyal barışı yeniden tesis etmek olmuştur.

O, göreve başlayınca mezhep taassubu nedeniyle yurtlarında baskı gören ve sürülen, aralarında önemli âlimlerin bulunduğu beş yüze yakın ilim adamının yurtlarına geri dönmesini sağlamış, bu alimlerin adlarına medreseler kurarak itibarlarını iade etmiştir. Bu sayede devleti arkasına alarak başka guruplara baskı yapan, kendi düşüncesinden başka hiçbir düşünceye yaşama hakkı tanımayan tek düze anlayışı silip atmıştır. Ayrıca azınlık ve gayri Müslimlerin hak ve hukukuna riayet ederek toplumsal barışı güçlendirmiştir. Nizamülmülk’ün bu uygulamaları, içerde güçlü olmadan ve aynı kültürdeki farklı yaklaşımlara tahammül göstermeden büyük devlet olunamayacağının en güzel örnekleridir.

Nizamülmülk’ün en güçlü yanlarından birisi de ilme verdiği önem ile eğitime dair insanlığa yaptığı olağanüstü katkılardır.

Başta Bağdat olmak üzere stratejik şehirlerde kurduğu ve kendi adına nispetle “Nizamiye Medreseleri” diye anılan ilk resmî eğitim kurumlarıyla toplumda ilmin gelişip kökleşmesini sağlamış, medreselere zengin kütüphaneler kazandırmış ve onlara sürekli gelir getiren araziler vakfetmiştir. Onun yaptırdığı medreseler dünyanın ilk üniversiteleri sayılmaktadır. 18. Asırda Batıda kurulan üniversitelere kaynaklık eden ve Selçuklu’nun önemli vilayetlerinde kurulan Belh, Nişabur, Herat, İsfehan, Merv, Taberistan, Rey, Fusenc, Halep, Musul ve Bağdat medreselerinde umumiyetle, Arapça, Edebiyat, Kelâm, Tarih, Hendese, Polemik, Mantık, Felsefe, Astronomi, Riyazât, Fıkıh, Hadis, Usul ve Tefsir gibi ilimler okutuluyordu. Buralarda aydın din adamları yanında bilgili devlet adamları da yetiştirilerek Selçuklu adeta ilim harcıyla yeniden imar edilmiştir. Nizamülmülk’ün bu uygulamaları, ilimde güçlü adımlar atmadan büyük medeniyetler kurulamayacağının en güzel örnekleridir.

Nizamülmülk, Selçuklu devlet teşkilatını kuran bir dehadır aynı zamanda.

O, oluşturduğu yönetim örgütüyle devletin her alanda sağlam temeller üzerine oturmasını sağlamış, devlet örgütlenmesinde ve askeri alanda birtakım yenilikler getirerek İkta (Dirlik) denen sistemi geliştirmiştir. İkta sahiplerinin devlete olan sorumluluklarını artırarak bu sayede yerel yönetimi ihdas etmiş ve Selçuklu Devletinin en ücra yerlerine kadar hızla imar edilmesinin önünü açmıştır. Üstelik bu alanda “Siyasetname” adıyla bir eser kaleme alarak insanlığın istifadesine sunmuştur. Bu da güçlü temelleri olan bir devlet sistemi kurulmadan çetin yolların aşılamayacağını ve büyük devlet olunamayacağını gösteren güzel bir örnektir.

Nizamülmülk’ün en güçlü yanlarından birisi de içerde ve dışarda devlete musallat olan yıkıcı ve bölücü akımlara karşı dirayetle mücadele etmesidir.

Selçuklu’nun yüreği, kurulduğu andan itibaren Türk cihan hâkimiyeti mefkûresiyle tutuşup yanmaktaydı. Fakat bu güçlü idealin karşısında o dönemde içerde ve dışarda büyük engeller vardı. İçerde Nizamülmülk’ü devirip yerine geçebilmek için can atan dost görünümlü hainler, dışarda Mısır merkezli ayrılıkçı Şii Fatımiler, genelde Selçukluyla özelde ise devletin Hâcesi Nizamülmülk’le çetin bir mücadeleye giriştiler. Fatımiler, gizli davetçileri ve özellikle de Hasan Sabbah aracılığıyla Selçuklunun içine sızmaya çalışıyor, devleti çökertmenin yollarını arıyordu. Bu süreçte Vezir Nizamülmülk hem Alamut Kalesi’ni zapt edip burayı kendisine karargâh yapan ve burada yalancı bir cennet kurarak kendisine sorgusuz sualsiz biat eden yüzlerce fedai yetiştirip suikastlar düzenleyen Bâtıni- Haşhaşi Hasan Sabbah’a hem de içteki düşmanlara karşı amansız bir mücadele vermiştir.

Yeni bir çağın mayalandığı bugünlerde milletimizin hafızası olan engin tarihimizle aramızdaki kalın duvarları yıkmalı, kurucu devlet şifrelerini ayağa dikmeli ve bu sayede çağa daha emin adımlarla yürümeliyiz.

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

Yorumlar2

  • Ahmet 3 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bir yazı teşekkürler.
    Cevapla
  • Ali Çelik 3 yıl önce Şikayet Et
    Allah cc razı olsun çok güzel bir yazı. Bu işlerde en önemlisi de liyakat. Malüm kem alatla kemalat olmaz. Bir işi iyi bitirmenin yolu ya işten anlamaktır ya da adamdan anlamak. Sağlıcakla kalın
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat